Önce, seçim öncesi Kürt halkının, emekçi sınıfların, küçük köylünün, esnafın, yoksul halkın ruh haline, istem ve özlemlerine dair bazı noktaları tespit edelim:
Birincisi, seçimler öncesinde emekçi sınıflar ve Kürt halkı dinci-faşist iktidara karşı büyük bir öfke içindeler.
İkincisi, Kürt halkı ve emekçi sınıflar, ezilen, sömürülen, yoksul halk kitleleri, yaşamlarında ciddi bir değişiklik arzusu içindeler. Ancak bu değişiklik arzusu kimilerinin sandığı veya yansıttığı gibi, belediyelerde bir değişiklik değil, tüm yaşam koşullarında, özellikle de maddi yaşam koşullarında bir değişiklik isteğidir.
Üçüncüsü, ekonomik krizin açlık ve yoksulluğa, işsizliğe ittiği işçi, yoksul köylü, küçük köylü, esnaf yaşadıkları tüm sorunların neden ve kaynağı olarak dinci-faşist iktidarı görüyorlar.
Dördüncüsü, Kürt halkı, kendilerine büyük acılar çektiren, dinci-faşist iktidardan kurtulmak için büyük bir arayış içinde.
Beşincisi, özellikle şehirlerde, büyük bir kitle dinci-faşist iktidardan bıkkınlık içinde ondan kurtuluşun yolunu arıyor.
Seçimlere az bir zaman kala temel gıda mallarında (soğan, patates gibi) fiyatların ani ve korkunç artışı, ekonomik krizin kitleleri derin sefalete sürüklemesi bütün bu saydığımız sınıf ve katmanlarda dinci-faşist iktidara olan öfkeyi iyice artırdı.
Altıncısı, dinci-faşist iktidardan kurtuluşun arayışı içindeki kitleler, dinci-faşist iktidarın sindirme, korkutma politikasına meydan okumayla karşılık veriyorlar. Kitlelerin, genel olarak, korku duvarını aştıklarını, dinci-faşist iktidara ilişkin düşüncelerini cesaretle ortaya koyduklarını gördük.
Seçimler, kitlelerin özet biçimde ortaya koyduğumuz bu ruh hali, istem ve özlemleri ortamında gerçekleşti. Dinci-faşist parti ve onun başı, yerel seçim kampanyası başlar başlamaz, arkasında geniş bir kitle desteği olmadığını fark etti. Bu tabloyu tersine çevirmek için nasıl tehditler savurduğunu ve ne yollara başvurduğunu herkes gördü; burada tekrar sözünü etmeye gerek yok. Ancak bütün bu yol ve yöntemlerden sonuç alamadığını ve kitlelerin dinci-faşist iktidardan kurtulma istem ve arzusunu değiştiremediğini biliyoruz artık.
Burjuva muhalefet, kitlelerin bu arzu ve istemlerini kendi kanallarına akıtmak için sandığı işaret etti. Ortalama sol ve küçük burjuva ittifak partisi, kitlelere, özellikle de Kürt halkına yerel seçimlerle dinci-faşist iktidarı yıkmanın mümkün olduğu propagandasını yaptılar ve hem kendi kendilerini hem de kitleleri yanılttılar.
Kendilerinin de gayet iyi bildiği şu basit nedenle: Yerel yönetimlerin hiç bir gerçek gücü yoktur. Gerçek güç, ekonomik gücü elinde bulunduranlarındır; sermaye sınıfınındır. Gerçek gücü elinde bulunduran sermaye sınıfı, sermayenin daha az elde toplanmasına paralel olarak yönetim işlerini de her alanda merkezileştirmiştir.
Bırakalım yerel yönetimleri yani belediye ve muhtarlıkları; parlamentonun dahi hiç bir güç ve yetkisi kalmamış, burjuva egemenliğin bu kurumu tamamen göstermelik hale getirilmiştir. Ama bu gerçeğe rağmen ortalama sol ve uzlaşmacı küçük burjuva ittifak partisi belediye başkanlıklarını kazanarak dinci-faşist iktidarı yıkabileceklerini, geriletebileceklerini kitlelere söyleyebildiler.
Oportünistler ve küçük burjuva ittifak partisi, bu propagandayla “parlamentonun burçlarına sosyalizm bayrağını dikeceğiz” diyen, şimdi kimsenin arkasından ağlamadığı TİP’in aldatıcı, oyalayıcı konumuna; hatta onun da gerisine düşmüş oldular.
