< < ABD EZİLEN ULUSLARIN DÜŞMANIDIR!

Kürt ulusunun ve Kürdistan halkların özgürlüğü için tüm yaşamları boyunca mücadele etmiş üç devrimcinin, Cemil Bayık, Murat Karayılan ve Duran Kalkan’ın tutsak düşürülmeleri için ABD’nin ödül koyması, bu emperyalist devletin ezilen uluslara karşı yaklaşımını bir kez daha gündeme getirdi.

Yazımızın başlığının çok bildik bir ifade olduğunu biliyoruz ama ABD’nin kararı sonrası kimilerinin hayal kırıklığıyla dolu bir öfke içine girmeleri, bu çok bildik ifadenin esasında tozlu raflarda unutulmaya bırakıldığının kanıtı oldu.

Oysa, dünya işçi sınıfının, ezilen uluslarının, sömürülen ve yoksul halklarının en büyük düşmanı ABD’nin -ve diğer emperyalistlerin- yaşamlarını kendi uluslarının ve dünya halklarının özgürlüğü için mücadeleye adamış devrimcileri ölü ya da diri ele geçirmek için elinden geleni yapmasından, bunun için ödül koymasından daha doğal ne olabilir? Abdullah Öcalan’ı tutsak düşürüp Türkiye’nin eline teslim eden ABD değil miydi? ABD, bu adımıyla Kürt halkının özgürlük savaşının en büyük düşmanı olduğunu yeterince kanıtlamamış mıydı?

Doğrusu, tersi olsaydı öfkelenmek, şüphe duymak, “acaba nerede yanlış yaptık” diye sormak gerekirdi. İnsanlık düşmanı emperyalist devletlerin başında gelen ABD’nin bir devrimcinin ölü ya da diri ele geçirilmesi için ödül koyması o devrimci için sadece onur duyulacak bir durumdur.

Bununla birlikte, ABD emperyalizminin aldığı bu karar Kürt halkının hem K. Kürdistan hem de Rojava’da Kürt ulusunun özgürlük savaşına düşmanlığının yeni bir adımı olarak ele alınıp değerlendirilmelidir. Başka bir ifadeyle, ABD’nin üç devrimcinin başına ödül koymasının, emperyalist bir devletin normal karşılanacak “genel” bir davranışının ötesinde güncel politik bir anlamı da var.

ABD emperyalizmi, bu kararı durduk yerde almadı. Aksine, Türkiye ile ilişkilerini geliştirmeye, dinci faşist iktidar ve onun başıyla daha sıkı bir ilişki içine girmeye başladığı bir dönemde, örneğin, Menbiç’te Türk ordusuyla ortak devriye organize ettiği bir sırada aldı. Dinci faşist iktidarın başı, Kürt halkına karşı özellikle Rojava’da yeni saldırılara girişeceğini ilan ettiği bir sırada alınan bu karar, ABD’nin Türkiye’ye bu konuda yeşil ışık yaktığının; Kürt halkına karşı savaşta Türkiye’nin yanında yer aldığının son kanıtı oldu. ABD, nerede durduğunu belli etmek için daha ne yapsın!

Halk Bankası davasından tutalım da Rahip Brunson’un serbest bırakılmasına, oradan Türkiye’nin İran yaptırımlarından muaf tutulmasına kadar pek çok konuda ABD’nin Türkiye’yi kollayıp koruduğu bir süreç içindeyiz.

Sadece ABD de değil. Fransa, aynı günlerde Strasburg’ta Kürt halkının kitle eylemine polisi saldırtarak, Kürt yurtseverlerini tutuklayarak; Almanya, dinci faşist iktidarın arkasında olduğunu her vesileyle ve her fırsatta ortaya koyarak Türkiye’ye Kürt halkına karşı girişeceği saldırılar için yeşil ışık yakmış bulunuyorlar. İngiltere ise, ekonomik kriz içinde kıvranan dinci faşist iktidara rahat nefes aldırmak için Almanya’yla birlikte elinden geleni yapıyor. Bütün bunlar Kürdistan ve Türkiye halklarına karşı, emperyalistlerin birleşmiş bir karşı devrim cephesi oluşturduklarını, Kürdistan halklarını dinci faşist iktidarın önüne bir kez daha attıklarını göstermeye yetmiyor mu? UKH’nin öncü üç kadrosu hakkında aldığı kararla ABD bu karşı devrim cephesinin başını çektiğini ilan etti.

