Rojava’nın işgali, ardından Libya’ya, savaş boyutunda bir askeri müdahale, şimdi de G.Kürdistan’a işgal ve ilhak girişimi..

Türkiye’nin, bir yılı bile bulmayan kısa süredeki askeri faaliyetlerinin bir özeti. Peki, dinci faşist iktidar ve faşist devlet her biri savaş nedeni olması gereken bu adımları kimseye sormadan, tek başına ve başına buyruk şekilde mi atıyor?

Değilse neye, kimlere güveniyordu?

Leninistler, uzun süredir, Türkiye’nin bu adımları tek başına, kimseye sorup soruşturmadan atmadığını; arkasındaki ABD ve NATO desteğine güvenerek hareket ettiğini yazıyorlar.

Özellikle Rojava’nın işgali öncesinde Rojava yönetimi ile ABD arasındaki ilişkiler, ABD ile Türkiye arasındaki kayıkçı dövüşü, ABD’nin Rojava yönetimine Türkiye’nin müdahalesine karşı verdiği güvenceler, silah yardımı vb vb çoğu çevrede kafa karışıklığına yol açıyordu.

Geçtiğimiz yılın Ekim ayının başlarında ABD’nin, Trump’ın bir tweetiyle bildirdiği askeri birliklerini Suriye-Türkiye sınırından çekme kararı kafası karışık çevrelerde “şok” etkisi yarattı. Rojava Yönetimi, “sırtımızdan hançerlendik” diye açıklama yaptı. Başkaları, ne olduğunu bile anlayamadı. O güne kadar verilen sözler, yapılan açıklamalar havaya uçmuş, buharlaşmıştı.

Leninistler için bu durum hiç şaşırtıcı olmamıştı. Sözlere, vaatlere, açıklamalara değil gerçek ilişkilere, emperyalizmin karakterini doğru çözümlemeye dayanılmalıydı. Mesele ne Trump idi ne de James Jeffrey’di. Mesele ABD devletinin, ABD emperyalizminin çıkarları, NATO ile ilişkiler meselesiydi.

Çok kere işaret ettik: Türkiye’nin sınırları aynı zamanda NATO ve ABD’nin de sınırlarıdır. Anlamı şu: Türkiye’nin sınırlarını genişletmesi NATO ve ABD’nin etki alanlarını, egemenlik alanlarını genişletmesi anlamına gelir. Türkiye’nin Suriye topraklarını işgal etmesi, bu nedenle, ABD ya da NATO’nun karşı çıkacağı değil destekleyeceği bir durumdur. Aynı şey G.Kürdistan ve Irak için de geçerlidir.

Trump’ın Ulusal Güvenlik eski Başdanışmanı Balton’ın henüz piyasaya sürülmeyen kitabı, James Jeffrey’in Rojava yönetimine yemin billah “Türkiye’nin olası bir saldırısına karşı sizi koruyacağız” sözleri verirken ve Rojava yönetimi bu sözlere güvenip siper, mevzi, hendek gibi savunma hazırlıklarını “jest” olsun yıkarken, içindeki yalan ve kötülük yüzüne vurmuş bu asalak cebinde Türkiye’ye verilecek Rojava topraklarının haritasını taşıyormuş.

Bir istifa ya da kovulma olayı sonrası Bolton denen adamdan gelen bu itiraflar bize gerçeğin bir kısmına ulaşma olanağı verdi.

Libya konusunda Türkiye-Fransa arasındaki çıkar çelişkisi ve bunun NATO’ya yansıması bize başka gerçekleri somut biçimde görme olanağı verdi.

Uluslararası ilişkiler ve savunma uzmanı, bir Fransız, Hadrien Desuin, NATO-Türkiye-ABD ilişkileri üzerine şu tespiti yapıyor:

Washington basitçe Libya’nın Suriye modelinde olduğu gibi Rusya’nın Akdeniz’deki bir himayesi olmasından korkuyor. Washington ve NATO böylece Türkiye’nin Suriye’de, Irak’ta ve şimdi de Libya’da toprak tırtıklamasına izin veriyor, Ankara’daki mevcut otoriter ve askeri sapma karşısında da telaşa düşmüyor.”

Ankara’da otoriter ve askeri sapma var mı, ayrı bir konudur. Ama olaylar ve olgular Türkiye’nin “toprak tırtıkladığını” kesin biçimde kanıtlıyor. Cerablus, El Bab, Afrin, Serakaniye, Gri Spi birer örnek. Buraları ABD’nin yeşil ışık yakmakla kalmadığı ama askeri istihbarat desteği ile işgal edildi.

Neden?

Fransız uzman anlatmaya devam ediyor:

1949’da kurulan NATO’nun DNA’sı stratejik olarak Rusya’nın daha uzağa sürülmesidir, başka bir şey değil. NATO’nun Ortadoğu’daki ek görevleri şu temel misyonun bir uzantısı olarak değerlendirilebilir: Ortadoğu’da her şeyden önce Rusya’nın bölgeye geri dönmesi veya ilerlemesine karşı mücadele ediliyor. Terörizme karşı savaş ikinci derece önemde görülüyor, Moskova’ya karşı mücadelede bir piyondur.”

Düzeltmek gerek: Rusya’nın değil, Sovyetler Birliği’nin “daha uzağa sürülmesi” denmesi gerek. Çünkü NATO kurulduğunda sözkonusu olan Rusya değil, Sovyetler Birliği idi. NATO Sovyetler Birliği’ne, Sovyetler Birliği somutunda komünizme karşı, komünizmin yayılmasını önlemek için kurulmuştur. Onun DNA’sında anti-komünizm var.

Eğer olaylar ve olgular tarafından desteklenmeseydi bu tespitleri okur geçerdik. Ama durum öyle değil. Fransız uzmanın tespitleri, hem Leninist Parti’nin çok önceden yapmış olduğu tespitlerle hem de olay ve olgularla tam bir uyum içinde.

Örneğin, Suriye’deki Tanf kampında binlerde dinci faşisti eğiten, dinci faşist çeteler ne zaman zor duruma düşse Suriye ordusunu bombalayan ABD’nin, IŞİD’e karşı mücadele ettiğine kim inanır? Durum tam da Fransız uzmanın söylediği gibi “Terörizme karşı savaş ikinci derece önemde görülüyor, Moskova’ya karşı mücadelede bir piyondur.”

Elbette Moskova’ya karşı olmakla sınırlı değil. Ortadoğu’daki, Rojava’daki varlığını gerekçelendirmenin de piyonudur “terörle mücadele”.

Türkiye, NATO’nun truva atıdır.” İşte bütün mesele budur. Türkiye’nin Rojava’dan G.Kürdistan’a kadar toprak tırtıklamasına, Libya’da işgal hareketlerine, üs kurma planlarına göz yumulmasının nedeni budur.

Kısacası şu: Türkiye’nin yürüttüğü savaşlar gerçekte vekalet savaşlarıdır. Başkalarının hesabına yürüttüğü savaşlardır.

Truva atı budur.