Belediyeler, ya da yerel yönetimler diyelim, Kürt halkının, emekçi sınıfların, yoksulların, küçük köylü ve çiftçinin gerçek sorunlarını çözebilirler mi? Bu sorunun yanıtı çok açık: Hiçbir temel sorunu çözemezler. Çünkü ekonomik güç bankaların, borsaların, sanayicilerin, uluslararası sermayenin elindedir ve bu yüzden bunlar her şeydir, parlamento ve yerel yönetimler hiç bir şeydir. Yaşamsal kararlar bu güçlerin bürolarında alınır, parlamento ve yerel yönetimlerin binalarında değil.
Bu gerçeğe rağmen, sosyal reformistler, uzlaşmacılar, küçük burjuva ittifak partisi, yerel yönetimler aracılığıyla halkın temel sorunlarını çözebileceklerini; hatta daha ileri giderek, dinci-faşist iktidarı yıkabilecekleri hayalini yayıp duruyorlar.
Kürt halkı, emekçi sınıflar, yoksullar, küçük köylü, küçük üretici bu propagandaya inanıp aldanabilir ve bu büyük ölçüde böyle oluyor da… Çünkü onlar yaşamsal sorunlarının çözümü ve bu sorunların kaynağı olarak gördükleri dinci-faşist iktidarın yıkılması umuduyla hareket ediyorlar. İyi de yalana ve gerçek dışı hayallere dayalı bu propagandayla nereye kadar gidebilirler?
Dinci faşist iktidarın yıkılması, ondan kurtulma, gerçek yaşamlarında ciddi değişim arzusuyla dolu emekçi sınıfların, Kürt halkının gerçeklerle karşılaşması, kendilerine sunulan sahte, pembe vaatlerin paramparça olması uzun sürmeyecek. Gerçekler devrimcidir.
Halk yararına en azından dişe dokunur bir değişimin, emekçi sınıfların ve Kürt halkının yaşamında hissedilebilir bir gelişmenin olabilmesi için ekonomik ve politik iktidarın halkın elinde olması gerekir. Emekçi halkın ve Kürt halkının hakları ancak iktidar halkın elindeyse gerçeklik kazanabilir. Bunun burjuva egemenliği altında da gerçekleşebileceğini öne sürmek düzen içi güçlerin, burjuva muhalefetin işidir.
Burjuva güçler, iktidarı ve muhalefetiyle, her biri, seçimlerden güçlenerek çıkmayı hedefledi. Fakat giderek derinleşen ve büyüyen ekonomik ve politik kriz bir bütün olarak burjuva toplumsal sistemi zayıflattı.
Küçük burjuva sol ittifak ve diğer sosyal reformistlere gelince... Kitleleri destek vermeye çağırdıkları CHP, İYİ Parti gibi gerici ve faşist partiler oylarını artırınca ve kendileri de bir kaç belediye başkanlığı kazanınca seçimlerden kendileri avantajlı çıkmış gibi sevindirik oldular. Ama sonucun kendileri için bir avantaj olmadığını anlamaları için çok zaman gerekmeyecek.
Çünkü birincisi, burjuva partilerin kitlelerde kaçınılmaz biçimde yaratacakları hayal kırıklığının faturası sadece burjuva partilere değil, bu burjuva partileri desteklemeye çağıranlara da kesilecek. İkincisi, kazandıkları belediye başkanlıkları da ya düzene uygun, düzenin kabul edeceği sınırlar içinde hareket edecek böylece kitleleri hayal kırıklığına uğratacaklar; ya da bu sınırların dışına çıkmaya çalışacaklar o zaman da burjuvazi gerçek gücün kimde olduğunu acı biçimde onlara öğretecek.
Çünkü sistemin kendi işleyiş yasaları ve ilerleyişi reformların ve emekçiler lehine bir değişikliğin nasıl olanaksız olduğunu her geçen gün biraz daha açığa çıkaracak ve küçük burjuva hayalcilik, nesnel toplumsal gerçeklere çarpıp paramparça olacaktır.
Leninistlere gelince... Siyasal gerçekleri bıkmadan usanmadan anlatmak, kurtuluşun birleşik devrimden başka bir yolunun olmadığını, birleşik devrimi zafere ulaştırmanın yol, yöntem ve araçlarını; devrimin kaçınılmazlığını, derinliğini ve genişliğini emekçi sınıflara, Kürt halkına, sokaktaki insan, yoksullara, küçük köylü ve çiftçiye; kısacası birleşik devrimin tüm toplumsal güçlerine göstermek en önemli görev olarak ele alınmalı.
Yaşamlarında gerçek bir değişim isteyen geniş kitlelerin desteğini kazanmak bu görevin ne derece yerine getirildiğine bağlıdır.