Dinci faşist örgüt IŞİD, Fransa’da bir sokakta Samuel Paty’i ve arkasından bir kilisede üç Fransız vatandaşını alçakça katlettikten sonra bu sefer Avusturya’nın başkenti Viyana’da ortaya çıktı.
Kuzey Makedonya ve Avusturya pasaportları taşıyan IŞİD’li katil, güvenlik kameralarından da tespit edildiği gibi, sokaktan geçen, alakasız insanlara ateş edip, öldürüyor. Dört kişi bu şekilde katledildi, 7’si ağır 15 kişi yaralandı. Katilin daha önce Türkiye’den sınır dışı edildiği, Avusturya’da iki yıllık hapis cezasına çarptırıldığı ama yaş nedeniyle sadece yedi ay cezaevinde tutulup salıverildiği ortaya çıktı.
Dinci faşistlerin Avrupa devlet ve hükümetlerinin gözetimi ve zımni onayıyla nasıl faaliyet gösterdiklerinin anlaşılması için şu noktanın akılda tutulması gerekir: Katil IŞİD’li Avusturya polis ve istihbaratının takip ve gözlemi altındaydı. Nasıl oluyor da polisin ve istihbarat servisinin takibindeki biri, uzun namlulu silah, tabanca ve palayla sokak ortasına çıkabiliyor, elini kolunu sallaya sallaya önüne geleni vurup öldürebiliyor!
Dahası var. Katilin olaydan iki gün önce attığı bir tweette aynen şunları söylediği ortaya çıkıyor: “Daha bu gördükleriniz ne ki, devamı gelecek” şeklinde Viyana polisine cevap vermesi dikkat çekiyor. Ama Avusturya polisi ve istihbaratı, bu katilin eylem yapacağına ihtimal vermemiş!
Avusturya polisi ve istihbaratının ihmalkarlıktan mı, başka bir nedenle mi böyle hareket ettiğini bilmiyoruz; bilmemize de olanak yok. Ancak şu bir olgudur: Katil, polis ve istihbarat örgütünün gözetimindeyken, elini kolunu sallaya sallaya bu katliamı gerçekleştiriyor.
Ancak şunu biliyoruz: IŞİD denen katil sürüsü, başta ABD, İngiltere ve Fransa olmak üzere emperyalist devletlerin çocuğudur. IŞİD’in kurulması, tıpkı Taliban ve El Kaide’de olduğu gibi, bu devletlerin gizli servislerinin yönlendirmesi, teşviki, desteği ve koruması altında gerçekleşmiştir.
Bu cinayet şebekesinin ini Suriye ve Irak’ta “Uluslararası Koalisyon” denen emperyalist haydutlar birliğinin işgali altındaki topraklardadır. IŞİD’le savaşıyoruz bahanesi arkasına saklanarak Suriye ve Irak topraklarındaki işgallerini gerekçelendiren, Fransa’nın dahil olduğu bu haydutlar birliği, IŞİD’in Suriye ordusu ve Rusya tarafından bitirilmesini önlemek için ellerinden geleni yapıyorlar.
Örneğin 2017’de bu katil sürüsü Suriye Deyr Ez Zor’da kuşatıldığında ABD’nin kuşatılan katilleri nasıl çekip aldığına ilişkin çok sayıda haberler çıktı:
“Özellikle, '26 Ağustos'ta Deyr Ez Zor'un kuzeybatısındaki Traif kasabası yakınındaki bir yerleşim biriminden IŞİD'in iki Avrupalı komutanı aileleriyle birlikte tahliye edildi' diyen kaynak, 28 Ağustos'ta da yaklaşık 20 komutanın kentin güneydoğusundaki Elbu Leyl kasabasından tahliye edildiğini ifade etti.”
Taliban’ın, El Kaide’nin, IŞİD’in kurulmasına öncülük eden ve diğer emperyalistleri bu sürece dahil eden ABD’nin dosyası kabarık. Ama Fransızlar da ABD’den aşağı kalmıyor. Onlar da Suriye’de IŞİD’i her bakımdan desteklediler.
