Bu yüzyılın başlarında, henüz tüm belirtileri ortaya çıkmamışken, ABD’nin çöküşüne dair yaptığımız tespit şimdi sayısız olay ve olguyla doğrulanıyor.
11 Eylül 2001’de New York’ta “İkiz Kuleler”i yıkan uçak olayını, başkaları “ezenlerin ABD’ye karşı zaferi” diye kutlarken Leninistler bunun bizzat ABD tarafından düzenlenmiş bir provokasyon olduğunu; amacının bütün diğer emperyalistlere boyun eğdirerek kendisine koşulsuz tabi olmalarını sağlamak, dünya işçi sınıfına, emekçi halklarına karşı bir dünya savaşı başlatmak ve böylece ABD hegemonyasının çöküşünü engellemek olduğunu ortaya koymuşlardı.
George W. Bush, bu sarsak adam, saflaşmayı çok net koymuştu o zamanlar. Herkese, emperyalistler dahil, şunu diyordu: “Ya bizdensiniz ya onlardan.” “Onlar” dediği kuşkusuz dünya işçi sınıfı ve onun öncüleri komünist güçlerdi.
Arkasından, Afganistan işgal edildi, Irak işgal edildi, Suriye’ye savaş açıldı, Libya yerle bir edildi.
Hiçbir yerde gerçek bir zafer elde edemedi ABD. Ne Afganistan’da ne Irak’ta, ne Suriye’de. Hele Libya’da, Büyükelçisinin linç edilerek öldürülmesinden sonra arkasına bakmadan tası tarağı toplayıp gitmek zorunda kaldı. Buna kaçtı desek daha uygun olur.
Dünyayı sarsacak ayaklanma kendi topraklarında ve hiç beklemedikleri bir anda patlak verdi.
Çöküş sürdü. Hegemonik güç olmaktan hızla çıkmaya başladı.
Şimdi Afganistan’dan nasıl çıkacağını düşünüyor. Helmand, Uruzgan, Paktika ve Lahman illerindeki askeri üslerini boşaltıp askerlerini çekti. 29 Şubat’ta Katar’ın başkenti Doha’da anlaşma yaptığı Taliban çetesine on dört bini geçen asker sayısını sekiz bin altı yüze indirmeyi taahhüt etti. Şimdi onu yapıyor.
Yine de geri çekilirken korkuyor. CIA’nın eski başkanı, şimdinin Dışişleri Bakanı Pompeo çaresizliklerini şöyle itiraf ediyor:
“Afganistan'da çözüme yönelik çabalarda Moskova'nın desteğine ihtiyaç duyduğumuzu Ruslara açıkça söyledik. Egemen, bağımsız ve barışçıl bir Afganistan'ın ortaya çıkması için birlikte çalışmamız gerektiğini açıkça anlattık. Bunun Rusya, Çin ve Afganların çıkarlarına uygun olduğunu düşünüyorum”
Irak’tan çekiliyor diyemeyeceğiz, çekilmeye çalışıyor demek daha doğru olur. Çünkü arkasında boşluk bırakmadan bunu yapmak zorunda ve nasıl yapacağını bilemiyor. Yine de bu yılın Nisan ayı başına kadar Kaim, Kayyara, K1 ve Habaniyye askeri üslerinden çekilerek Irak ordusuna devretti.
Irak’ın kuzeyi, G. Kürdistan’ın Suriye ile sınır bölgesine, Deyr el Zor bölgesine yığıyor askerlerini şimdilik.
Suriye’nin Kobani başta olmak üzere pek çok bölgesinden çekildiğini biliyoruz. Oradaki güçlerini de, “IŞİD’le mücadele” yalanı arkasına gizlenerek aynı bölgeye, Deyr el Zor bölgesine yığıyor.
Ve son olarak Almanya’daki üslerinden askerlerini çekmeye başladı. Yirmi beş bin asker Almanya’dan çekilip Polonya’ya yerleştirilecek.
Libya’da ise, zaten yıllardır yok.
Bununla birlikte ABD, askerlerini geri çekerken yerine “vekil” bırakmayı ihmal etmiyor. Suriye-Türkiye sınırından çekilirken boşalttığı yerleri işgal için, vekil tayin ettiği Türkiye’ye yeşil ışık yaktığını biliyoruz. Türkiye’nin işgali budur.
İdlib’e kendisi giremiyor ama Suriye-Rusya ikilisini yormak, uğraştırmak için Türkiye’yi öne sürüyor. ABD’nin Suriye Özel Temsilcisi ve DEAŞ ile Mücadele Komisyonu Temsilcisi James Jeffrey, görevini şöyle tanımlıyor:
“Burası (Suriye) Afganistan veya Vietnam değil. Burası (ABD için) bir çıkmaz değil. Benim işim bu savaşı Ruslar için bir çıkmaz haline getirmektir.”
Afganistan’da Taliban’la anlaşarak ve Rusya’nın yardımına başvurarak çekilmeye çalışıyor. Irak’ta Irak Hükümetiyle anlaşmaya çalışıyor. Suriye’de, vekiller tayin ederek ve Afganistan’da yardım istediği Rusya’yı bir çıkmaza sürükleyerek çıkmaya çalışıyor.
Peki ya Libya?
Libya’da vekil belli. RTE en ufak bir adımı dahi atmadan önce Trump’ı arıyor. RTE, saldırıp Sirte ve Cuffra’yı almak, böylece petrol kaynaklarına çöreklenmek istiyor. Trump, iki saman yığını arasında kararsız kalmış aç eşek gibi, ne yapacağını bilmiyor.
Bir tarafta müttefikleri Mısır, BAE, Suudi Arabistan, buna Fransa’yı da dahil edebiliriz, diğer tarafta Ortadoğu’da işlerini gören, ABD askeri yerine kendi askerini savaşa süren Türkiye. Son RTE-Trump görüşmesinde Trump’ın müzakere masasını işaret ettiğini Türk Dışişleri Bakanlığı’ndan değil, ABD Dışişleri Bakanlığı’ndan öğreniyoruz. Savaş için vekile güvenmiyor belli.
Dinci faşist iktidar, içerde iç savaşın çok daha kanlı aşamalarına hazırlık yapar ve dış savaşlarda bir zafer için can atarken, emperyalist-kapitalist sistem liderliğinden geri çekilen, yorgun, dizlerinde derman kalmamış ata oynuyor, bütün sermayesini ona yüklüyor.
Sakat beygir bu yükü taşımaz.