Her akşam açıklanacak test, vaka ve ölüm sayılarına alışır olduk. Gizlenmiş haliyle bile dünya genelinde hastalığın yayıldığı en hızlı ülke Türkiye.
Kelimenin gerçek anlamında “sürü bağışıklığı” Türkiye’de uygulanıyor. Faşist partinin başı lafı eveleyip gevelemeden açık etti bunu. Söylemeseler de eylem ortada zaten. Virüs başı boş bırakılmış ülkede. Hükümet ölüm sayılarını gizleme telaşında. Her zaman olduğu gibi sorunla uğraşmak yerine onun sonuçlarını gizlemeye çalışıyorlar tüm güçleriyle.
Salgın böyle koyverilmiş hızla yayılıyorken, işçilere ücretli izin verilmiyor, çalışmaya zorlanıyor. Devlet memurları da aynı şekilde çalışmaya zorlanıyor. Emekçiler, hiçbir şey yokmuş gibi işe koşuluyor. “Türkiye, her hal ve şart altında üretime devam etmek, çarklarının dönmesini sağlamak zorunda olan bir ülkedir” buyurdu devletin başı. Yaşamlarımızın, sevdiklerimizin yaşamlarının zerrece umurlarında olmadığını ilan etti böylece. Onlar saraylarında, yalılarında, villalarında “evde kal”ırken, biz, “üretimin devam etmek zorunda olduğu” ülkenin işçileri ve emekçi kesimleri, cepheye, ateş hattına sürülüyoruz. Üstelik ne silah veriyorlar, ne mühimmat, ne koruyucu araç gereç!
Büyük fabrikalarda ücretsiz izinler, yıllık izin gasbı yayılıyor. Kapanan küçük işletmelerin işçileri beş kuruşsuz ortada kalıyor. Hükümetin hiçbir “önlemi” beş kuruş değer taşımıyor. Hala ihaleler devam ediyor, çalıp çırpma ve yağma hız kesmiyor. Tel tel dökülüyor sistem. Çürümüş, çöküyor. Bu halde bırakılırsa emekçiler enkazın altında kalacak. Çürüme ve yozlaşma en geniş emekçi kesimlere de sirayet edilecek.
Kurulu düzenler kendiliğinden çekip gitmez. Yağmaya, sömürüye dayanan yapıların asalakları bu cennetlerini kendiliğinden terketmez. Kendi haline bırakıldığında, tüm toplumu çürütür. Bu sistem artık yıkılmalı, bizzat işçiler ve emekçiler tarafından yıkılmalı! Kısmi haklar, küçük rötuşlar değil, sistemin tümden havaya uçurulması gerekiyor.
Hala sisteme iman içinde “kapitalizmin kriz aşma becerisine” işaret edip duran gevezelerin sözüne kulak asmayın! Böyle “seyirci modunda” olayları “açıklamaya çalışmak” onların olsun. “Büyük insanlık” için, doğa için sorun artık varlık yokluk sorunudur. İnsanlığın ve dünyamızın bu sistemle gidebileceği hiçbir yer yok. Deniz bitti!
Sistem krizde. Salgın, kriz içindeki bu vahşi sistemin üstünden örtüyü çekip aldı. Artık tüm dünyada işçiler arasında, emekçi kesimler arasında derin bir öfke ve kızgınlık artıyor. İsyancı bir ruh hali egemen. Salgın can alırken aynı zamanda emekçilerin de gözünü açıyor, bilincini değiştiriyor. Çok çeşitli yollarla sosyalizm düşüncesi tüm dünyaya bu salgından daha hızlı yayılıyor! Sosyalist bir toplumun kazanımları şimdiden çok geniş emekçi kesimler arasında büyük bir çekiciliğe kavuştu. Maddi bir güce dönüştü. Bu salgın felaketi insanların yüzlerini sosyalizmin değerlerine döndürdü. Burjuvazinin ideolojik argümanları yerle bir oldu.
Bir avuç zenginin maiyetleriyle birlikte ıssız adalardaki üslerine çekilmesi onlar açısından çözüm değil. Ufukta beliren tehlikeyi görüyorlar. “Dünyayı” kaybetme tehlikesiyle karşı karşıyalar.
Kızılhaç ve Kızılay Federasyonu başkanı F. Rocca büyük şehirlerde isyan patlayabileceği uyarıları yapıyor: “Bu her an patlayabilecek bir bomba!” AFP Sicilya'da bir aydır gelirsiz kalan insanların yağmaya başladığı bilgisini geçiyor. Ve tabii polislerin marketleri korumak için karşılarına dikildiğini de! ABD yönetimini de benzer isyan ve yağma korkusu sarmaya başladı.
Bu yüzden karşı cephenin, sermayenin adamları hızla önlemler almaya yöneliyorlar. Tüm burjuva devletler ordularını ve polis birimlerini harekete geçiriyor. Devasa militarist yapı hazırlıklarına hız veriyor. Sermaye sınıfı bentleri zorlayan milyonlarla kapışmaya hazırlanıyor!
Sistem ancak zor kullanılarak aşılabilir. Hala kısmi önlemlerle, “basit çoğunluk” üzerinden iktidarı ve devleti ele geçirme ve bunlara dayanarak “sosyal önlemler alma” hayalleriyle başarılabilecek bir şey yoktur. Tüm dünyayı uçurumun kenarına getiren kapitalist sistem zora dayalı devrim olmaksızın yıkılmayacak!
Kendisi bizzat virüs olan bu sistem, salgının derinleştirdiği kriz nedeniyle en güçsüz dönemlerini yaşıyor. Devrimci işçiler tam da şimdi, düşmanının en güçsüz düştüğü bu dönemde, milyonları yokoluşa sürükleyen kapitalizme karşı “devrim hakkını” kullanmak için harekete geçmek zorunda. Artık orta yol yok. Ya onlar, ya biz!