Dinci faşist iktidar, ısrarla bir dış savaş istiyor. Olabilir, elini tutan yok; sonuçlarına katlanmayı göze aldıktan sonra buyursun savaşsın. Sonuçta Merkel bile dayanamayıp “Tutmayın küçük enişteyi, salın gitsin” deme noktasına geldi.
Benzetmemizi okur garipseyebilir. Ama şu sözlerin Tosun Paşa filmindeki Tellioğullarının “Küçük enişte”sinin efelenmesinden farkı var mı?
“Yaparız diyorsak yaparız, bedelini de öderiz. Bedel ödeme pahasına karşımıza çıkmak isteyen, buyursun gelsin. Yoksa çekilsinler önümüzden”
Bu sözlerin ufak tefek yapısıyla iri kıyım adamlara meydan okuyan “küçük enişte”nin “bırakın beni” haykırışlarından farkı var mı?
Aynı sözleri Suriye için, Rusya-Putin’e sarfetmişti. “Bizi Suriye ile baş başa bırakın, gerekeni yapalım” mealinde şeyler söylemişti de Mart ayındaki felaketle karşılaşmış soluğu “dostum Putin”in yanında almıştı. Yani “ben ettim sen etme” vaziyeti.
Şimdi çok istiyor görünüyor ya, bıraksınlar savaşsın da neyle savaşacak?
Hazine tamtakır. Döviz rezervlerinin ekside olduğunu burjuva iktisatçılar söylüyor. “Al tl ver dolar” hesabı swap denilen işlemlerle Merkez Bankası’na bir avuç dolar koyabilmişler; başka da yok.
Oysa savaş, her şeyden önce para gerektirir. Sağlam ekonomi ister. Ordu ve donanma, arkasında tıkır tıkır üretim yapan bir sanayiye ihtiyaç duyar.
“Bugünlerde zor, ordu ve donanma demektir ve her ikisi de hepimizin zararını çekerek bildiğimiz gibi ‘çok tuzluya oturur’. Ama, zor para yapamaz, olsa olsa zaten yapılmış olan parayı alabilir ve Fransız milyarları örneğinde gene zararını çekerek gördüğümüz gibi, bu da fazla bir işe yaramaz. (...) Ama hepsi bu da değil. Ekonomik önkoşullara hiç bir şey, ordu ve donanmadan daha çok bağlı değildir.” (Engels)
Zor, yani ordu, donanma ve hava kuvvetleri para yapmaz, olan parayı yer bitirirler. Bunların ne kadar tuzluya oturduğunu bir savaş uçağının milyonlarca dolarlık fiyatına, bir savaş gemisinin aynı şekilde milyonlarca dolarlık fiyatına bakarak da anlayabilirsiniz.
Bunlarda kullanılacak mühimmatların fiyatı işin cabası.
Peki nerde bu para. “Tutmayın beni” demek kolay ama savaş, bambaşka şeydir,Kasımpaşa kıraathanelerindeki kabadayı kavgalarına benzemez. Generallerinin varsa dehası ya da cesareti de savaşın kazanılmasında sınırlı bir role sahiptir.
Dinci faşist iktidar, savaşın finansmanı için şimdi vergilere yükleniyor. Önce savaş naraları atıyor, bir savaşın eşiğine geliyor sonra savaşı nasıl finanse edeceğim diye düşünüyor. Eh, “bizim” faşist iktidarların aklı da bu kadarına yetiyor. Oysa bir Alman diyelim, faşist de olsa, bir şeye karar vermeden önce planını yapar, olanaklarını gözden geçirir, kaynaklarını yaratır ondan sonra adımını atar. Hitler, savaşı başlatmadan önce yıllarca hazırlık yapmamış mıydı? Bunlar atalarından öğrenme yeteneğinden de yoksunlar.
Şimdi, cari açığı azaltmak için lüks ithal otomobillerden alınan ÖTV oranını yükseltiyor. Cari açık, Türkiye’nin ihraç ettiğinden fazlasını ithal ettiği anlamına geliyor. Böylece kasadaki para azalmış oluyor. Bunu azaltmak için ÖTV oranını yükseltiyor. Vergi, hükümeti emziren memedir. Yüksek vergi burjuva hükümetler için bir ilkedir. Yüksek vergi olmadan hiç bir burjuva hükümet ayakta duramaz. Bir savaşı ise hiç götüremez.
Dinci faşist iktidar fetih savaşlarına girmek istiyor ama savaşın, ordu ve donanmanın dayanacağı ekonomik önkoşullar berbat durumda. Biz değil, TÜİK yani rakamları iktidarın istediği yönde eğip büken kurum diyor:
“Ülkede sanayi % 16,5, inşaat sektörü % 2,7, hizmetler % 25,0, mesleki, idari ve destek hizmet faaliyetleri % 16,5, kamu yönetimi, eğitim, insan sağlığı ve sosyal hizmet faaliyetleri % 2,4 ve diğer hizmet faaliyetleri ise % 18,0 azaldı.
Yine yerleşik hane halklarının tüketim harcamaları % 8,6, gayrisafi sabit sermaye oluşumu % 6,1 azaldı. Mal ve Hizmet İthalatı % 6,3, ihracatı ise % 35,3 azaldı.”
Özetle, TÜİK’e göre, Türkiye tekelci kapitalist ekonomisi, % 9.9 oranında daralmış. Altını çizmekte yarar var: gerçek rakamlar bu rakamların çok daha üstünde.
İşte bu koşullarda dinci faşist iktidar ve onun başı, Tellioğulları’nın “küçük enişte”si gibi, “tutmayın beni, çekilin yolumdan” diye efeleniyor.
Sonunda Merkel, “tutmayın salın gitsin” dedi.
Bakalım ne yapacak!