Faşist Devlet Bahçeli, tehdit etmiş. Sokağa çıkacaklara “anyayı Konyayı” gösterecekmiş. Önce şu konuşma özürlü faşiste kullandığı “anya-Konya” deyiminin doğrusunu öğretelim. “Anya-Konya” değil, “Hanya Konya”dır doğrusu. “Hanyayı-Konyayı” görmek ya da göstermek şekilinde kullanılır.
Pek önemli değil ama değinmeden geçmek istemiyoruz: Karşı-devrim cephesinin böyle birinin sözcülüğüne kalmış olması, sermaye egemenliğinin, dinci faşist iktidarın perişanlığı hakkında bir fikir veriyor. Perişanlar. Yeni kadrolar çıkaramıyorlar ve tam da bu yüzden bit pazarına düşmüş eski kadrolardan medet umuyorlar. Boğulmamak için saman çöpüne sarılmak gibi bir şey.
Dün, partisinin grup toplantısında konuşan Devlet Bahçeli kelimesi kelimesine şunları söylemiş:
“Bazı alçak kalem sahipleri ve televizyon sunucuları ateşle oynamaktadır. Sözde Kürt meselesi şeffaf bir şekilde çözülmeliymiş. Neymiş, sokak hazır, muhalefetin silkelenmesi gerekiyormuş. Hele bir çıksınlar sokağa da, görsünler anyayı Konya'yı, acıklı şekilde görsünler dünyanın kaç bucak olacağını, hodri meydan. Türkiye Cumhuriyeti sokakta bulunmadı, sokakta bırakılmayacak, sokak serserilerine teslim edilmeyecektir.”
Önce şunun altını çizelim: Bu faşistin tehdit ve meydan okuması gerçekte ağzından çıktığı gibi bazı kalem sahipleri ve televizyon sunucularına yönelik değil. Sözünü ettiği kalem sahipleri ve televizyon sunucularının sokağa çıkmayacağını, kapitalist düzen ve devlete karşı bir ayaklanmaya girişmeyeceklerini en iyi kendisi bilir.
Bu faşistin tehdit ve meydan okuduğu güçler emekçi sınıflardır, Kürt halkıdır, ezilen yoksul kitlelerdir; bu düzeni, onu koruyan faşist devletle birlikte yıkacak devrimin toplumsal güçleridir, devrimci güçlerdir. Zikrettiği kalem sahipleri ve televizyon sunucuları ise, en fazlasından dinci faşist iktidarla bazı haklar, esnemeler karşılığında uzlaşmaya hazır kesimlerdir. Bir güçleri de yok.
Durduk yerde bu meydan okuma neden?
Çok basit, büyük bir ayaklanmadan korkuyorlar. Yaklaşık iki yıl önce, Fransa’da “Sarı Yelekliler” hareketi başladığında böyle bir korkunun içinde olduğunu yine tehdit ve meydan okumayla belli etmişti.
“Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ni berhava etmeyi amaçlıyorlarsa, 12 Eylül öncesi şartları bu mankurtlara ikazla hatırlatmayı tarihi bir görev addederim. Fransa’yı baştan ayağa saran ve diğer Avrupa ülkelerine sıçrayan sarı yelek terörüne özenen varsa, bunun bedelini çok ağır ödeyeceklerini de şimdiden ifade etmek isterim. Sarı yelek giyen çıplak yatmayı göze almalıdır. Bu işin şakası yoktur. Mesele beka meselesidir. Mesele Türkiye meselesidir.”
“Bu işin şakası yok” diye o zaman da tehdit edip meydan okumuştu; bugün de aynı şeyi yapıyor. “Sarı Yelekliler”i bahane ederek emekçi sınıfları, Kürt halkını, yoksulları tehdit etmesinden yaklaşık bir ay önce önce dinci faşist partiyi, AKP’yi, “anketler ve sokak alarm veriyor” diye uyarıyordu. O günden bu güne bu konuda değişen tek şey, sokağın verdiği alarmın çok daha şiddetlenmiş olmasıdır. Alarm şiddetlendikçe korku da büyüyor.
İşçi sınıfı eylemlerindeki artış ve artışın hızı sokak alarmının en güçlü işaretidir. Covid’ten korkan ama açlık ve işsizlikten daha çok korktukları için hasta hasta işe giden işçilerin patlamaya hazır birer bomba olduğunu Bahçeli bile anlıyor. On yılların iç savaş deneyimi bunu anlamasına yardım ediyor en azından. Küçük esnafın “artık gebermek istiyorum” ya da “evime ekmek götüremiyorum” haykırışı birer alarmdır burjuva düzen ve Bahçeli gibi bekçileri için.
Fakat çok daha önemlisi, işçilerdeki kararlılıktır. İşçiler, başlattıkları her eylemi büyük bir kararlılık ve cesaretle, sonuç alana kadar sürdürüyorlar. Cesaret bulaşıcıdır derler, doğrudur. İşçiler, eylemdeki işçilere bakıyorlar, onlardan öğreniyorlar ve aynı yoldan yürüyorlar. İşçilerin nasıl bir kararlılık ve cesaret içinde olduklarının en iyi örneğini Somalı maden işçilerinde gördük. Biliniyor ama tekrar tekrar işaret etmekte yarar var. Örnek, Somalı maden işçisinin önlerini keserek, yürümelerini engelleyen Alay Komutanı’na seslenişidir. Şöyle sesleniyor Somalı maden işçisi Alay Komutanı’na:
“Devlet bunları yapanlardan hesap sorsun gücü yetiyorsa! Bir tane kıçı kırık patrondan hesap sormayı beceremeyen devlet gücünü bizde sınayacak öyle mi? Öyle mi alay komutanı? Buradayız biz! Yıllarca arkadaşımızın bedeninden parçalar kopartıldı o madende, parçalar! Şimdi bize güç göstereceksiniz ve biz bu güçten korkacağız öyle mi? Vallahi de korkmuyoruz, billahi de korkmuyoruz sizden!”
Öyleyse söyleyelim: Karşısındaki Alay Komutanı’nından ve emrindeki bir Alay silahlı askerden korkmayan işçi sınıfı, Devlet Bahçeli’den ve onu harekete geçireceğini iddia ettiği tosuncuklarından hiç korkmaz.
Devlet Bahçeli, burjuva düzenin, karşı-devrim cephesinin, dinci faşist iktidarın korkusunu bastırmak; düşmanının mücadele ve savaş azmini önceden kırmak için bu tehditleri savuruyor, sağa sola meydan okuyor. Ama yararı yok. Maddi yaşam koşulları dibe vurduğunda kitleleri durduracak bir güç yoktur. Kitleler, yüz binler halinde meydanlara akmaya başladıklarında Bahçeli ve şürekasının, kitlelere karşı durmak bir yana, kaçacak delik arayacaklarından kuşku yok; tecrübeyle sabittir. Haziran Halk Ayaklanmasında, 6-8 Ekim Serhıldanı’nda yaptıkları gibi.
Bu tehdit ve meydan okumalar korkularını bastırmak için. Korkuyorlar, korkmakta yerden göğe kadar haklılar.
Birleşik devrim cephesine gelince... “Geliyoruz, geleceğiz, yakındır”