Tablonun bütününe bakıldığında şu resmi görmemek imkansız: ABD ve Avrupalı belli başlı emperyalistler, bunlara Hollanda’yı da eklemek gerek, Türkiye’nin ve dinci faşist iktidarın arkasında duruyorlar. Aynı devletler, Suriye’deki dinci faşist çetelerin, katil sürülerinin arkasındaki güçlerdir. IŞİD’i ortaya çıkaran, örgütleyen, Irak ve Suriye’ye salan ABD emperyalizminden başkası değil. Suriye ve Irak’taki işgalci varlığını gerekçelendirmek için ABD emperyalizminin IŞİD’in bu iki ülkede kontrollü varlığına ihtiyacı var. Almanya’nın El Nusra denen katil sürülerine milyonlarca Euro para aktardığı kendi belgeleriyle kanıtlandı. Bu çetelerin yan kuruluşu olarak “Beyaz Baretliler” denen çeteleri İngiltere’nin örgütleyip sahaya sürdüğü İngiltere tarafından dahi kabul ediliyor. İsrail, El Nusra’nın bu kolunu Suriye ordusunun elinden bir gecede kurtardı. Kanada, bu çetelere ev sahipliği yaptı vb vb. Bu somut, elle tutulur olgular sayıp dökmekle bitmez.

Tam da bu yüzden UKH’nin üç devrimci önderi için ödül koyan ABD’yi, “Eğer ABD’nin dünya siyasetindeki yeri ve Ortadoğu’daki varlığı teröre karşı savaş, Suriye krizi gibi Ortadoğu krizinin çözümü ve güvenli bir atmosfer oluşturmaksa” sözleriyle eleştirmek, ABD’nin amacını, karakterini, Ortadoğu’da varlık nedenini hiç anlamamak; Öcalan’ı Türkiye’ye teslim edenin bizzat ABD-İsrail ikilisi olduğunu unutmak demektir. Ezilen bir ulus gerçekten özgürlüğünü ve kurtuluşunu istiyorsa bunları unutamaz, unutmamalı.

ABD ve Almanya’dan Fransa ve İngiltere’ye kadar emperyalistlerin genel olarak Ortadoğu’da, özel olarak Suriye’de bulunmalarının nedeni, Kürt halkına özgürlük getirmek, “terörü bitirmek”, IŞİD, Nusra gibi katil sürülerini yok etmek değil. Bunu anlamak için çok şey bilmeye gerek yok. İdlib’te, Suriye’nin genelinde bu çetelerin yok edilmesini geciktirmek için nasıl çırpındıklarını, devletlerarası bir savaşı göze aldıklarını bütün dünya gördü. Bu kan içicilerin varlık nedeni, ezilen halkları baskı altına almak, halkları sömürmek, karşı devrim merkezleri kurmaktır.

Emperyalizmin özü, dünya uluslarını, ezen ve ezilen uluslar olarak ayırmaya dayanır. Emperyalizm, özü gereği, özgürlük değil, egemenlik peşinde koşar. Demokrasiyi sürekli ortadan kaldırmak ve siyasi gericiliğe eğilim göstermek emperyalizmin temel karakteristik özelliğidir. Dolayısıyla ezilen bir ulus kendi kaderini tayin hakkını elde etmek, özgürlüğünü kazanmak istiyorsa sadece ilhakçı devlete karşı değil, ama aynı zamanda, emperyalizme karşı da mücadele etmek zorundadır.

UKH’nin üç devrimci önder kadrosu için ABD’nin aldığı kararın elbette beş paralık bir değeri yoktur. Ama bu karar Kürt halkının ABD’ye ilişkin bilincini, ABD’nin Kürt halkının düşmanı olduğu düşüncesini netleştirip pekiştirecektir. Umalım ki, ABD ve diğer emperyalistlerin Kürt halkının düşmanı olduğundan hala şüphe duyanlar varsa onların da gözünü açmış olsun.