Kürt halkı ve onun politik güçleri bu tuzağa düşer mi, uzak ve yakın tarihten doğru dersler çıkarıp, tuzak kuranları kurdukları tuzaklarla başbaşa mı bırakır; şimdiden bilemeyiz; bilmek de mümkün değil.
Ancak şu kesin: Tekelci sermaye sınıfı ve emperyalistler, bu sefer dinci faşist iktidar eliyle değil, ama CHP eliyle bir tuzak hazırlığına başlamış bulunuyorlar. İşaretleri geliyor.
Öncelikle şunun altını çizelim: Sadece dinci faşist iktidar değil, onunla birlikte bütün gerici, dinci, faşist partiler savunmadalar ve gerçek politik kimliklerini gizleme derdindeler.
Daha önce de yazmıştık, “muhafazakar” diye tabir edilen dinci faşistlerin yakın zamana kadar gördüğümüz o küstahlıklarının yerini, özür dilemeler, “yanlış anlaşıldım”lar, “sözlerim maksadımı aştı” mazeretleri, olmadı istifa ya da görevden almalar, “üç maaş değil iki maaş alıyorum” savunmaları almaya başladı.
Bunun tek açıklaması, dinci faşist iktidarla birlikte dinci kesimlere karşı emekçi sınıfların bilincinde ortaya çıkan değişim; emekçi sınıfların, Kürt halkının, ezilen yoksul halkların bir toplumsal devrime, bir ayaklanmaya meyletmeye başlamalarıdır.
Süreç yeni değil. Şimdinin farkı, bu eğilimin, bu değişimin elle tutulur, gözle görülür bir hal almış olmasıdır.
Emekçi sınıflardaki bu önemli değişim dinci faşist parti ve kadrolar üzerinde nasıl bir sonuca yol açtı. Şöyle: Daha düne kadar dinci faşist iktidarın iki numarası diyeceğimiz bir konumda olan Ahmet Davutoğlu, “Ama ben kendimi sağcı olarak görmedim hiçbir zaman.” diyor, Marksizmle daha ortaokul yıllarında tanıştığını söylüyor vb vb.
Dinci faşist iktidarın “damat” ünvanlı Maliye vs Bakanı, okur inanmak istemeyecek ama, kelimesi kelimesine şunları söylüyor: “Türkiye dünyada şu anda en devrimci ülkelerden bir tanesi. Bir kere bu adaletsiz, bu haksız sisteme baş kaldırıyorum. Devrim.” Arkasından, sözlerini hareketle tamamlamak için sağ yumruğunu kaldırıyor! İnanmakta zorluk çeken olursa linke tıklayarak bizzat tanık olabilir.
İşte bu koşullarda, Kürt halkının özgürlük savaşında yeni bir serhıldan için güçlü bir enerji biriktirmeye başladığı bu devrimci koşullarda CHP Genel Başkanı, Kılıçdaroğlu “Kürt sorununa çözüm vaadi” ile ortaya çıkıyor. 90’lı yıllardan bu yana kaçıncısı olduğunu artık unuttuğumuz ünlü “Kürt raporları”na birisini daha eklemeye hazırlanıyor.
Önce şu “Kürt Raporları”nın hangi koşullarda gündeme geldiğine dair küçük bir hatırlatma: Bu tür raporlar, 90’lı yıllardan, yani Kürdistan’da serhıldanların başladığı, devletin ve burjuva partilerin Kürdistan sokaklarından silindiği koşullarda gündeme gelmeye başlamıştı. TÜSİAD başta olmak üzere bir sürü kurum ve kuruluş aralıklarla, özgürlük savaşının her yükseliş dalgasında, böyle raporlar hazırladılar. Amaç, faşist devlete soluklanma zamanı kazandırmaktı.
