< Kıyametin Eşiğinde

İdlib’te saha fena karıştı. TSK, hiç beklemediği ölçüde sert bir saldırıya uğradı ve hala kayıplarını net olarak açıklayamıyor. Sahadan gelen kayıp biligileri ile yetkililerin verdikleri rakamlar arasında uçurum var.

Suriye birliklerinin “yıldırım savaşı” ile bütün planları altüst olan Türkiye, önce bölgeye muazzam bir askeri yığınağa girişti. Diğer taraftan devletin en tepesinin ağzından bir “deadline” eşliğinde savaş ilan etti. RTE her konuşmasında el yükseltip gerilimi tırmandırdıkça, sahada Suriye ordusunun ilerleyişi hızlandı. Dinci çeteler arasındaki moral bozukluğu çözülmeye evrildi. Üstüne üstlük Rusya ile Moskova’da ve Ankara’da yapılan pazarlıklardan da olumlu bir sonuç çıkmadı. Bu arada sahadan art arda “birkaç tane şehit” haberleri gelmeye devam etti.

Ankara’nın gerçeküstü planları, insanı şaşkınlığa uğratan askeri stratejisi tam bir trajikomedi! Masada Rusya’nın bileğini bükmeye kalkıyorlar. Ucu bucağı olmayan askeri konvoyları İdlib’e sokuyorlar. Omuzdan atılan taşınabilir hava savunma sistemi yığıyorlar. Suriye’ye “Şubat sonuna kadar İdlib’i boşalt” ültimatomu veriyorlar. Sonra da çıkıp “tek sıkıntımız hava sahasını kullanamamak. Rusların sahayı açacağına inanıyoruz” diyorlar! Aynen böyle! Dolaylı yoldan Ruslarla savaşmak için Rusların İdlib üzererinde TSK uçaklarının uçmasına izin vermesini bekliyorlar! Görülen o ki Ankara’nın “oyun bozucu güç” olma stratejisi kalan tüm devreleri de yakmış, ortaya “başıbozuk bir güç” çıkmış!

Suriye, Halep’in batısını tümden temizledikten sonra hızla güneye, Hama’nın kuzeyindeki bölgeye yöneldi. Kısa sürede oradaki cebi tümden ele geçirdi. Böylece Ariha üzerine doğudan ve güneyden baskı uygulamaya geçti. “Dağ savaşlarında kötü” diye nitelenen ordu, Zaviye dağını ele geçirdi. Hem stratejik, hem de psikolojik önemdeki Cisr Şuğur hattı da hedef alanına girdi. Suriye güneydeki bu hamleleri yaparken TSK’nın yoğun topçu desteği ile dinci çeteler Serakıp’a ilerledi. Bu sırada sosyal medyaya bizzat TSK askerlerinin Rus uçaklarına karşı seyyar uçaksavar füzesi kullanırkenki görüntüler düştü. Rus medyası bu görüntüleri her yere servis etti. Bir Rus savaş jetinin isabet aldığı ama düşmediği, acil iniş yaptığı iddiaları ortalığı kapladı.

Bu andan sonra TSK’nın net bir şekilde hedef alınacağı aşikardı. Halep’te 4 üst rütbeli istihbarat subayının öldürülmesi (TSK marifetiyle), Neyrab’da vb. karşı saldırılar, Rus uçaklarının hedef alınması... Kuşku yok, “dostum Putin” bunlara göz yumamazdı.

Ruslar, her ne kadar 28 Şubat sabahı itibarıyla “saldırıda Rus uçakları yer almadı” şeklinde açıklama yaptıysa da, Ankara’ya sert bir uyarı (veya iyi bir ders!) vermek için harekete geçti. Zaviye’de 3 Türk askerinin ölümünden hemen sonra Serakıp’ta TSK 65. Tugayı hedef alındı. Resmi kayıp rakamları henüz 40’ın altında ama, sahadan gelen bilgiler rakamın bunun iki katından fazla olduğu yönünde.

Bu saldırının hemen ardından, karşı saldırı TSK’dan değil, İsrail ordusundan geldi! Alışılmış bir klasik. TSK Suriye’de ne zaman dara düşse, İsrail harekete geçiyor ve Suriye’ye saldırıyor. Dün de İsrail helikopterleri Suriye askeri noktasına saldırı düzenledi. Ankara ile Tel Aviv arasındaki kayıkçı dövüşünün en bariz açık edildiği alandır Suriye.

