Türkiye ve Kürdistan’da tüm sınıflar ve onların politik güçleri bir arayış içinde.
Tekelci sermaye sınıfının politik güçleri olan burjuva partiler, dinci faşist parti dahil, tüm muhalefet partileri bir arayış içindeler.
Kimi gerici burjuva güçler yeni partiler kuruyor, kimisi yeni ittifaklar arıyor, kiminle birlikte, nasıl hareket etmek gerektiğini araştırıyor, kendine bir yol bulmaya çalışıyor.
Dinci faşist iktidarın partileri ise, ayakta durmanın, ayak seslerini duyurmaya başlayan halk ayaklanmasına karşı önlemler almanın arayışı içindeler. Bunun için faşist Bahçeli sabah akşam durmadan tehditler savuruyor, Diyanet İşleri Başkanı minbere elinde kılıçla çıkarak gözdağı veriyor; iktidar her tarafa korku salmaya çalışıyor.
Bunlara karşılık, sol/devrimci güçler de bir arayış içindeler. Sosyal reformist partiler, olup olmayacağı belli olmayan; olsa bile dinci faşist iktidarın zaferle ayrılmasının kesin olduğu seçimlere hazırlık yapmaya çalışıyor; küçük burjuva uzlaşmacılar, her türlü ilkeden arınmış uzlaşma mesajlarını gerici-faşist partilere gönderiyor vb vb.
Bütün bu arayışların kargaşalığın arkasında iç savaş biçiminde süren, emekle sermaye, işçi sınıfı ile burjuvazi; tekelci sermaye sınıfı egemenliği ile ezilen halklar, yoksul kitleler, emekçi sınıflar arasındaki sınıf mücadelesi var.
Ekonomik-politik kriz tekelci sermayeyi egemenliğini sürdüremez, eski yöntemlerle toplumu yönetemez hale getirdi. Dinci faşist iktidar, tekelci sermayenin politik gücü olarak, faşist devlete dayanarak toplumun emekçi sınıfları ve Kürt halkıyla sürekli savaş halindedir. Covid-19 pandemisi, ekonomik krizi derinleştirerek sürece büyük bir hız katmıştır.
Tekelci sermaye sınıfı, egemenliğini birleşik devrim tehlikesinden korumak için, tüm yetkileri merkezileştirerek dinci faşist iktidara ve onun başındaki adamın eline verdi. Bu politikanın arkasında ABD’den Almanya’ya kadar pek çok emperyalist güç ve mali sermaye duruyor. Suriye’den Libya’ya, oradan Yemen, Irak ve G.Kürdistan’a kadar çok geniş coğrafyaya yayılan işgal ve tehditlerde faşist devlet cesaretini işte bu emperyalist destekten alıyor.
Bu devrimci kargaşalığın arkasında emekçi sınıfların, Kürt halkının, ezilen ulus topluluklarının, her şeyden önce özgürlük talebi var. İki ülke nüfusunun çok büyük bir kesimi, faşist baskı ve terörden bunalmış, özgürlüğe susamış halde. Bunun yanı sıra, yoksulluk, işsizlik, adam kayırmacılık, devlet katındaki hırsızlıklar, toplumun çok küçük bir kesiminin lüks, israf, şatafat içinde sürdüğü yaşam, dinci faşistlerin skandalları gibi saymakla bitmez sorunlar kitlelerdeki kin ve öfkeyi besliyor, dinci faşist iktidara karşı kızgınlık gibi şiddetli duygulara yol açıyor.
Kürt halkının ve emekçi sınıfların bu yaşamsal istekleri, bu istekleri elde etme girişimleri her seferinde dinci faşist iktidarın zorla bastırma girişimiyle karşılanıyor. Ancak her zorla bastırma girişimi de emekçi sınıfları faşist devleti parçalayacak, yıkacak noktaya doğru götürmekten başka bir sonuç vermiyor.
Bütün burjuva güçleri sürekli arayış içine iten maddi temel işte bu. Bu arayışta, sosyal reformistlerin, uzlaşmacıların düzen içi çözüm arayışı ve konumuna değindik.
Peki, ya devrimci güçler?
Devrimci güçler, faşizmin, devlet aygıtı ve dinci iktidarıyla, birleşik bir devrimle yıkılması için devrimci bir program etrafında güçlerini birleştirmek göreviyle karşı karşıyalar.
Sınıf bilinçli devrimci öncü işçiler tarihin önlerine koyduğu bu devrimci görevi yerine getirmek, birleşik devrim ve emeğin iktidarı için tüm güçleriyle mücadele etmeye hazır güçleri birleştirmek için ellerinden geleni yapmalılar.
Faşizmi bir devrimle yıkarak emekçi sınıfların ve ezilen halkların susadığı özgürlüğü elde etmek mümkün hale gelmiştir. Yeni ve insanca bir yaşam, yeni bir dünya için maddi koşullar tümüyle olgunlaşmıştır.
Eksik olan devrimci girişimlerdir. İşçi sınıfı, birbirinden yalıtık da olsa, artık her güne yeni bir eylemle başlıyor. Emekçiler ve yoksul kitleler burjuva sınıfa, onu temsil eden her şeye büyük bir öfke ve kızgınlık içinde patlayacak günü bekliyorlar.
Bu koşullarda tarihsel görev, birleşebilecek tüm devrimci güçleri birleştirmek, harekete geçirmek, devrimin tüm yıkıcı güçlerini tekelci sermaye egemenliğinin politik ve askeri güçleri üzerine seferber etmektir. Bu konuda belli bir yol alınmıştır ancak devrimin ihtiyacını karşılamaktan henüz uzaktır.
Semtlerde, fabrikalarda, okullarda, akla gelebilecek her yerde birleşik devrimin güçleri bir araya gelerek devrimin odağı, iktidarı alabilecek güç ve yeteneğin kendilerinde olduğunu göstermeli, böylece devrimin toplumsal güçlerinde, işçilerde, emekçilerde, Kürt halkında, gençlikte devrimi mümkün kılabileceğimiz umudunu uyandırmalıyız.
Bu umudu uyandırdığımızda devrimin toplumsal güçleri karşısında durabilecek hiç bir güç yoktur.