Bu satırlar yazılırken ABD seçimleri henüz sonuçlanmamış, oy verme işlemi devam ediyordu. Seçim sonuçlarının açıklanması ve kesinleşmesinin bir kaç haftayı bulacağı düzenin yetkilileri tarafından açıklanmış durumda. Yani ne olacağı, kimin atı çalıp Üsküdar’ı geçeceği belli değil.
Türkiye’de “başkan” olacak kişi “atı çalanın Üsküdar’ı geçmesi”yle belli olmuştu, hatırlanacaktır. Ne karalama yapıyoruz, ne de iftira atıyoruz. Bizzat kendileri açıkladı “Atı çalan Üsküdar’ı geçti” diye. Burada bu açıklamayı doğrulamış olmaktan başka bir şey yapmış olmuyoruz.
Bir gazete haberi ABD seçim sonuçlarının aynı yöntemle belirleneceğine dair işaretler veriyor. Haberi veren “Axios” adlı bir internet sitesi. Axios sitesine göre ABD Başkanı Trump, “kendisinin 'önde gibi' görünmesi halinde salı gecesi erkenden zafer ilan etmeyi” planlıyor. Site haberini Trump’a yakın kaynaklara dayandırdığını iddia ediyor.
Axios sitesi haber kaynaklarına dayanarak şöyle devam ediyor:
“Trump son birkaç haftadır özel sohbetlerinde bu senaryo hakkında ayrıntılı bir şekilde konuştu, seçim gecesi bir kürsüye çıkıp kendisinin kazandığını ilan etme planlarını anlattı”
Bu plan bize yabancı gelmiyor. Sanki bir yerlerde görmüş, yaşamış gibiyiz. Bizim topraklardaki “atı çalıp Üsküdar’ı geçen”le “kanka” düzeyindeki ilişkilerini dikkate alacak olursak, ki böyle yapmakla herhangi bir hataya düşmüş olmayız, Trump’ın bu planı “kanka”sından öğrenmiş olma ihtimali yüksek.
Hatırlanacaktır, bizdekinin başkanlığı oy sayımı henüz başlamışken, sayımın bitmesinden saatler öncesinde ilan edilmişti. Trump’ın var mı bilemiyoruz ama bizdekinin müthiş pas veren, karşı takımda gözüken, Truva atı gibi bir yardımcısı vardı. Hoş, gerçi bizimkinin karşısındaki takımın hepsi onun yardımına oynuyordu ama pası verenin katkısı unutulmaz.
Ne yapmıştı “ince” pasör? Rakip takımın kaptanı olarak çıktığı maçın henüz başındayken “adam kazandı” diye bir tweet attırmıştı. Skora bakmaya gerek kalmadı. Anında “zafer” ilan edildi. Önüne getirilen hırsızlık malı ata atladığı gibi Üsküdar’ı geçti. Atıyla olay mahallinden dörtnala uzaklaşırken saç baş yırtan rakip takımın taraftarlarına da “geçti Bor’un pazarı sürün eşeğinizi Niğde”ye demeyi ihmal etmedi.
Axios sitesinin haberi de aynı planı ortaya koyuyor. “Trump erken zafer ilan ederek seçimi gasp etmeyi planlıyor.” Sanki birisi Trump’ın kulağına fısıldamış gibi: Ne yapıp edip kendini başkan ilan et, önüne gelecek ilk ata bin ve dört nala sür, gerisi gelir.
Gelmez ise ne olur? “Benim yaptığım gibi yap” demiştir. “Adamlarını hazırla ve karşı taraftan gelecek ilk dirençte silahlı adamlarını sokağa sal, terör estir, karşı tarafı iç savaşla tehdit edip korkut. Tecrübeyle sabittir sonuç alırsın.”
