HDK (Halkların Demokratik Kongresi), dinci faşist iktidarın -bu kavram bize ait- “Herhangi bir seçimle iktidarını devretmeye niyeti yoktur” diye açıklamış 17 Mayıs’ta. Devamında emekçi sınıflar ve ezilen halklara “Bu nedenle iktidarın seçim veya kriz nedeniyle kendiliğinden çökeceği yönünde bir hayale kapılınmamalıdır” uyarısını yapmış.
“Kişi kendinden bilir işi” derler. Dinci faşist iktidarın ya da kendi kavramlarıyla AKP-MHP iktidarının seçimle çökeceği/yıkılacağı hayaline kim kapılmış kendilerinden başka? Sosyal reformistlerden ve uzlaşmacılardan -tabii ki bir de bunların kuyruğundan ayrılmayan oportünistlerden- başka, dinci faşist iktidarı yıkmak için kitleleri sandık başına kim çağırıyordu?
HDK bu saptama ve uyarıyı ne zaman yapıyor? 17 Mayıs 2020’de. Yani “atı çalan Üsküdar’ı geçti”kten sonra. Ya da HDK’nın izdüşümü HDP bir sürü seçimlere katıldıktan sonra.
“İzdüşüm” olarak görmemizde hiç bir hata ya da sakınca yok çünkü HDK’nın bileşenleri neredeyse HDP’nin bileşenleriyle aynıdır. Hani eski bir banka reklamında söylendiği gibi, “yok aslında birbirimizden farkımız.”
HDK, bir şeyleri keşfetmekte geç kalmış bir bahtsızdan farksız. Dinci faşist iktidarın seçimle-sandıkla gitmeyeceği, yeni değil, yıllardır söyleniyor. Leninistlerin “Sandıkla gitmeyecekler” kampanyasını bir kenara koyup, gelin bu konuda kimin, ne zaman ve ne dediğine, kısaca bir göz atalım.
Avrupa Parlamentosu'nun (AP) Türkiye raportörü Kati Piri’den başlamak isabetli olur; çünkü uzlaşmacıların sosyal reformistlerin bu hanımefendinin sözlerine itiraz edeceklerini sanmıyoruz. İşte bu Kati Piri’nin bundan neredeyse bir yıl önce Mayıs 2019’da söyledikleri:
“Türkiye'de seçimle iktidarın değişeceğine güven kalmamıştır.”
HDK’lıların itiraz etmeyeceğini bildiğimiz bir başka kişiye, Ertuğrul Kürkçü’ye bakalım. HDP’nin “Onursal Başkanı” Kati Piri’den neredeyse bir yıl önce, 14 Mayıs 2018’de aynı duruma işaret ediyor.
“Seçim sonuçları 25 Haziran günü Erdoğan'ı sarayından çıkmaya razı edebilecek mi? Ben bundan emin değilim.”
Şu sorulabilir doğal olarak: HDP, bu sözlerden sonraki seçimde ne yapmıştır? Tabii ki seçimlere katılmış ve kitlelere iktidarı seçimle yıkabilecekleri vaadini yapmış.
Örnekler çok ama bir de burjuva cenahtan, bir zamanlar RTE’nin en yakınında bulunmuş birinin, Abdullatif Şener’in tanıklığına başvurmak yerinde olacak. Yine iki yıl önce, 2018’in Mayıs’ında Haziran seçimlerinden önce, bu adam tamı tamına şunları söylüyordu:
“Ne pahasına olursa olsun Tayyip Erdoğan, Türkiye ekonomik krizden dolayı mahvı perişan olsa bile, işsizlik ayyuka çıksa, iş adamları batsa, çiftçi açlık sınırının altına düşse bile iktidarı bırakmaz. Onun için önemli olan iktidarda kalmaktadır.”
Elbette iktidarın gerçek sahibi tekelci sermaye sınıfı ve emperyalist mali sermayedir; yani iş RTE’nin tercihlerine, isteğine kalmış değil. Ama iktidarın bu gerçek sahipleri, emekçi sınıfları, ezilen halkları baskı ve kölelik altında tutma; karşı devrim güçlerini sevk ve idare etme görevini RTE’ye vermişler. En azından şimdilik. Ama yine şimdilik konumuz bu değil.
Uzlaşmacılar, sosyal reformistler, liberaller ne olaylardan ne sözlerden hiç bir şey öğrenmiyorlar. 2015 Haziran seçimleri bir olgudur; dinci faşist iktidar seçimleri kaybettiği halde, ne yapıp edip, hükümeti devretmedi. Bundan bir şey öğrenmediler. Yukarda aktardığımız ve aktarmadığımız sayısız açıklamadan, sözden bir şey öğrenmediler; seçimlere katılmaya devam ettiler.
Ve yarın seçim olsa bunlar yine koşa koşa sandık başına giderler. Çünkü uzlaşmacıların, sosyal reformistlerin itikadında “burjuvaziden umut kesilmez.”
Nitekim çok net bir tespit yaptıkları sanılan açıklamanın sonunda burjuva egemenliğe dair yine karınlarından konuşmayı ihmal etmemişler. Liberallerin “yeni normal” sakızını çiğnerken şu sözleri gevelemişler:
“Egemenlerin normali ezilenler için daimi bir sömürü ve ezilme anlamı taşımaktadır. Bizler, Halkların Demokratik Kongresi olarak, egemenlerin normaline son vermek için ezilenlerin gerçek olağanüstünü halini yaratma, yeni yaşamı inşa etme mücadelesini sürdürmeye her koşulda devam edeceğimizi ifade ediyoruz.”
Evet, aynen böyle. “Egemenlerin normaline son” verip “ezilenlerin gerçek olağanüstü halini yaratma” mücadelesine devam edeceklermiş.
Türkiye ve Kürdistan emekçileri de böylece HDK’nın yapacakları konusunda çok aydınlanmış oluyor.
Kişinin kafası ve politikası acınası bir boşluk içinde olunca işte böyle sözcüklere yüklenir.