ABD emperyalizmi, dinci faşist çeteleri, gerici Arap devletlerini, İsrail ve Türkiye’yi üzerine salarak teslim almaya; kendine sadık bir iktidar kurmaya çalıştığı Suriye’yi şimdi yaptırımlarla dize getirmeye çalışıyor.
“Sezar Yasaları” gibi şatafatlı isim taktıkları yaptırım yasalarını gündeme getirmelerinin nedeni bu. ABD Senatosu’nun bundan yedi ay önce kabul edip onayladığı yasa, şimdi yürürlüğe giriyor. Yasanın içeriğine girmeden hemen bir çıkarımı ortaya koyabiliriz: Anlaşılan odur ki, ABD, saydığımız bütün güçleri sahaya sürmesine rağmen, oradan bir sonuç alamayacağını kabul ve teslim etmiş. Şimdi ekonomik yaptırım silahına sarılmasının tek anlamı budur. Bu, ABD’nin üstün konumda olduğunu değil, çaresizliğini gösterir.
ABD’nin, ABD ile birlikte başta Türkiye olmak üzere, İsrail ve diğer emperyalist devletlerin sonuç ve etkilerini el ovuşturarak bekledikleri bu “Sezar Yasaları” nedir?
En özet haliyle söyleyecek olursak, Suriye ile iş, ticaret yapan kişi, grup, firma, şahıs, ülke gibi akla gelebilecek ne varsa hepsini yaptırım listesine almaktır. Böylece, diyelim ki, tatlı karlar hatırına Suriye’ye ihracat ya da Suriye’den ithalat yapan bir Alman, Fransız, İngiliz ya da Rus şirketi, farketmez, ABD’nin kendilerini kara listeye almasından korkacakları için ithalat-ihracatı, yani mal akışını kesecekler. Bankalar, para transferini durduracaklar. Üretim için gerekli hammadde, yarı mamul madde ithalatı duracak; döviz girdisinin ana kapısı olan ihracat duracak, böylece dolar kuru yükseldikçe yükselecek vb vb.
ABD, bu yaptırımlar sonucu derinleşecek ekonomik krizin Suriye halkını sokağa dökmesini, böylece iktidarın yıkılması ya da kendisiyle anlaşmaya gelecek biçimde diz çökmesini umuyor.
Türkiye, bu fırsattan yararlanarak hemen harekete geçti ve dinci faşist çetelerle birlikte kontrol ettiği işgal Suriye topraklarında kendi parasını dolaşıma soktu.
Öncelikle şuna işaret edelim: Genel olarak emperyalizm yani emperyalist devletler, bağımlı kapitalist ülkelere “Sezar Yasaları” gibi daha pek çok yöntemle diz çöktürme gücündeler. Burada anahtar kavram “bağımlı kapitalist ülkeler” kavramıdır. Örneğin, ABD’nin sözünü ettiğimiz yaptırımları Suriye’ye değil de Türkiye’ye uygulansa, tam ve kesin bir sonuç vermeleri bir ayı bile bulmaz.
Suriye’nin buradaki şansı, kendisi de kapitalist ülke olmasına rağmen, emperyalizmle tam bağımlılık ilişkisine girmemiş olmasıdır. Venezuela'da örneğini gördüğümüz gibi, tam bağımlılığın olmadığı yerlerde yaptırımlar ülke ekonomisini çok zor durumlara düşürse de, tam ve kesin yıkıcı bir sonuç vermiyor.
Buradan ikinci bir sonuç çıkarabiliriz artık. Demek ki, kapitalist üretim ilişkileri içinde kalarak, emperyalizme karşı korunaklı kalmak, ona karşı tutarlı bir mücadele yürütmek mümkün değil. Gerçek bir anti-emperyalizm ancak anti-kapitalizmle birleştirilirse zafere ulaşma şansına sahip olur.
Bu söylenenlerden Suriye’deki iktidarın anti-emperyalist karakterde olduğu sonucu çıkarılmamalı. Beşar Esad’ın iktidara getirildikten sonra uzun yıllar Fransız emperyalistleriyle sıkı bir ilişki içinde olduğu unutulmuş değil.
Ne var ki, emperyalistlerin, çok çeşitli nedenlerle, Suriye’deki iktidarı yıkıp yerine dinci faşistlerden müteşekkil bir iktidar kurma planları Esad ve yönetimini, varlık nedeni olarak, emperyalizme karşı koymak zorunda bıraktı.
Esad liderliğindeki Baas iktidarı, sermaye sınıfı egemenliği olduğu yerde dururken “Sezar Yasaları”na karşı Suriye halkını daha derin bir açlık ve sefaletten koruyabilir mi? Açık ki, koruyamaz ve tam da bu nedenle Suriye halkını daha derin bir açlık ve sefalet süreci bekliyor. Suriye halkını emperyalistlerin bu boğucu mengenesinden kurtarıp korumanın yolu, sermaye sınıfı egemenliğine son vererek kapitalist üretim biçimini ortadan kaldırmaktır. Kapitalist üretim ilişkileri ve sermaye sınıfı, ABD emperyalizminin “Sezar Yasaları”nı etkisizleştirmenin önündeki en büyük engellerdir. Anti-kapitalizm olmadan anti-emperyalizm ya da emperyalizme karşı tutarlı bir mücadeleden söz edilemez.
Ya dinci faşist iktidarın arasıra ABD ile çıkardığı hırlaşmaya bakarak, Türkiye’nin “eksen değiştirdiği”, “ABD’ye kafa tuttu”ğu hikayelerini uyduranlara ne demeli. Böylesi ahmaklar şunu bile akıl edemiyor: ABD, “Sezar Yasaları”nın yüzde birini bile uygulamaya kalksa tekelci kapitalist düzen nefes alamaz hale gelir. Ama zaten ne tekelci sermayenin, faşist devletin, dinci faşist iktidarın böyle bir niyeti, planı vb var ne de ABD emperyalizminin Ortadoğu’da Türkiye gibi sadık bir müttefikini devrime kaptırmaya yol açacak bir girişimde bulunması sözkonusu.
Aksine, Türkiye ile ABD’nin Suriye’de, Rojava’da, G.Kürdistan’da Kürt halkının imhasında ortak çıkarları var; birlikte hareket ediyorlar.