Seçim denince, doğal olarak, akla gelen ilk kurum Meclis oluyor. Burjuva muhalefeti bir yana bırakıyoruz. Sözümüz, eleştirilerimiz seçimlerle Meclis’te “çoğunluk” sağlamayı, bu çoğunluğa dayanarak dinci faşist iktidarı yıkmayı hayal eden küçük burjuva uzlaşmacılara, sosyal reformistlere, oportünistleredir.
Meclis’in, içindeki çoğunluğun bir “hiç” olduğunu gösteren, yine Meclis’te yaşanmış ve henüz taptaze duran bir örnekle anlatmaya başlayalım. “Bilal’in anlayacağı şekilde” izah etmeye çalışacağız. Bakalım, burjuvaziye sonsuz bir güven duygusuyla dolu olanlar anlayabilecekler mi?
Ancak en sıradan mizah dergilerine konu olacak olay, “Meclis’te bir ilk Bahçeli İYİ Partinin teklifine kabul oyu verdi” başlığıyla veriliyor. Devamı şöyle:
“Meclis Başkanlığı seçimi için TBMM Genel Kurulu’nda olan MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, İYİ Parti Denizli Milletvekili Yasin Öztürk'ün Denizli'de Altınova adıyla bir ilçe kurulmasına ilişkin verdiği kanun teklifine kabul oyu verdi. Kanun teklifi, İYİ Parti, MHP ve CHP milletvekillerinin 'kabul' yönünde el kaldırmasına rağmen kabul edilmedi.”
Üç partinin oyları çoğunluk elde etmeye mi yetmedi? Değil tabii ki. Teklifin kabul edilmesi için çoğunluk sağlanıyor. Peki, çoğunluğa rağmen teklif nasıl yasalaşmıyor; üstelik konuşma özürlü adamın lehte oyuna rağmen? Bunu da Meclis’teki adamlardan öğrenelim, şöyle:
“Çoğunluğun kabul oyu, sehven de olsa Adan'ın gözünden kaçtı. Yanına gidip 'Bizim kanun teklifini yedin' dediğimde bana, 'Dalgınlığıma geldi, kusura bakma. Hakkını helal et’ dedi.”
Çoğunluk sağlanıyor ama oturumu yöneten kişi bunu görmüyor(!), “gözünden kaçıyor” çoğunluk oyları çöpe. Hepsi bu...
Şüphesi derdimiz Meclis’e haksızlık vb yapıldığını anlatmak değil. Derdimiz, küçük burjuva uzlaşmacıların iktidar/hükümet değişikliği için medet umdukları kurumda işlerin ne kadar ayağa düştüğünü göstermek.
Seçimlerde elde edilecek bir çoğunlukla Meclis, iktidarı, hükümeti değiştirebilir mi? Soruyu şöyle de sormak mümkün: Dinci faşist iktidar, çoğunluğu ele geçirenlerin önünde şapkasını çıkarıp, hükümeti onlara teslim eder mi?
Bu iflah olmaz küçük burjuva uzlaşmacıların yaşamın kendisinden de öğrenme yetenekleri yok ya da gerçekleri kabul etmemek için deve kuşu gibi davranıyorlar. 2015 Haziran seçimleri, dinci faşist iktidarın, çoğunluğu kaybetse bile hükümeti devretmeyeceğini en ham kafalara bile gösterdi. Meclis’te çoğunluğu kaybetmelerine rağmen ne yapıp edip hükümeti devretmediler.
Şimdi bir kez daha seçim yavanlıklarına ve iktidar olma palavralarına sarılan küçük burjuva uzlaşmacıların, sosyal reformistlerin kendi sözlerine, kendi açıklamalarına ne saygıları var ne inançları. Söylüyorlar, açıklıyorlar ama inanmıyorlar. Onların tek inandığı şey, günün birinde seçimler yoluyla Meclis’te çoğunluğu ele geçirip iktidar olacakları, hatta devleti ele geçirebilecekleridir. İşte kendi sözleri:
“İktidar uydurma ‘darbe karşıtlığı’ kampanyasına rağmen, kendisi fiili bir darbe yürütmektedir. Herhangi bir seçimle iktidarını devretmeye niyeti yoktur. Bu nedenle iktidarın seçim veya kriz nedeniyle kendiliğinden çökeceği yönünde bir hayale kapılınmamalıdır. İktidarı çöküşe götürecek olan halkın örgütlü mücadelesidir.”
Evet, dinci faşist iktidarın “herhangi bir seçimle iktidarını devretmeye niyeti yoktur.” Peki küçük burjuva uzlaşmacı partiyi oluşturan HDK’nın aynı bileşenleri seçimi neden dillerine dolarlar ve neden “kapımız bütün muhalefet partilerine açık” diye burjuva partilere işbirliği mesajları gönderirler?
Hangisi doğru?
Dinci faşist iktidarın herhangi bir seçimle hükümeti devredeceğini ileri sürmek halkı aldatmaktır. Emekçi sınıfların, ezilen halkların dikkatini devrimci mücadeleden, kaldırım taşlarından oy pusulalarına çekmek devrim davasını, bir tas çorbaya bile değil, bir hiç uğruna, bedava vermektir.
Bakın! Dinci faşist iktidarın seçimle gitmeyeceğine dair düşünce artık emperyalist kurumlarda, iktidar dışında kalan dinci faşist partilerde bile yer etmiş. İki örnek vermekle yetineceğiz. Birincisi Avrupa Parlamentosu Türkiye eski raportörü Kati Piri’ye ait ve şöyle:
“Erdoğan yenilgiyi kabul etmiyor ve halkın iradesine karşı çıkıyor. AKP İstanbul seçimlerini yenilemesi için YSK'ye baskı yaptı. Bu, Türkiye’de seçimler yoluyla iktidarın demokratik değişiminin güvenilirliğinin sonu demek”
Geç kalmış anlamakta ve bir itiraf olmak dışında bir değeri de yok. Bu tespiti 2019’un İstanbul belediye seçimleri sırasında yapıyor. Oysa 2015’te bırakalım belediye seçimlerini değil, Meclis çoğunluğunu bile tanımamıştı.
Bütün bu somut olay ve tanıklıklar küçük burjuva uzlaşmacıları seçimle ilgili düşüncelerini değiştirmeye -bizim ki de bir umut!- yetmiyorsa son bir tanık, yeni müttefikleri, Sivas katliamı sanıklarından Karamollaoğlu Temel olsun: “Ben diyorum ki, seçimlere müdahale edecekler; nasıl anlarsanız anlayın. Oylara müdahale edecekler.”
Yapmadıkları şey mi? Trafoya kedi girmesinden tutalım da önceden mühürlenmiş dizi dizi oy pusulalarına kadar...
Peki ne oldu da şimdi “seçimle iktidar olma” hayalleri depreşti? Koşullar mı değişti? Elbette değişti. Faşist devlet, 2015’ten farklı olarak şimdi dört bir tarafta savaş halinde. Dün size vermedikleri hükümeti savaş koşullarında mı verecekler! Tekelci sermaye sınıfını ve dinci faşist iktidarı kendiniz gibi “saf” mı sanıyorsunuz.
Meclis ve seçimler dahil kendilerine ayakbağı olan, bütün yetkilerin merkezileştirilmesiyle uyumlu olmayan, hızlı karar almayı engelleyen kurumları ya ortadan kaldırıyorlar ya da yazımızın başında anlattığımız olayda görüldüğü gibi, komedi tiyatrosu sahnesine çeviriyorlar.
Devrimin toplumsal güçlerini oyalamaktan ve aldatmaktan vazgeçin artık!