ABD SURİYE’DEN ÇEKİLİYOR (MU)

ABD’nin açıkladığı “Suriye’den çekilme kararı” dünyada bir şok etkisi yarattı. En azından zamanlama olarak beklenen bir karar değildi. Yine de, şüphe bulutları dağılmış değil. Pek çok kesim ABD’nin Suriye’den çekileceğine halen inanmış değil.

Peki gerçek durum nedir? Bu soruya sağlıklı bir yanıt verebilmek için hem emperyalizmin karakterine, hem de son dönemdeki somut gelişme ve olgulara bakmak lazım.

Öncelikle şunun altını çizmek gerek: Hiç bir emperyalist devlet bir başka ülkedeki çıkar ve amaçlarından kendiliğinden vazgeçmez. Zaten, “çekilme kararı”nın dünyada böyle şüpheyle karşılanmasının arkasında bu gerçeğin, en azından sezgi düzeyinde, biliniyor olması yatıyor. Öyleyse ilk elden şu sonuca varabiliriz: ABD, Suriye’den çekiliyorsa, bunu çıkarlarını güvence altına almış biçimde yapıyordur; başka biçimde değil.

Bu nasıl mümkün olabilir? Bu soruya yanıt için de son dönem ve günlerdeki somut gelişme ve olgulara bakmalıyız. Bunların başında, ABD’nin F-35 savaş uçaklarının Türkiye’ye satışını onaylaması geliyor. Bu yapıldı. Sonra ABD Dışişleri listesinde üç PKK liderinin başına toplam 15 milyon dolarlık ödül konduğu haberi basına servis edildi. Arkasından, Patriot Hava Savunma Füze Sisteminin Türkiye’ye satışı onaylandı. Ama bunlar önemli olmakla birlikte tek başlarına Suriye’deki gelişmeleri açıklamaya yetmez. Bu gelişmeler ABD’nin politika değişikliğinin küçük işaretleri olarak kabul edilmeli ve önemleri bununla sınırlıdır.

Bu işaretler, iki devlet başkanının görüşmeleri sonrası geldi. Belli ki bu görüşmelerde sözler verilmiş, sözler alınmıştı. Türkiye her fırsatta ABD’ye “stratejik müttefik” olduklarını, “ABD’nin PYD-YPG yerine Türkiye ile birlikte hareket etmesi” gerektiğini zaten söyleyip duruyordu. ABD, bugüne kadar hem Türkiye hem de PYD-YPG ile ilişkileri belli bir denge tutturarak sürdürmeye çalışıyordu.

Fakat Türkiye, ABD’nin bu politikasına artık daha fazla katlanamazdı ve onu bir tercih yapmaya zorluyordu. Rojava’nın doğu bölgelerine operasyon açıklamaları ABD’yi iki ipte daha fazla oynayamayacak noktaya getirdi. Sadece Suriye değil, İran ve Ortadoğu politikaları, Rusya’yı izole etme çabaları, Ukrayna, Balkanlar ve hatta Afrika’daki çıkarları düşünüldüğünde ABD’nin PYD-YPG yerine Türkiye’yi tercih edeceği açıktı. Bunun tersinin hayalini kuranlar, emperyalizmi hiç tanımıyor olmalıydılar. Halklara özgürlük değil, baskı, sömürü ve kölelik getirebilirdi. Dünya uluslarını ezen ve ezilen uluslar olarak ayırmak emperyalizmin temel karakter çizgisidir. ABD, Suriye’ye kalıcı adım atmak için, PYD-YPG ile ilişki geliştirdi ama ilk fırsatta “stratejik müttefik”i Türkiye’yi tercih edip makas değiştireceği düşünülemeyecek bir gelişme değildi.

İki devlet başkanın arasında yapılan görüşmelerde ABD’nin makas değiştirmesini kolaylaştıracak sözlerin verildiğini “çekilme karar”ından iki gün sonra RTE’den öğreniyoruz. RTE, ABD’ye Suriye’deki çıkarlarını Türkiye’nin koruyacağına dair sözler verildiğini şu sözlerle açığa vuruyor:

"Bize 'Buradan DEAŞ'ı temizler misiniz?' diye sordu. Yanıtımız üzerine çekilmeye başladılar. Bundan sonra da yine tüm terör örgütlerini, PKK, YPG'yi etkisiz hale getirecek kabiliyete sahip ÖSO'ya ve Mehmetçiğe sahibiz. Geç oldu, güç oldu ama nihayetinde anlaştık." (21.12.2018 gazeteler)

Bu sözlerdeki “buradan DEAŞ’ı temizler misiniz” ifadesini “ABD’nin çıkarlarını korur musunuz” diye okumak gerek. Soruya, muhtemelen sağlam güvencelerle birlikte, yanıt veriliyor ve ABD “çekilme kararını açıklıyor. Başka bir ifadeyle, ABD, Suriye’deki varlığını, az sayıda kendi öz personeli ve esas olarak Türkiye üzerinden sürdürecek. Yani ABD Suriye’den çekilmiyor ama “müttefik” değiştiriyor.

