Libya, D. Akdeniz’deki savaş tamtamları, Irak-Haftanin işgali derken “savaşların anası”nın patlak vermesi beklenen İdlib, bir süredir dünya gündeminden düşmüştü.
Ancak, gözden ırak olması, İdlib’de suların durulduğu anlamına gelmiyordu. Aksine, büyük bir savaşın hazırlığı, tam gaz sürerek, bugüne kadar geldi. Faşist devlet askeri yığınağını konvoylar halinde, ağır silahları da İdlib’e taşıyarak sürdürdü.
Tahmin edileceği üzere, Suriye ve Rusya da boş durmadılar. Kapalı kapılar ardında Rusya-Türkiye görüşmeleri sürerken ya da “kardeş kardeş ortak devriye”ler atılırken, her taraf diğerinin kuyusunu kazacak hazırlıkları harıl harıl sürdürüyordu.
Yine de, Rusya-Türkiye görüşmelerinin İdlib’te Türkiye ve çetelerinin işgalini uzattığını, operasyonu geciktirdiğini düşünen Suriye’nin bu görüşmelerden rahatsız olduğu haberlerin satır aralarından anlaşılabiliyordu.
Ancak bundan Türkiye lehine büyük sonuçlar çıkarıp, büyük umutlara kapılmaya hazır olan dar kafalıları aynı büyüklükte bir hüsran bekliyordu. Ağustos sonu Eylül başı, Suriye-Rojava ve İdlib’le ilgili gelişmeler olayların, engelleri aşa aşa kendi mecralarında akmaya devam edeceğini gösterdi.
İlki, Rusya’nın MSD’yi yani Rojava yetkililerini Moskova’ya davet edip Halkın İradesi Partisi ile görüştürmesi, bir “mutabakat” imzalatması ve ardından heyetin Lavrov’la resim çektirmesi oldu. Rusya, çok net bir mesaj verdi.
Bunun hemen arkasından Lavrov, geniş bir heyetle Şam’a gitti ve Esad’la görüştü. Bu görüşmelerde İdlib’in de konuşulduğundan kuşku duymak için bir neden yok. Görüşmelerin hemen ardından, hatta görüşmeler sürerken de diyebiliriz, Rus uçakları İdlib’teki çete yuvalarını yoğun şekilde bombalamaya başladı.
Rusya’nın Suriye politikasında bir değişim sözkonusu muydu? Günlük olayların akıntısına kapılıp bir böyle bir şöyle düşünenler her olayla birlikte fikir değiştiriyorlar. Putin RTE ile mi görüştü, hemen Rusya’nın “çıkarları için Suriye’yi satışa getirebileceği” üzerine teoriler oluşturulur. Oysa Rusya’nın, en temel ve asla vazgeçmeyeceği çıkarı, Türk askeri dahil bütün çetelerin ve ABD askerlerinin Suriye’den çıkarılmasıdır.
Balık hafızalılara hatırlatmak gerek; Putin, son olarak, bir yılı geçen süre öncesinde Suriye’deki birincil görevlerini şöyle tanımlamıştı:
“Şu anda birincil görev, Suriye'de geriye kalan terörist yuvalarının, hepsinden önce de İdlib'dekilerin tamamıyla yok edilmesini sağlamak”
Ama Putin’den yaklaşık üç yıl önce, 2016’nın başlarında Lavrov, Rusya’nın dinci faşist iktidar hakkındaki yargısını şöyle ortaya koymuştu:
"Teröristlerle yapılan bu suç ortaklığını unutmayacağız. Ancak Suriye'de askerlerimizin ölümünden doğrudan sorumlu olan Türkiye'yi yöneten elit ile Türk halkı içindeki dostlarımızı bir tutmuyoruz"
Aynı konuşmasında Lavrov, Suriye savaşının sona erdirilmesinin ve çetelerle mücadelenin Rusya için bir “prensip” yani ilke meselesi olduğunu ve Türkiye’nin saldırılarının bu yaklaşımlarını değiştirmeyeceğini ilan ediyor.
Peki son günlerdeki gelişmeler Rusya’nın bu politikasının devam ettiğinden başka neyi gösteriyor? Hiçbir şeyi. Lavrov’un Şam ziyaretinden hemen sonra, İdlib’te çete yuvaları üzerindeki bombardıman yoğunlaştı. Mart ayında imzalanan “Moskova Mutabakatı”yla Türkiye’ye çeteleri İdlib'in bazı bölgelerinden çıkarması için tanınan süre bu günlerde doldu.
Rusya, “Moskova Mutabakatı” ile çeteleri İdlib'ten temizleme işini Türkiye’nin sırtına yıkarken Türkiye’nin bunun tam tersini yapacağını bilmeyecek kadar aptal mıydı? Üstelik, Türkiye, İdlib’e göz göre göre konvoylarla silah ve asker yığarken... Beklendiği gibi, Türkiye, “Mutabakat”ta altına imza attığı maddelerin tam tersini yaptı: Çeteleri yeniden organize etti, yeni ve ağır silahlarla donattı vb vb.
“Moskova Mutabakatı”nın süresi bu ay doldu. Zaten hiç kesilmemiş olan çatışma ve bombalamalar yoğunlaştı. İki gün önce, İdlib’le ilgili yapılan Türk-Rus heyetleri toplantısında Rusya’nın “gözlem noktalarının sayısını azaltma” teklifini Türk heyetin reddetmesinin üzerinden dakikalar geçmeden Rus uçakları, “gözlem noktaları”nın hemen yanındaki çete mevzilerini ağır bombardımana tabi tutmaya başladı. Suriye ise karadan, M-4 karayolunun güneyinde kalan çete mevzilerine yönelik görülmemiş bir bombardıman başlattı.
Bu arada, İdlib’te şimdiye kadar rastlanmayan bir gelişme yaşandı. Türkiye’nin 3,4,5,6,7,8 ve 9. “gözlem noktaları”nın etrafı bölge halkı tarafından sarılmış, Türkiye aleyhine kitle gösterileri başlamıştı. Türkiye, kitle gösterilerini “sivil görünümlü gruplar” diye duyurdu ama ortada olan bölge halkından başkası değildi.
Bu yeni bir durumdu ve Şam hükümetinin bundan sonra, sadece İdlib’te değil, Türkiye’nin işgali altındaki tüm topraklarda izleyeceği yol konusunda ipuçları veriyordu. Türkiye, işgal ettiği topraklarda bundan böyle sadece askeri güçler değil ama yerli halkın kendisini de bulacaktır. İdlib’te Türkiye’nin “gözlem noktaları”nın etrafının bizzat halk tarafından sarılması, bu “gözlem noktaları”nın nasıl etkisiz hale getirileceğini de gösteriyor.
Geliştirilmesi ve süreklilik kazandırılması durumunda bunun Türkiye’nin elini kolunu bağlayacak bir gelişme olacağı kuşkusuz. Tıpkı, Suriye ordusunun çetelerden temizlediği topraklarda kalan “gözlem noktaları”nın tamamen etkisiz hale getirilmesi ve Suriye ordusunun su ve yiyeceğine muhtaç kalması gibi.
İdlib’te büyük bir savaş için geriye sayım başladı.