Kuşku yok, coronavirüs-19 salgını insanlığın başına gelen en büyük felaketlerden biridir. İnsanlık tarihinde bu tür felaketler daha önce de görüldü. Bu anlamda, felaketin kapitalist sistemin ürünü ya da sonucu olduğunu söylemek hem mümkün değil hem de doğru değil. Böyle bir iddia ne insanlığın kapitalizm öncesi toplumlarda gördüğü felaketleri ne de kapitalizmden sonra meydana gelebilecek felaketleri açıklayabilir.
Ama şunu söyleyebiliriz ve söylemeliyiz: İnsanlık, salgın hastalık, deprem, tsunami gibi doğa olayları, büyük yangınlar vb vb felaketler sırasında kapitalist toplumlarda büyük acılara katlanmak; çok daha az hasarla, acıyla, bedelle atlatabileceği halde, çok ağır bedeller ödemek zorunda kalmaktadır.
Coronavirüs-19 salgını bütün bu gerçekleri, kapitalizmin bütün vahşi, acımasız, insanlık düşmanı yüzüyle açığa çıkardı. Coronavirüs-19’un Çin’de ortaya çıkan bir salgın olduğu anlaşıldığında, istisnasız bütün emperyalist-kapitalist ülkeler burjuvazisi ve hükümetleri, salgının Çin’i çökerteceği umuduyla el ovuşturdular. Çin çökecek ve dünya pazarı kendilerine kalacaktı. ABD’nin acımasızlığı yüzünden akan ama bir o kadar da gülünç Başkanı Trump bu duygu ve beklentilerini gizleme ihtiyacı dahi duymadı.
Olmadı, emperyalist-kapitalist ülkelerin burjuvazisinin ve hükümetlerinin beklentileri gerçekleşmedi; aksi oldu. Liberallerin kapitalizmi övmek ve “ölümsüzlüğünü” kafalara kakmak için kullanmayı pek sevdikleri “globalleşme” kendilerini vurdu. Gemiler, uçaklar, tırlar sadece mal değil ama virüs de taşıdı. Salgının merkez üssü Avrupa ve ABD, yani emperyalist-kapitalist ülkeler oldu. Dar kafalı emperyalist burjuva sınıfların ve hükümetlerinin hesaplamadıkları bir başka şey daha gerçekleşti: Sosyalizmden artan kalan örgütlenme alışkanlığı, insanı ön plana alan kültür, sağlık sistemi vb vb sayesinde Çin, salgını bir kaç aylık süre içinde neredeyse bitme noktasına getirdi.
Coronavirüs kendi topraklarına, kendi toplumlarına sıçrayınca emperyalist-kapitalist hükümetler şaşkınlık içinde tüm çirkin, insanlık düşmanı yüzleriyle; bu yüzü örten ince tülü bir kenara atarak kendi emekçilerinin, kendi halklarının karşısına çıktılar. Onlar için insan değil, ekonomi, daha doğrusu sermaye, kapitalist üretim, bu üretimin sürmesi önemliydi. Bunu kesintiye uğratacak hiç bir önleme yanaşmadılar. “Kontrollü salgın teorisi”yle yaşlı nufüsün ölüme terkedilebileceğini, gençlerin zaten etkilenmediğini; bu yüzden tam karantina, tam tecrit tedbirlerine gerek olmadığını savundular. Çünkü tam tecrit, tam karantina, kimsenin evden çıkmaması kapitalist üretimin, makinaların durması, sermayenin hızla ve çok büyük değer kaybetmesi anlamına gelecekti.
Dahası var. Kapitalist üretim durur, sermaye değer kaybeder kaybeder diye tam tecrit uygulamamakla kalmadılar, pahalı olur diye, toplumu coronavirüs testinden geçirmeye bile yanaşmadılar; halen de yanaşmış değiller. Çünkü kapitalistler için bunlar “üretken olmayan masraflar”dır, sermaye kaybıdır.
Oysa Çin, tam da bu ve bunu destekleyen önlemler sayesinde milyonlarca insanın hayatını kurtarmıştı. Salgın anlaşılır anlaşılmaz, üretim durur gibi kaygılara kapılmadan, tam tecrit, sıkı uygulanan karantina, yüzbinlerce kişiye test uygulama yoluyla ve tüm olanakları, tüm güçleri sağlık sektörünün hizmetine vererek salgının üstesinden geldi.