Elbette ABD müttefik değiştirmekle kalmıyor fakat aynı zamanda, başarıp başarmayacağı ayrı bir konu, PYD-YPG’nin tasfiyesi için hem Türkiye’ye yol veriyor hem de bunun alt hazırlıklarını yapıyor. Afrin işgali sırasında Türkiye ile açıktan işbirliği yapan ENKS’nin peşmergelerini, (Ulusal Kurtuluş Hareketi eskiden bunlara cahş, yani eşek derdi) ABD kendi eliyle Rojava’ya getirdi ve kabul edilmeleri için PYD-YPG’ye dayattı. Tartışmalardan sonra YPG, bunlardan yüz adedini Rojava’ya almayı kabul etti. Ama bunlar olurken, yani daha işin başındayken ENKS, PYD’nin tasfiyesini amaçladığını gizleme ihtiyacı duymadı. ENKS’nin “cahş”ları ABD’nin bölgedeki çıkarlarının Türkiye’den sonraki ikinci güvencesi oldu. “Rojava Peşmergeleri” demek Barzani demektir. Kerkük’te yüzüstü bırakılmasına rağmen Barzani’nin ABD’ye sadakati biliniyor. Türkiye ile yakın ilişkileri de... RTE’nin yanına Barzani’nin resmini yapıştırınca tablo yavaş yavaş ortaya çıkmaya başlıyor.

Tüm emperyalistler gibi ABD’de eşeğini sağlam kazığa bağlamadan edemez. Bu yüzden bunlara üçüncü bir faktör ekledi: Ahmet Cabra. Belli bir silahlı gücü de olan bu aşiret reisini, isteyen Suudi Arabistan ve BAE olarak da okuyabilir. Bu karanlık ve her ipte oynayan aşiret reisinin son günlerde Türkiye, Barzani ve ABD’nin Suriye’deki temsilcileri arasında mekik dokuduğunu YPG’nin açıklamasından öğreniyoruz.

Her işgalci, işgal hareketine başlamadan sırtını dayayabileceği yerel işbirlikçilere ihtiyaç duyar. Türkiye bu ihtiyacı, Arap, Kürt, Türkmen aşiret reislerinden devşirdi. 21. Aralık’ta Azez’de düzenlenen “aşiretler toplantısı”yla Türkiye’nin bu çabaları aleniyet kazandı. Aşiret reisleri, yaptıkları açıklamayla Türkiye’nin Rojava’yı işgal, PYD-YPG’yi tasfiye etmesini vb istediklerini ilan ettiler.

Tablo böylece tamamlanmış oldu. Çekilme kararıyla ABD Türkiye’ye “yedieminim sensin” demiş oldu. Bu, ABD’nin Suriye’deki çıkarlarını korumanın en ucuz, en masrafsız ve risksiz yoluydu. Dahası, düne kadar Türkiye’yi işgal hareketinden uzak tutmak için uğraşan ABD, işgale yeşil ışık yakınca en büyük düşmanı olan Rusya’yı ya Türkiye ile arayı iyi tutmak için işgale izin veren bir devlet konumuna sokacaktı; böylece Türkiye’nin işgal ve ilhak girişimi kabullenilmiş olacaktı ya da Türkiye’yi engelleyecek ve böylece Türkiye ile ilişkilerini bozacaktı.

RTE’nin işgal ve ilhak edilecek topraklara ABD’yi ortak etme, sonra da bir yolunu bulup NATO koruması altına alma; böylece günün sonunda Rusya’ya büyük bir kazık atma sözünü vermiş olma ihtimali işin tuzu biberi ve bu ihtimal hiç de yabana atılacak bir şey değil. Çünkü bir Rus yetkilinin söylediği gibi, “Türkiye herkesi kullanmaya, herkesi aldatmaya ve herkese iyi görünmeye çalışıyor”.

Artık rahatça görüldüğü gibi, ABD Suriye’den çekilmiyor ama masraflarını kendi cebinden ödediği binlerce asker yerine az sayıdaki kendi öz görevlisi ve çok sayıda “yediemin”le aynı işi görme politikasına geçmiş bulunuyor. Beş cent için satmayacağı değer olmayan ABD ve Başkanı için bunda şaşılacak bir durum yok. Fransa ya da İngiltere ABD’den hiç farklı değiller.

Hiç olmazsa olaylardan ders almayı bilmek gerek.