Milli Savunma Bakanı olacak adam, eline mikrofonu almış, “değerli arkadaşlar”ına; sağdan soldan devşirilmiş tosuncuklara yani, sesleniyor: “Mesajınızı verdiniz, artık burayı boşaltabilirsiniz” Yanisi şu: Bu kısa metrajlı filmde figüranlar sahneden çekilsin, başrol oyuncuları devrededir artık.
Hemen aynı akşam, Devlet Bahçeli, hani şu Türkçe konuşma özürlü faşist sahne alıyor ve Kılıçdaroğlu’na yumruk atan, Savunma Bakanı’nın “değerli arkadaşlar”ı, tosuncukları değil, yumruk yiyen Kılıçdaroğlu’nu hedef alıyor: “Bir yere gideceksen önce nereye gittiğini araştır” diyor ve tatile çıkmasını tavsiye ediyor. Türkçe meali, sahneden çekil demeye getiriyor.
Arkasından dinci faşist iktidarın SS’i boy gösteriyor ve “CHP ile HDP arasındaki yakınlık ortada” diyerek, dinci faşist tosuncukların arkasında durduğunu ortaya koyuyor.
Oysa, mafyanın öldürttüğü adamın cenazesine katılıp mezarının başına çelenk koyması, bir iki gözyaşı da damlatması misali, burjuvaların dövdürttüğü adama geçmiş olsun dileklerinde bulunup olayı tel’in etmesi adettendi.
Dinci-faşist iktidar, şimdi bu iki yüzlülük perdesini yırtıp atmış görünüyor. Kılıçdaroğlu’na saldırı, açıktan organize edilmiş, planlanmış ve uygulamaya konmuştur. Bununla bir mesaj verilmeye çalışıldığı açıktı. Ama en azından bunun kadar önemli bir mesaj da dinci faşist iktidarın bu olayın arkasında olduğunu gizleme ihtiyacı duymamış olmasıdır.
Peki mesaj nedir ve kimedir? Mesaj Kılıçdaroğlu’na mı? Bu, akla getirilmesi gereken en son ihtimaldir. Çünkü tüm yaşamsal meselelerde her zaman dinci faşist iktidarın arkasında duran, ona destek veren Kılıçdaroğlu’na mesaj vermek için bu yol hem gereksiz hem de toplumsal maliyeti olan bir yoldu.
Mesajın ne olduğunu ve kime olduğunu ancak dinci faşist iktidarın, tekelci sermaye egemenliğinin varlık koşullarına bakarak anlayabiliriz. Bunları, böylesi kısa bir yazıda ancak şöyle özetleyebiliriz:
1-Dinci-faşist iktidarın dinci-faşist kitlesi, aynı anlama gelmek üzere, karşı-devrimin kitle tabanı çözülme sürecine girmiştir.
2-Dinci-faşist iktidarın toplumdaki kitle desteği hızlı bir düşüş içinde.
3-Emekçi sınıflar, Kürt halkı, gençlik, kadınlar ve kentlerin ilerici-demokrat kitleleri arasında dinci-faşizme karşı öfke giderek artıyor.
4-Belki de tüm bunlardan önemlisi, Türkiye emekçi sınıfları ile Kürt halkı ve kentlerin ilerici demokrat kitleleri arasında bir yakınlaşma, birlikte hareket etme isteği, şoven önyargıları kırma yönünde güçlü bir süreç başlamıştır.
5-İstanbul belediyesi, azımsanmayacak bir karşı-devrimci faşist kitleyi bir arada tutmanın arpalığı olarak kullanılıyordu. Louis Bonapart’ın askeri ve insanları kendine bağlamak için “puro ve şampanyayı, soğuk tavuk ve kaz etlerini, sarımsaklı sosisleri” etkili birer araç olarak kullanması gibi, bunlar da, karşı-devrimin kitle gücünün bir arada tutacak çimentonun belediye arpalığından dağıtılacak kemikler olduğunu yılların tecrübesiyle öğrenmişlerdi. Şimdi bu araç, tümden olmasa bile kısmen avuçlarının arasından kayıp gidiyordu.
Dinci-faşist iktidar, tüm bunların önüne geçmek için;
a- Kılıçdaroğlu’nun omuzları üzerinden kentlerin ilerici, demokrat kitlelerine, emekçi sınıflara, katliamlar dahil her yola başvuracağı mesajı vererek onları terörize etmeye;
b- Türkiye emekçi sınıfları, kentlerin ilerici-demokrat kitleleriyle Kürt halkı arasına kama sokmaya; iki ülkenin halkları arasına, sosyal-şovenizmi kışkırtarak düşmanlık tohumları ekmeye;
c- Yine sosyal-şovenizmi kışkırtarak kendi karşı devrimci kitlesi arasındaki tutucu çimentoyu güçlendirmeye;
ç- Dinci-faşist iktidara kin ve öfke besleyen emekçi sınıflara, Kürt halkına, kentlerin ilerici demokrat kitlelerine “Madımak” türü katliam tehditleriyle gözdağı vermeye;
d- Bir arpalık olarak İstanbul belediye başkanlığını geri almaya çalışıyor.
Bütün bu tablo içinde Kılıçdaroğlu, gelenin gidenin ensesine tokat attığı bir zavallı durumdadır. Sözünü etmeye bile değmez.
Dinci-faşist iktidarın bu adımı karşısında ne yapmalı? Sosyal reformistler, en kolay yoldan, Kılıçdaroğlu’na saldırı bahanesiyle CHP’nin arkasında kuyruğa girmeye; burjuvaziye uzlaşma mesajları vermeye dünden teşneler.
Dinci-faşist iktidara karşı etkili mücadelenin ve devrimci mücadeleyi ileri taşımanın yolu ise, CHP’in kuyruğuna takılmaktan değil, dinci-faşist iktidara sokakta, devrimci kitle eylemleriyle meydan okumaktan, iki ülkenin emekçi halkları arasında mücadele birliğini güçlendirmekten geçer.
Dinci-faşist iktidarın tehditleri boştur; ne Maraş, ne Madımak, ne Çorum katliamlarını tekrarlayacak gücü ve cesareti var. Dinci-faşist iktidar, linç olayları tertipleyecek durumda da değil. Haziran Halk Ayaklanması hayaletinin soluğunu ensesinde hissederken bunların hiç birine kalkışamaz. Kılıçdaroğlu’na saldırı olayını da son derece organize ama bir o kadar da kontrollü yaptıkları; belli sınırlar içinde tutmaya çalıştıkları açık. Bu, onların korkularının ve güçsüzlüklerinin ifadesidir; başka bir şeyin değil. Korkarken korkutmaya; korkuturken korkularını gizlemeye çalışıyorlar; hepsi bu.
Şimdi devrimci kitle eylemlerini daha da geliştirmenin ve faşizmle anladığı dilden konuşmanın zamanıdır.