Rusya, sosyalizmden arta kalan ne varsa, onun sayesinde coronavirüs-19’un toplumu kasıp kavuran bir salgın haline gelmesini önledi. Küba, emperyalistlerin katı ambargosu altında, son derece kısıtlı olanaklarına rağmen, sıkı önlemlerle aynı şeyi başarmakla kalmadı, en zengin emperyalist ülkeler arasında sayılan İtalya’ya “devrimci bir görev” olarak yardıma koştu. Sosyalizme geçiş çabasındaki Venezuela, ABD ve diğer emperyalistlerin tüm boğucu ambargosuna rağmen, önlemlerini aldı ve bu güne kadar Virüsün bir salgına dönüşmesine izin vermedi. Ölü sayısı değil ama vaka sayısı on yediye çıkınca sokağa çıkma yasağı kararı aldı ve tüm üretimi durdurma pahasına toplumu koruma yolunu seçti. Venezuela burjuvalarına istedikleri gibi at koşturma izni vermedi.
Küba için emperyalist İtalyan hükümeti değil, İtalyan halkı, emekçi sınıfları, yoksulları önemliydi; gerçekte onların yardımına koşmuştu. Rusya ve Çin, topraklarında boy veren yeni yetme kapitalistlerin isteği üzerine değil; sosyalizmden gelen insani kültür, ahlak, moral değerler vb vb nedeniyle başta İtalya olmak üzere emperyalist ülkelerin halklarının yardımına koşuyorlar. IMF adındaki vampirler, bir buçuk trilyon doları emperyalist-kapitalist hükümetlerin emrine açarken Venezuela'nın salgınla mücadele için mütevazi düzeydeki kredi talebini bile reddetti. Onlar için Venezuela devrimci-demokratik hükümetinin yıkılması önemliydi, Venezuela halkı değil. İnsanlığın başına gelen felaket, emperyalistlerin önem sırasını değiştirmemişti.
Sonunda, emperyalistler, emekçilerin, işçi sınıfının baskısıyla bir takım önlemleri, yarım yamalak da olsa, almak zorunda kaldılar. Rusya, Çin ve Küba’nın yardımları aynı zamanda hükümetler üzerinde bir baskı unsuru işlevi de gördü. Kapitalist üretimin ana kollarını, geniş çaplı üretim koşullarını korumak koşuluyla, bazı işyerlerinin kapalı tutulması yoluna gidildi, okullar kapatıldı; zorunlu gördükleri durumda hastalara test uygulamasına başvurdular vb vb. ama yarım yamalak önlemler salgını ne durdurdu ne de yayılmasını önledi. İtalya’nın, İspanya’nın insanlık trajedisi diyeceğimiz noktaya gelmesi böyle oldu. Burada baş sorumlunun salgının yayılmasına göz yuman emperyalist, burjuva hükümetler olduğundan kuşku yok.
Yine de emperyalistler, burjuva sınıf, bir yolunu bulup tüm zararı-ziyanı, oportünistlerimizin pek sevdiği kavramla söyleyelim, “fatura”yı emekçi sınıfların, işçilerin, yoksulların üstüne yıkmanın bir yolunu buluyorlar. Emperyalist hükümetler, sağlık gereçleri için bile sağa sola avuç açarken, kendi kapitalistlerini desteklemek için yüz milyarlarca dolarlık/euroluk fonlar ayırdıklarını açıkladılar. IMF’nin bir buçuk trilyon dolarından yukarda söz etmiştik zaten. Türkiye’nin dinci faşist iktidarı bunlardan geri kalmadı ve milyarlarca liralık fon ayırdığını açıkladı.