Süreç, Özal’la, Özal’ın Celal Talabani’yi Öcalan’ın yanına gönderip ilk “ateşkes”i kotarmasıyla başladı desek fazla yanılmış olmayız. Aktörler değişse de, Kürdistan halklarının özgürlük savaşı boyunca yöntem değişmedi.
Şimdi CHP sahne alıyor. Peki, Kürt sorununu çözeceğim diyen bu CHP’nin Kürt halkına, Kürdistan meselesine bakışı nasıl? Sözü uzatmadan, yine CHP’den örnek verelim. Bu partinin Genel Başkanı Kılıçdaroğlu nam şahıs, faşist devletin Afrin’i işgali konusunda bakın nasıl bir politika, nasıl bir düşünce içindeymiş.
“Afrin'de mücadele eden kahraman ordumuz. Kahraman ordumuza tarihin her döneminde güvendik, yine güveniyoruz. Ordu bu ülkenin onurudur, bir ülkenin namusudur. O nedenle mücadele eden, bizim güvenliğimizi sağlayan, Türkiye, vatanı, bayrağı için mücadele eden kahraman ordumuza da şükranlarımızı gönderiyoruz”
Uzatmak istemiyoruz. Şu kadarıyla yetinelim: Bugün “Kürt Sorununu çözeceğim” diye sahne alan aynı parti Tel Abyad, Serakaniye, El Bab, Cerablus işgallerinde; UKH’ne yönelik “sınır ötesi” operasyonlarda vb vb. akla gelebilecek her önemli durumda dinci faşist iktidarın, ordunun ve faşist devletin arkasında durmuştur. Artık bu bilgilere ulaşmak oldukça kolaydır.
Çok net. Kürt halkı, Kürdistan halkları yeni bir beklenti sürecine sokulmak, düzene tekrar bağlanmak isteniyor. Tıpkı “çözüm süreci” denen aldatmacayla yarattığı beklenti ve bu beklenti sürecinde “çökertme planı” için hazırlıklar yapması gibi. Hazırlığı yapılan şey budur.
Şimdi CHP sahne alıyor çünkü dinci faşist iktidar Kürt halkı üzerinde inandırıcı olma özelliğini tümden yitirmiştir.
Burada dikkat edilmesi gereken nokta, küçük burjuva uzlaşmacı partinin, liberallerin, sosyal reformistlerin bu konuda CHP’nin gerçek yüzünü teşhir etmek yerine Kürt halkını CHP’nin vaatlerine inandırma çalışmalarına başlamış olmalarıdır.
Bir örnekle yetinelim. Küçük burjuva uzlaşmacı parti, sanki CHP dün kurulmuş bir partiymiş ve sanki bu parti dinci faşist iktidarın tüm katliamcı politikalarını desteklemenin de ötesinde bizzat katliamlar yapmış bir parti değilmiş gibi CHP’ye çağrı yapıyor.
“CHP'nin iktidarın Kürde yönelik düşman politikalarına bir karşı duruşu, bir tavrı olmalı” (HDP, 06.08.2020)
Oysa CHP’nin bir “duruşu, bir tavrı” var. Bilmiyorsanız, bilgi artık bir tık ötenizde. Yok bilip de öyle konuşuyorsanız, Kürt halkını bilerek CHP hakkında aldatmaya çalışıyorsunuz demektir. Bilmediğinizi varsayıyoruz.
Kürt halkı, Kürdistan halkları CHP’nin katliamları, işgalleri destekleyen politika ve açıklamalarını unutmaz. Emekçi sınıflar sağlam karakterlidir.
Tekelci sermaye sınıfı ve emperyalistler oyalama tuzakları hazırlayadursunlar, Kürt halkı, Kürdistan halkları artık sadece Kuzey Kürdistan’da değil, G.Kürdistan’da da toplumsal devrime yöneliyor; sadece ezen ulusun burjuvazisiyle değil, ezilen ulusun işbirlikçi burjuvazisiyle de bir hesaplaşma sürecine giriyor.