Bütün gövde gösterilerine, güçlü, kararlı, dünyaya meydan okuyan lider/iktidar, fethe çıkan ordu gibi görünme çabalarına rağmen kitlelerle karşı karşıya geldikleri en küçük bir olayda nasıl korktukları ortaya çıkıyor.
Böyle durumlarda o eski “ananı da al git” küstahlığı yerini özre, istifaya, görevden almaya, “yanlış anlaşıldık” açıklamalarına bırakıyor.
Üç-dört örnek bunu göstermeye, dinci faşist iktidarın ve çevresinin nasıl bir korku içinde olduğunu göstermeye yetecek.
Birincisi şöyle gelişiyor:
“Konya’nın Ilgın ilçesine bağlı Çavuşcugöl köyünde açılması planlanan kömür madeni için arazilerinin kamulaştırılması kararına karşı köy halkının direnişi sürüyor. Köylü protesto için yolu kapatarak eylem yaptı. Eylemi sonlandırmaları için konuşmaya gelen Ilgın Kaymakamı Yunus Fatih Kadirlioğlu, köylülerden yaşlı birine ‘terbiyesizlik yapma lan’ deyince gerginlik yaşandı. Jandarma yaşlı köylüyü uzaklaştırırken Kaymakam köylüler tarafından yuhalandı.”
Hemen ertesi gün Kaymakam görevden alınıyor, Valilik emrine veriliyor, yerine başka biri atanıyor.
İkinci haber şöyle:
“Şanlıurfa AKP Gençlik Kolları Başkanı Mehmet Salih Saraç girdiği jakuzide keyif yaparken, yoksullarla alay etti ve ‘Ulan fakirler, oğlum beni rahatsız etmeyin. Tamam mı? Biraz keyif edeceğim de’ dedi”
Görüntülerin yayılması ve tepkilerin anında çığ gibi gelmesi üzerine bu yeni yetme dinci faşist anında istifa ediyor. İstifa ettirilmiş demek daha doğrudur.
Üçüncü haber daha komik; Dersim’in dağ keçileriyle ilgili. Tarım ve Orman Bakanlığı, Dersim’de dağ keçilerini avlatmaya yönelik bir ihale açıyor. Tepkilerin sağanak yağmur gibi gelmesi gecikmiyor. Devamı şöyle oluyor:
“İhaleye gelen tepkiler bakanlığa geri adım attırdı. Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü, dağ keçilerinin avlanabilmesi için açılan ihalenin iptal edildiğini açıkladı.”
Son olarak vereceğimiz örnek iş cinayetlerinden olacak. Biliniyor, Sakarya’nın Hendek ilçesindeki havai fişek fabrikasındaki patlamada yedi işçi yaşamını yitirmiş, yüz on sekiz işçi de yaralanmıştı.
Dinci faşist iktidarın başı, ölen işçi ailelerini değil, fabrika sahibini anında telefonla arıyor. Belli ki fabrika sahibi dinci faşist iktidarın has adamlarından biri. Elbette bu bir işaretti. MÜSİAD, işareti almakta gecikmiyor ve fabrika sahibinin “bozulmuş moralini” düzeltmek için kolları sıvıyor. Gazetelere şöyle bir haber düşüyor:
“MÜSİAD Genel Başkanı ve Şube Başkanları, Coşkunlar Havai Fişek Fabrikası sahibi MÜSİAD Şube Başkanı Yaşar Coşkun'a destek vermek için yemek düzenledi.”
Yemeği organize eden MÜSİAD Bursa Şubesi, önce “Sakarya Hendek'te havai fişek fabrikasında meydana gelen patlama sonucunda destek vermek amacıyla Genel Başkanımız Abdurrahman Kaan, MÜSİAD Bursa Şube Başkanı, MÜSİAD Sakarya Başkanı ve üyelerimizle Yaşar Coşkun'un yanındayız” mesajını atıyor. Fakat tepkiler yağmur gibi yağınca mesajı silmek ve “keyif çatmıyorduk” açıklaması yapmak zorunda kalıyorlar.
Bu kadar örnek yeter.
Çok net: kitlelerin, işsiz, yoksul, aç insanların, emekçi sınıfların, ezilen halkların öfkesinden korkuyorlar. Korkudan tir tir titriyorlar. Birleşik devrimin bu toplumsal güçlerindeki öfkeyi küçük bir kıvılcımın tutuşturmasından korkuyorlar.
Ne zaman, nasıl, nerede çakacağını ve hangi davranışın kıvılcım işlevi göreceğini bilmiyorlar. Bilmedikleri için mayın tarlasında yürür gibiler. Ancak küstahlıkları, sonradan görmelikleri, cehaletleri, kültürsüzlükleri her an bir falso yapmalarına, kitlelerin öfkesini açığa çıkarabilecek, patlatabilecek bir davranışa neden olabilir.
İçlerinden bir “Marie Antoinette” çıkar diye korkuyorlar.
Onun için artık her şeylerini, yemeklerini, eğlencelerini, sosyete partilerini, zevk-i sefa içindeki yaşamlarını gizli gizli sürdürüyorlar.
Çünkü toplumda zenginler sınıfına, dinci faşist iktidara karşı muazzam bir öfkenin biriktiğini, bu öfkenin patlaması halinde iktidarlarıyla birlikte düzenlerinin yerle bir olacağını biliyorlar. Bu öfke günün birinde bir işsizin kendini ateşe vermesiyle, bir öğretmenin yaşamına son vermesiyle patlayabilir ve o zaman insanlar sokaklara iner; ülke yangına keser.
İşte bundan korkuyorlar.
Bunun için, önlem olarak bütün karşı-devrim cephesini dinci faşist iktidarın arkasında birleştirmeye çalışıyorlar. Birleştiriyorlar da. Ama nasıl? Dağılmış, morali bozuk, ayakta sallanan, dik duramayacak haldeki başıbozuk askerlerden oluşan bir ordu nasıl dizilirse öyle ve birleşik devrimin ilk saldırısında tekrar dağılmak üzere birleşiyorlar.
İşte böyle korkuyorlar.
Ayasofya konusu, CHP’den MHP’ye kadar hepsini dinci faşist iktidarın arkasında tek hizaya dizdi. Ne zamana kadar? Emekçi sınıfların ve ezilen halkların ilk ciddi saldırısına kadar.
Birleşik devrimin, karşısında birleşmiş bir karşı-devrim yaratarak ilerleyeceği doğrudur. Ama bu ne kadar doğruysa birleşik devrimin saldırılarının karşı-devrim cephesinde çözülme ve dağılmalara yol açabileceği de bir o kadar doğrudur.
Korkuyorlar, korksunlar!