Bu büyük fonların tek kuruşu dahi işçi sınıfı ve emekçilere, yoksullara gitmeyecek. Kimse bundan kuşku duymasın. Bu fonlar, stoklarını eritmek için üretimlerini kısan kapitalistlerin zararlarını karşılamak, kredileri geri alamayacak durumda olan bankaları desteklemek, ürünleri tarlada kalan büyük toprak sahiplerini desteklemek, konutlarını satamayan müteahhitleri batmaktan kurtarmak vb vb için kullanılacak. Fabrikalar, salgın bahanesiyle şimdi çok daha kolay biçimde işçi çıkarmaya başladılar. Stokçular, tüm malları fahiş fiyatla satmanın yollarını arayıp buluyorlar. Devlet, kapitalist sınıfa ayırdığı fonların kaynağı olarak dolaylı vergileri kimsenin ruhu duymadan artırmaya başladı. Dolaylı vergileri ödeyenin işçi ve emekçiler olduğunu söylemeye gerek yok. İşçiler, memurlar, küçük esnaf, küçük üretici, küçük tarım üreticisi vb vb burjuva hükümetlerin umrunda değil. Ne Türkiye’de ne de emperyalist ülkelerde..
Oysa boğucu bir abluka altındaki Venezuela devrimci-demokratik hükümetinin aldığı önlemlere bakın: Bankalar kredi tahsilatını beklemeye alacak. İşten çıkarmalar altı boyunca yasaklandı. Küçük ve orta işletmelere işçi ücretleri konusunda yardım edilecek. Ev ve işyeri kiraları askıya alındı vb vb önlemler. Bu önlemler henüz ölüm vakasının yaşanmadığı Venezuela'da alındı. Ve en zengin emperyalist hükümetler, ülkelerinde binlerle ifade edilen ölüm vakasına rağmen bu önlemlerin tekini bile almış değiller.
İşçi sınıfı ve emekçiler, dinci faşist iktidarın, burjuva hükümetlerin bu vahşi, insanlık düşmanı politikalarına grevlerle, eylemlerle yanıt vermeliler; tıpkı İtalyan işçi sınıfının yaptığı gibi. İşçiler, emekçiler şimdi şu acil taleplerle hükümetin karşısına çıkmalılar: İşçilerin sağlığı, güvenliği için fabrikalar kapatılmalı, işçi çıkarmalar yasaklanmalı ve işçi ücretleri tam ödenmelidir. Küçük esnafın, küçük işletmenin, küçük tarım üreticisinin banka borçları iptal edilmeli bunları devlet üstlenmelidir. Üretimini durduran küçük işletmenin, atölyenin işçi ücretini, kirasını devlet üstlenmelidir. Dükkan kiraları yanı sıra ev kiraları da devlet tarafından karşılanmalıdır. Ürünü tarlada kalan küçük üreticinin zararını devlet üstlenmelidir.
Şimdi bu acil talepler için harekete geçmenin zamanı. Devrimci-demokratik bir hükümet, tıpkı Venezuela'da olduğu gibi, bu tedbirleri kendiliğinden alır. Burjuva hükümetler ise, ancak devrim korkusuna kapılırlarsa, güçlü bir eylem dalgasıyla karşılaşırlarsa bu önlemleri almak zorunda kalırlar ve üstelik ancak yarım yamalak yaparlar bunu. Türkiye ve Kürdistan emekçileri, işçileri ayakta ve hayatta kalmak için eyleme geçmek, grevlere başvurmak, kararlı bir mücadeleye girişmek zorundalar. Coronavirüs-19’un ortaya çıkardığı en yalın gerçek budur.
Bir başka gerçek ise şudur: Emekçi sınıfların, ezilen halkların, işçi sınıfının yaşamı emperyalist hükümetlerin, burjuva hükümetlerin umrunda değil. Sermaye sınıfının çıkarları, kapitalist üretimin devamı için feda etmeyecekleri kimse yoktur.
Yaşamı sürdürmek için burjuva hükümetleri, dayandıkları kapitalist düzen ve devletleriyle birlikte yıkmaktan; işçi sınıfının emekçi halklarla birlikte kendi devrimci demokratik iktidarlarını kurmaktan başka çare yok.
Coronavirüs-19 salgını bu gerçekleri açığa çıkardığı gibi, işçi sınıfının bilincinde devrimci bir sıçramaya da yol açtı. İtalyan işçi sınıfı, salgında gerekli önlemleri almayarak emekçilerin yaşamlarını hiçe sayan kendi hükümetine karşı grev ilan etti. Bu, emperyalist burjuva hükümete karşı açılmış bir savaş bayrağıdır.
Bu savaş bayrağını her yerde açmanın zamanı.