Trump, çok önce bunun provalarına başladı bile. Ku Klux Klan çeteleri siyah halkın isyan ve ayaklanmalarına silahlı saldırılar düzenleyerek provalar yapıyor. Sokak çetelerinin desteği ile kendini bir kez “başkan” ilan ettikten sonra çaldığı ata atlayıp dört nala sürebilir...
ABD’de Üsküdar yok ama yerine geçebilecek Texas var. Vahşi Batının at hırsızlarının Meksika sınırına ulaşmak için bir an evvel geçmek istedikleri yer.
Gerisi bizim değil, rakip partinin, Demokratların ve onların adayı Biden’ın sorunu.
Üzerinde durmak istediğimiz nokta, emperyalist-kapitalist dünyanın özgürlük abidesi gibi gösterilen bu lider ülkesinde bile genel seçimlerin ne duruma düştüğüdür. Burjuva dünyanın, kapitalist devletlerin bütün seçimleri hilelidir; ABD bu işte başta gelir. Ama bu seçimin ABD tarihinin en hileli seçimi olacağını biz değil, ABD’nin şu an başında bulunan Trump söylüyor. Bize inanmak düşer.
Trump’ın rakibi Biden tersini söylemiyor. O da seçimlerin hileli olacağını biliyor ve söylüyor ama bir farkla ki, hileyi Trump’ın, yani ABD’nin tepesinde oturan adamın, devleti yönetenin yapacağını söylüyor. Kimin kazanacağı emekçi sınıflar, ezilen siyahi halk, yoksullar, işçi sınıfı için çok mu önemli? Hiçbir önemi yok. Ama genel oyun, seçimlerin artık nasıl önemsiz, emekçi sınıflara kendilerini kimin ezeceğini seçme hakkının bile açık bir aldatmacaya, açık bir hileye dönüştüğünü göstermesi bakımından dikkate değer.
ABD, Türkiye ve Kürdistan’a oldukça benzer şekilde, şiddetli bir ayaklanmalar, isyanlar, iç savaş sürecinden geçiyor. George Floyd’un katledilmesiyle başlayan ayaklanmalar gerçekte dinmiş değil. Dünya kamuoyuna yansımıyor o kadar. Öte yandan ABD’nin gerçek yönetimini elinde bulunduran dev tekeller arasında derin bir bölünme ve şiddetli bir rekabet var. Bu taraflardan birinin diğer tarafı iç savaş tehdidi ve terörle sindirip sindirmemesi seçimlerin sonucunu tayin edecektir. Emekçi sınıfların oyları değil.
Trump ve onun arkasındaki Cumhuriyetçi Parti, silahlı adamlarını sokağa salarak iç savaş tehdidiyle rakip parti ve adayı sindirmeye çalışıyor. Belli ki, tıpkı bizde olduğu gibi, Cumhuriyetçi Parti'nin kendisi için sokakta çarpışmaya hazır bir sivil gücü var. Demokrat Parti ise bundan yoksun görünüyor. Sırf Trump ve yönetiminden kurtulmak için Biden’e oy verecek emekçi sınıflar gerçekte Demokrat Partiye bağlı bir kitle değil. Bu kitle Biden’e, başka bir alternatif bulamadığı için oy vermeye hazır. Ama Biden için sokakta çarpışıp ölümü göze almaya gelince, “o kadar da değil, değmezsiniz” diyeceklerinden kuşku yok.
Trump’ın sokak çatışması tehditleri sonuç veriyor mu? Tehlike kokusunu çabuk almakta uzmanlaşmış şehir orta sınıflarının mağaza sahipleri, mağazalarının cam vitrinlerini bir hafta öncesinden tahta plaka ve kalaslarla kapatmaya başladılar. Bu, durumun ciddiyetini gösteren şaşmaz bir barometredir.
Emekçi sınıflara ve dünya halklarına gelince... Bugün kim seçilirse seçilsin, oy çoğunluğuyla ya da başka türlü kim başa gelirse gelsin değişen bir şey olmayacak.