İnsan ömrü kapitalist çarklar arasında öğütülüyor! Her yerde... fabrikalarda, atölyelerde, tarlalarda, bürolarda masa başlarında... hayatın her alanında damla damla acımasızca tüketiliyor insan ömrü. Savaş meydanlarına sürülüyor bir avuç asalağın semirip gelişmesi için. Gencecik bedenler düşüyor toprağa. Hep aynı yalan, hep aynı palavra! Vatan, millet, sakarya!
Kim vuruyor, kimin için vuruyor?
Ölen ve öldüren biz. Ölüler ardında toplanıp karşı tarafa kin ve nefret saçan ordular oluşturması istenen biz. Biz... milyonlarca aç, yoksul, işsiz, dar gelirli... tek kelimeyle emekçi. Karşımızda tıpkı bizim gibi aç, yoksul, işsiz, dar gelirli... emekçi!
Savaş büyüyor. “Şehitler tepesi” yükseldikçe yükseliyor. Ölüm kusuyor silahlar. Her iki tarafta da düşenler emekçi. Kim için, ne için?
Savaşa rengini veren, onu yöneten sınıftır. Hangi sınıfın çıkarına yapıldığıdır. Ölen öldüren askerlerin kimlerden olduğuna bakmaz savaş. Kimin çıkarına yapıldığına bakar. Bomboş “vatan” laflarına kanmayın. Bu savaş zenginlerin çıkarına. Bir avuç asalağın çıkarına. Onların kasaları dolsun diye ölüm kusuyor silahlar! Bakın, nasıl da espri yapıp gülüyorlar savaş toplantılarında! Hiçbir değer yargısı yok bu asalakların, kendi çıkarlarından başka.
Nasıl da sürüyorlar on binlerce masum insanı sınır kapılarına! İyi bakın bu fotoğraflara. Her biri bizim gibi... ne eksik, ne fazla. O fotoğraftaki çocuk senin çocuğun olabilir. Yavrusunu kurtarmak için çırpınan şu anne, sen olabilirsin. Umutsuzluk ve öfke dolu gözlerle çocuğuna sarılan baba, işini kaybetmiş biri tıpkı senin gibi. Kamplara doldurdular, sigortasız üç kuruşa çalıştırdılar, fuhuşa zorladılar, aşağıladılar... Her fırsatta bilmem kaç milyar dolar harcadık diye yalanlar attıkları her şeylerini yitirmiş bu insanlara seni de düşman ettiler üstelik. Maraş’ta olduğu gibi linç ayinlerini organize ettiler. Şimdi bir silah gibi sürüyorlar insanları sınırlara.
Bir bak o sınıra sürülen insanlara. Sonra da bu savaşı yürütenlere, “vatan-millet-sakarya” nutukları çekenlere. Hangisi sana benziyor, hangisi sana yabancı? Diller ve renkler yanıltmasın seni. Mesela, düşün kimin çocuğunun var “gemicikleri”? Kimler mal mülk sahibi? Kim yaşıyor şatafat içinde? Bu savaşta atılan her bomba, her mermi kimlerin kasasına kar olarak dönüyor?
O sınıra sürülen sensin işçi kardeşim! Seni sürüyorlar oraya ismin, milliyetin, rengin değiştirilmiş olarak. Tıpkı senin gibileri öldürmen için cepheye sürdükleri gibi.
Sor kendine. Bu acı, bu aşağılanma, bu yokluk ve yoksunluk... ne için? Bak korkudan yasak üstüne yasak koyuyorlar. Baskı, sansür, zindan... Zayıflar çünkü. Bir ayağa kalkarsa ezilenler, nasıl sarsılır dünya, biliyorlar. Onlar güçsüz. Biz acı içinde ve öfkeli. Bir ayağa kalkmaya bakıyor her şey. Sor kendine. Şimdi değilse ne zaman! Bugün bu savaşın, bu acıların, bu kan ve gözyaşının arasında değilse ne zaman kalkılır ayağa!
Bu savaş bizim değil. Bu savaş emekçilerin çıkarına değil. Vatan dedikleri koca bir yalan! Karşı çık, sesini yükselt. İnatla, dimdik haykır: Yağma savaşına hayır, gerçek düşman içerde! Ancak işçiler iktidara geldiğinde bu topraklar bize vatan olur. Ancak emeğin iktidarında bu zulüm, bu ayrımcılık, bu kan son bulur. Her dilden, her renkten, her ulustan kardeşlerimizle bu yağma savaşlarını dayatanları alaşağı edelim. Yıkalım bize ölüm ve gözyaşı getiren zenginlerin iktidarını. Bu acılara, bu kan ve zulme son vermek için ayağa kalkalım. Artık vakit geldi: Şimdi Devrim Zamanı!