Dünyanın dört bir yanı haksız yağma savaşlarının ateşiyle kavruluyor. Ülkeler yerle bir ediliyor. Milyonlarca insan öldürüldü, öldürülmeye devam ediyor. Organ mafyaları, insan kaçakçıları, köle tacirleri tüm yerküreyi karanlık çağlara döndürme yarışında. Tüm ülkeler tepeden tırnağa silahlı.
Başlı başına bu durum bile küresel bir devrimci durumun, küresel bir iç savaşın ifadesinden başka bir şey değil! Yıkım savaşları ile devrimler aynı maddi zeminden beslenirler. Dünyamızı devrimlerin eşiğine getiren kapitalist ilişkiler ağı, emperyalist-kapitalist sistemin evrimi, aynı zamanda büyük yıkım savaşlarının da eşiğine getiriyor. Yıkım, dehşet, acı ve göz yaşı, aynı zamanda isyan, ayaklanma ve devrim dinamikleriyle iç içe geçiyor. Kapitalizm tüm yer küreyi kaosa, yıkımlara sürüklüyor. Emekçi milyonlar bu çukurdan bir devrimle çıkmanın yollarını arıyor.
Böyle bir ortamda ABD emperyalizminin başını çektiği katiller sürüsü Kore Demokratik Halk Cumhuriyeti’nin kendini korumak için silah geliştirmesini “dünya barışı için tehdit” olarak lanse ediyor!
Sanki hemen sınırın öte yanına, kapitalist Güney Kore’ye THAAD füze kalkanını kendisi kurmamış gibi, orada 37 bin kişilik bir ordusu yokmuş gibi, Japonya’da Okinawa deniz üssünde birlikleri yokmuş gibi, Guam Adasında nükleer silahlarla donanmış B1’lerin konuşlandığı askeri üssü yokmuş gibi, uçak gemileriyle dolu Pasifik donanmasını Kore’nin burnunun dibine kendisi sokmamış gibi... bu emperyalist devlet KDHC’yi kışkırtıcı olmakla suçluyor!
Hakikatin bu kadar ters yüz edilmesine az rastlanır!
Sosyalist Kore bir caydırıcı güç olma hakkına sahiptir. Kendine yönelen askeri tehditleri boşa çıkarabilmek için nükleer silahlar da dahil olmak üzere silah geliştirme hakkı vardır. Sosyalist ülkeler açısından tüm doğa ve insanlığa karşıt bir silahın kullanılabilirliği ayrı bir tartışmadır. Ama dizginsiz emperyalist saldırganlık sözkonusu olduğunda ancak güçlü bir ordu ve gerçekten yıkıcı silahların caydırıcı gücü tehlikeleri savuşturmaya yardım edebilir.
KDHC, bu perspektifle yarım asrı aşkın süredir güçlü bir silahlı kuvvetlere ihtiyaç duymakta. 1950-53 Kore Savaşı resmen bitmiş değil. Sadece bir ateşkes var ortada. Bir barış antlaşması yapılmadı aradan geçen 60 küsur yıl boyunca. Böyle bir ortamda sosyalist Kore’yi savunma silahlarını geliştirmekten kim alıkoyabilir? Emperyalist saldırganlık karşısında nükleer silah ve uzun menzilli füze geliştirdiği için kim suçlayabilir?
Unutulmasın. Soğuk savaş adı verilen iki sistemin sert kapışması Berlin bunalımı ile başladı ama sıcak çatışmaya Kore yarımadasında dönüştü. Sosyalist Kore’nin başkenti PyongYang tamamen (%100) yerle bir edildi. Onca yıkımın, acının, milyonlarca kaybın arasından yükseldi sosyalist Kore.
