İstanbul Ataköy ile Şirinevler’i E-5 ayırır. Metro ve metrobüs durağından çıktığınız üst geçidin bir ucu Şirinevlere, diğer ucu Ataköy’e iner. Birbirine bu kadar yakın olan bu iki semt/mahalle, salgın haritasında bambaşka renklerle temsil ediliyor. Şirinevler alarm veriyor, kıpkırmızı. Ataköy ise mavi yeşil bir dinginlik içinde!
Bir salgının sınıfsal ilişkisi bu haritadan daha iyi nasıl resmedilir ki!
Haydi, alkışlayalım. Sağlık emekçilerini, market işçilerini, kargo işçilerini, kuryeleri, fırın işçilerini... Şu salgın günlerinde bizi ayakta tutan, ihtiyaçlarımızı karşılayan işçileri alkışlayalım! Yetmez! Merdiven altı tekstil atölyelerinde çalışan işçileri, her sabah servislerle OSB’lere taşınanları, inşaatlarda çatılardan iskelelerden düşmekten kurtulsa virüsle boğuşmak zorunda kalanları, metal işçilerini, otomotiv işçilerini, aklınıza gelen bütün işçileri...
E-5’in o iki yakasındaki renk farkı bu işte. Tüm toplumu alkışa durdurdukları sahtekarlık var ya, işte odur bu haritada görülen bambaşka iki renk!
Bu aşağılık kapitalist sistem ne kadar ikiyüzlü, ne kadar sahtekar...
Anlı şanlı Vestel, Manisa’da, salgının merkez üssü olmuş durumda. Resmi bildirime göre iki işçi Covid-19’dan hayatını kaybetti. Fısıltı gazetesinin söylediği rakamlar ise insanın kanını donduracak cinsten. Her yerde, her sanayi bölgesinde işçiler arasında korkunç bir hızla yayılıyor salgın. Bu sözüm ona “eşitlikçi virüs” aileleriyle birlikte işçi emekçi kesimi kasıp kavuruyor. Salgın bir yandan, iş cinayetleri diğer yandan...
Bugün İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi (İSİG) Temmuz ayında iş cinayetlerine kurban giden işçilere dair hazırladığı raporu açıkladı. En az 164 işçi hayatını kaybetti. Yılın ilk yedi ayında hayatını kaybeden işçi sayısı böylece 1100’ü buldu.
Yüz altmış dört işçi!.. Her birinin bir öyküsü var. Sevenleri, aileleri... kimi kalkmış Çorum’da diyelim Maraş’ta bir inşaata, bir diğeri Hakkari’den Sakarya’ya tarım alanlarına. Kiminin ilk işi bu, kimi yıllardır alınteri döküyor çalıştığı alanda.
Nasıl kolay öldürülüyor işçiler bu topraklarda... Yedi çocuk işçi var ölenlerin arasında. Tarım, tekstil ve ticaret alanında çalışan çocuklar.
Toplumsal olan hiçbir şey sınıfsal bölünmüşlükten ayrı değil. Bu zaten biliniyor. Ama kimi doğal olgu ve olaylar, nedense ayrı tutulur sınıfsallıktan. Adı üstünde doğal! Oysa insan, doğa ile birlikte vardır. Toplum da. Doğal olan her şey toplumsal prizmadan geçer. Bütün “doğal felaketler” de eninde sonunda toplumun sınıfsallığından nasibini alır. Bireyin toplumdaki sınıfsal konumu, onun “doğal olaylar” karşısındaki yazgısını belirler. İlk çıktığında “yalnızca yaşlıları etkiliyor”, “zengin fakir ayrımı yapmıyor” dedikleri şu virüsün hangi kesimleri daha çok hasta ettiğine, kimleri daha fazla öldürdüğüne, nerelerde daha fazla yayıldığına baktığınızda zaten anlarsınız her şey gibi bu salgının da sınıfsal olduğunu. Haritalar yalan söylemiyor. Her şey sınıfsal. Yazgılarımız da.