Diğer taraftan yıllardır uyguladıkları “göçmen şantajı” yine devreye sokuldu. Türkiye kara ve deniz sınırlarını açtığını duyurdu. Otobüslerle göçmenleri Edirne’ye, sınıra taşıdı. Bu, açıkça Almanya’ya yapılan bir şantaj. Dün bu saldırı haberi gelmeden önce Almanya’dan üst üste yükselen İdlib açıklamaları, bu şantajın olaylardan önce iyice yoğunlaştığının göstergesiydi.

Rusya “TSK birlikleri HTŞ’nin olduğu o bölgede bulunmamalıydı, bilgilendirilmedik” diyor, Hulusi Akar “bilgi verdik, ilk saldırıdan sonra hemen aradık, ambulansları bile vurdular” diye karşılık veriyor. Buna rağmen Ankara “saldırıyı Rus uçakları yaptı” demiyor. Özenle Suriye suçlanıyor. NATO toplantısı öncesi dikkatli bir manevra! Hedefte doğrudan ve açıktan Rusya olursa NATO’dan bir karar çıkmaz elbette; ama sadece Suriye olursa... Besbelli böyle şark kurnazı hesaplar yapılıyor Ankara’da. Koca bir ham hayal! NATO, açıktan Rusya ile savaşa girmeye hazır olmadığı sürece “çılgınlık hakkını” kullanmayacaktır. Ama bu durum, Türk burjuva devletinin “çılgınlık hakkını” kullanmayacağı anlamına gelmiyor. İşin en başından beri NATO’yu sahaya aktif olarak sokmaya, bir büyük savaşı başlatmaya çalışıyor Türk devleti.

Sonuçta savaş, kuvvet dengeleriyle şekillenen bir eylem. Sürdürülebilirliği doğrudan iktisadi güce bağlı. Türkiye, iktisaden bir savaş yükünü kaldırabilecek durumda değil. Askeri açıdan ise, “dünyanın 13. büyük askeri gücü” görünmesine rağmen, Rusya ile boy ölçüşebilmesi mümkün değil. Üstelik bu savaş burada, Türkiye’nin sınırında ve Rusya’ya bu denli uzak olduğu halde bu böyle. Seyir füzeleriyle yüklü Rus fırkateynleri boğazı geçip Akdeniz’e yöneldi bile. Türkiye’nin inat ve ısrarla NATO’yu sürece doğrudan katmaya çalışması bundan. “Bizim burjuvazimizin”1 akılalmaz çılgınlığı işte bu. Tüm dünyayı kasıp kavuracak bir nükleer savaşı tetiklemeye çalışmaktan gocunmuyorlar! Yanıbaşımızdaki İdlib, bu küçücük toprak parçası, insanlık ve dünya için böylesine ciddi riskler barındıran savaşa sahne oluyor. Bu savaşa tartışmasız karşı çıkmak, “bu savaş bizim değil” demek, “bu savaş emekçilerin çıkarlarına uygun değil” demek, “savaşa hayır” demek ve ardından eklemek gerek: “gerçek düşman içerde!”

Sinan KALELİ

28.02.2020

-----------------------------------------------------------------------------------

1Sağda solda rastladığımız “bu, Türkiye’nin çıkarına değil, tek adamın iktidar hırsının ifadesi” sözleri gerçekliğin anlaşılmadığının ifadesi. Her şeyden önce “genel Türkiye çıkarı” diye bir şey yok. Emeğin Türkiyesi ile sermayenin Türkiyesi taban tabana karşıt çıkarlara sahip. Öte yandan dinci-faşist iktidarı teşhir etmek amacıyla da olsa bu ifade, “Türkiye’nin çıkarları için bir savaşı” olumlayan öze sahiptir. Mesela TC sınırları dahilinde bir “dış saldırganlık” karşısında “kendi burjuvazisi ve devleti ile birleşme” şeklinde ifade edilen sosyal-şovenizm içerir. Bizde RTE karşıtlığı (ki çok haklı temellere sahiptir) öylesine bir tek yanlılık yaratıyor ki, mevcut kapitalist sistemi ve faşist devleti sık sık gözden kaçıran, hatta kimi yerlerde olumlayan politik yaklaşımlar çıkıyor.