Demokrasi diye sağa sola caka satan emperyalist sırtlanlar sürüsü, daha savaş öncesinde Güney’deki işgal bölgelerinde tüm sendikacıları, komünistleri, emek hareketinin militanlarını hapse attılar, öldürdüler, kaçırdılar, işkenceler yaptılar. (İkinci Dünya Savaşı sonrası örneğin İtalya’da yaptıkları gibi.) Kuzeyin sosyalist yönelimine engel olamayınca 38. enlemi aşarak saldırıya geçti Güney’in birlikleri. Karşı-saldırı sonrası geri çekildi. Sosyalist birlikler ilerledi. Tüm dünyaya “kızıl şeytanlar sınırı geçerek Güney’e saldırıyor” diye yansıtıldı. O dönem SSCB’nin BM’yi protestosundan yararlanarak KDHC’ye yönelik BM karar tasarısının geçmesini sağladı ABD. Sosyalist Kore’ye karşı ünlü BM onaylı savaş böyle başladı.
Çinli komünist gönüllülerin aktif katılımı, SSCB ve Çin Halk Cumhuriyeti’nin desteği ile bu emperyalist saldırganlık yenildi. Ateşkes sağlandı. Ama hala barış anlaşması yapılmadı. Emperyalizm bu bölgedeki korkunç askeri yığınağını bir an olsun azaltmadı. Son çeyrek asırda çeşitli vesilelerle artırdı. KDHC’ye yönelik abluka, ambargo ve yaptırımlar aralıksız devam etti. Bu yoğun tehdit altında sosyalist Kore ABD’yi vurabilecek uzun menzilli füzeleri geliştirdi. Nükleer silah üretiminde neredeyse sonuca ulaştı. Böylece ABD’nin pervasız saldırganlığı karşısında onun da bedel ödeyebileceği bir durumu yaratmayı başardı veya başarmak üzere. Washington’u böylesine kudurtan asıl sebep bu.
ABD’nin girişimiyle BM Güvenlik Konseyi oybirliği ile KDHC’ye yeni yaptırımlar getiren bir kararı kabul etti. KDHC, son yaptırım kararlarını da “egemenliğinin ihlali” olarak niteleyerek ABD’nin Guam Adası’ndaki Anderson Hava Üssü’ne füze saldırısı için tarih verdi. KDHC, ABD dışında hiçbir ülkeye yönelik nükleer silah kullanma niyetinde olmadıklarını, ama bu durumun bir başka ülkenin ABD'nin Kuzey Kore'ye yönelik eylemine katılması halinde değişebileceğini de belirtti.
Sosyalist Kore halkı ise bu saldırı tehditlerini, onbinlerle Pyongyang sokaklarını doldurarak verdi. 9 Ağustos günü Donald Trump’un “ateş ve öfke” dolu tehditlerine karşı işçilerdi Kim İl Sung Meydanı’nı doldurarak güç gösterisi yapan onbinler.
Birkaç gün sonra ise işçilerden, parti üyeleri ve askerlerden oluşan 3,5 milyon kişi, ABD ve BM’ye karşı misilleme yapmak için orduya katılmaya gönüllü oldu.
Rusya ve Çin’in böyle bir karara onay vermesi kendileri açısından hem utanç verici, hem olumsuz sonuçlara suç ortağı olma durumu getirecek. Üstelik daha yakın dönemde Libya konusunda benzer bir hatayı yapmış olmanın utanç ve bedelini ödemişken, ABD emperyalizminin askeri bir çatışma konusunda cesaretlendirilmesi demek olacak bir adımı atmış oldular.
“Kore krizi” yaşlı dünyamızı ciddi bir yıkım savaşının eşiğine getirmiş durumda. Burada patlak verecek bir silahlı çatışma şimdiye kadar görülen bölgesel savaşların şiddetiyle karşılaştırılamayacak denli yıkımla dolu olacaktır. Ve böyle bir çatışmanın nasıl büyük ve denetlenemez bir anafor yaratacağı tahmin edilebilir. Umalım bu emperyalist tehdit ve saldırganlık dünya emekçi halkların soylu öfke ve karşı çıkışıyla önlenebilsin! Dünya “ya sosyalizm, ya barbarlık” ikilemine hiç bu kadar yakın olmamıştı!