Son günlerde Alman basın ve televizyonlarına, Alman Ordusu’ndaki Türkiye kökenli dört asker hakkında soruşturma başlatıldığı haberleri yayıldı.
Güya Almanya, durumun farkına yeni varıyor ve ordusunda görevli Türkiye kökenli dört faşistin MİT ile irtibatlı olmasından kuşkulanarak soruşturma başlatıyor.
Zavallı Almanya!
Türkiye’de simitçiye, ayakabı boyacısına sorsanız, “ülkücü” denen faşistlerin her daim MİT’le ilişkinin de ötesinde MİT’in koruması, yönlendirmesi ve denetimi altında olduğunu size söyleyecektir. Neyi soruşturuyorsunuz ya da kimin aklıyla alay ediyorsunuz?
Alman toplumunun ama özellikle de komünistlerinin neredeyse nefesini dinleyen Alman istihbaratının bundan habersiz olduğunu kim düşünebilir. Sayı da veriyorlar: On bir bin “ülkücü” faşist varmış.
Peki Kürdistanlı yurtseverlere, komünistlere nefes aldırmayan Alman istihbaratı bu on bir bin faşiste karşı ne yapmış? Hiçbir şeyin ötesinde, Alman ordusuna, polis teşkilatına kadar sokmuş. Dahası, konu, Sol Parti milletvekillerinden birinin sorusu olmasaydı kamuya yansımayacaktı bile. Sonuçta kamuya yansıyor, ama bu durumda bile sadece “Ülkücü-MİT” işbirliğinden şüpheleniyor. Şöyle diyor Alman hükümeti:
“Böylesi ilişkilerin MİT tarafından istihbarat çıkarlarını gözetmek için kullanılması muhtemeldir”. İnsanın “hadi ya” diyesi geliyor. Durumu öğrenmek için Alman Hükümeti gidip bizzat “ülkücü” faşistlere sorsa ya. Kesin gerçeği söylerler!
Alman devletinin faşistleri koruyup kollaması yeni değil. Onlarca yıldır sadece MHP’li faşistleri değil, dinci faşistleri koruyup kolluyor. Cemalettin Kaplan diye şalvarlı, tosuncuklarına tahta tüfeklerle gösteri yaptıran, Türkiye’de hilafeti kuracağını bangır bangır bağıran insan kılığında biri vardı. Almanya, bu adama ve tarikatlarına yıllarca ev sahipliği yaptı, milyonlarca mark -o sıralar Almanya’nın para birimi Mark’tı- toplamasına göz yumdu. Kullanım süresi dolunca çöpe atıldı yerine başka bir sümüklü ağlak geldi. Paralar ona aktı bu sefer. Örgütlenmesine göz yumuldu. “Deniz Feneri” soygununla AKP’nin ilk finans adımları Almanya’da atıldı. Milyonlarca euro RTE ve şürekasına akıtıldı.
Ama en önemlisi, dinci faşistlere örgütlenme alanı olarak camileri açması oldu. Birden bire değil, yıllar içinde. Ve yıllar içinde Almanya’daki cami sayısı 2016 verilerine göre 2.750’yi geçmişti.
Bu ne demek? Bu en basitinden, Almanya’nın her tarafına yayılmış 2.750 MİT şubesi demektir. Her cami birer MİT şubesi gibi çalışır. Tıpkı her konsolosluğun, her büyükelçiliğin istihbarat merkezi olarak çalışması gibi.
Ama olsun! “Almanya İçişleri Bakanı Seehofer, istihbaratın tehlikeli gördüğü ülkücülerle -yani Avrupa Türk İslam Kültür Dernekleri Birliği (ATİB)’le- çalışmak” istiyormuş. Burjuva demokrasisi dediğin bundan başka nedir ki?
Bir de bu işin DİTİB’i var ki, sadece Almanya da değil, tüm Avrupalı emperyalist devletlerin koruması altında. Konuya ilişkin fikir verir nitelikteki haber şöyle:
“Almanya'da 900'den fazla camisi ve Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından Ankara’dan gönderilen binden fazla imam ve din görevlisi bulunan DİTİB, Avrupa’daki en büyük Müslüman çatı kuruluşu. İmamlar Diyanet İşleri Başkanlığı çalışanları olup, maaşları Ankara'dan ödeniyor.”
DİTİB olsun ATİB olsun, dinci faşist iktidarın kadro, para, ilişki, diploması ve tabii ki MİT’in istihbarat kaynağıdır. Alman istihbaratı bilmiyorsa, cami önünde oynayan çocuklara sorup öğrenebilir.
Geriye şu soru kalıyor: Almanya’nın MHP’li ve dinci faşistlere bu desteği neden?
Yanıtı son derece kolay bir soru. Elbette, çağımızın temel çelişkisini ve temel karakterini bilenler için...
Emekle sermaye, proletarya ile burjuvazi arasındaki çelişki çağımızın temel çelişkisidir ve bu iki güç arasındaki sınıf savaşı çağımıza karakterini veren savaştır. Bu yüzden burjuvazi, dünyanın neresinde olursa olsun, her türlü gericilikle, her türlü faşist hareketle komünizme karşı, toplumsal devrimlere karşı birlik ve ittifak halindedir.
II. Emperyalist Dünya Savaşı’ndan bu yana emperyalist hükümetler, dünya devrimi ve komünizme karşı Afganistan’dan Irak, Suriye, Lübnan; oradan Afrika’ya kadar dünyanın her yerinde, her türlü dinci gericiliği, özel olarak selefi dinciliği destekleyip örgütlemişlerdir. Afgan Taliban örgütü, şimdi kendisiyle savaştığını iddia ettiği ABD’nin öz çocuğudur. Onun dünyaya gelişinde Suudi Arabistan’dan İran, Türkiye ve Mısır’a kadar sayısız devletin katkısı oldu.
“İhvan” denilen “Müslüman kardeşler” ABD ve İsrail çocuğu olup Hamas, bu çocuktan türeyen torunlarıdır. İsrail’le savaştığı görüntüsüne aldanmamak lazım. Suriye savaşı boyunca, sırasıyla Suudi Arabistan-Katar ve Türkiye’nin kucağında İsrail’le omuz omuza gericiliğin çıkarları için savaştı.
Liste çok daha uzatılabilir ama gerek yok.
Yayılmış ve alenileşmiş dinci gericiliğin Avrupalı faşist hareketlerin yayılmasına dayanak noktası oluşturması da işin cabası. Yani Avrupalı emperyalist hükümetler MHP’li ve dinci faşistlere göz yumarken hem nalına hem mıhına vurmuş oluyorlar.
Alman İçişleri Bakanı Seehofer’ın “ülkücü” dediği faşistlerle çalışma isteğini çok iyi anlıyoruz. Alman hükümetinin birer MİT şubesi gibi çalışan camilerin pıtrak gibi yayılmasına izin vermesini, DİTİB ve ATİBİ desteklemesini de..
Sadece Türkiye’de değil, Almanya ve diğer emperyalist ülkelerde de demokrasi sorunu artık bir devrim sorunudur. Bu devletle bir proleter devrimle dağıtılmadan demokrasiyi kim hayal edebilir.
Sosyal reformistlerimize, liberallerimize ve küçük burjuva uzlaşmacılarımıza duyurulur.