“Le Monde gazetesinin manşetten verdiği haberde, 2010 yılında, Suriye'nin kuzeyindeki Celabiye kentinde bir çimento fabrikası açan Fransız Lafarge şirketi, IŞİD'in 2013 yılında bölgeyi kontrolü altına almasının ardından, fabrikanın faaliyetlerini sürdürebilmesi için IŞİD'e maddi ödemede bulundu. Lafarge'ın yerel yönetimi, malzeme taşıyan kamyonlarının her geçişinde yüklü bir geçiş parası ödemiş. Ayrıca çimento üretimi için kullanılan kaya, petrol gibi hammaddeler için de yüksek miktarda vergi vermiş.”
Bu işin maddi destek yanı. Fransız ve diğer tüm emperyalist devletlerin gizli istihbarat servislerinin IŞİD’e militan akışını yönlendirmeleri, teşvik etmeleri işin bir başka boyutu. Fransa Başbakanı Castex, Paris ve Nice katliamlarından sonra, “dinci radikallere” karşı hangi önlemleri alacaklarını açıklarken, önemli bir itirafta bulunuyor.
“Radikal İslamcılıkla uzlaşı bitti” başlığıyla verilen açıklamada şu cümle dikkat çekiyor: “Burada, uzun yıllardır yapılan tüm uzlaşmaları, bu radikal İslamcılığa verilen gerekçeleri kınamak istiyorum.” Yani hazret tüm bunların varlığından haberdar ama bugüne kadar “uzlaşı” nedeniyle, Fransa’nın dinci faşist üretim çiftliği haline getirilmesine sesini çıkarmamış. Evet, uzun yıllardır; (biz bu “uzun yılların” tüm soğuk savaş yılları olduğunu Prens Salman’ın açıklamalarından biliyoruz) Fransa, Almanya, İngiltere başta olmak üzere, emperyalistler “Radikal İslamcılıkla uzlaşı” halindeydi. (“Avrupa demokrasisi, laik Avrupa” diye ayılıp bayılan şu liberaller, uzlaşmacılar ne kadar darkafalı ahmaklar, okur şimdi daha iyi anlıyor olmalı).
“Uzlaşı bitti” diye kükrüyorlar ama bu katliamlardan burjuva iktidarları için azami fayda sağlamaya çalışmaktan geri de durmuyorlar. Emekçi sınıfların eylemleriyle sarsılan Fransa’ya, katliamları bahane ederek, sınıf savaşını bırakın ve etrafımızda birleşin çağrısı yapıyor Fransız Başbakan.
“Bir savaşı kazanmanın ilk yolu, ulusal topluluğun kaynaşması veya birleşmesi ya da köklerimizle, kimliğimizle, Cumhuriyetimizle, özgürlüğümüzle gurur duymasıdır, ideolojik savaşı kazanmalıyız.” Fransa hükümeti ve devleti gerçek yüzünü daha nasıl belli etsin!
Avrupa devletleri panik halde. Besledikleri yılanın kendi evlerine geldiğini biliyor ve ummadıkları bir anda kendilerini ısıracağından korkuyorlar; en azından böyle görünüyorlar. Viyana katilinin İsviçre bağlantıları ortaya çıktı. İngiltere alarm durumuna geçti. Hollanda, tren istasyonundaki paket nedeniyle alarma geçti. Belli etmese de Almanya’nın alarmda olduğunu tahmin etmek zor değil. İsviçre, her an bir saldırı bekliyor.
Dinci faşistlere -kendileri bunlara hala radikal İslamcı diyorlar- karşı ateş püskürten Avrupalı emperyalist devletlerin hiç birinin aklına bu çetelerin Suriye’deki kovanına çomak sokmak; örneğin, en azından, hava saldırılarıyla karargahlarını dağıtmak; bunlara açık destek veren Türkiye’ye, dinci faşist iktidara yaptırım uygulamak gelmiyor. Oysa, hakkını yemeyelim(!) RTE, IŞİD denen katil sürüsünü Kobane saldırısı sırasında “Kobane düştü düşecek” sözleriyle desteklediğini açıkça ortaya koymuştu.
ABD ve Türkiye’nin bu katil sürülerine maddi kaynak sağlamak için IŞİD’le yaptıkları petrol ticaretini; Antep-Kilis-Hatay üçgeninin bu katil sürüsünün geçiş hattına dönüştürülmesini, NATO ve Avrupa menşeli TIR'lar dolusu silahların aktarılmasını saymadık daha. Bu kadarı yeter.
Kendi besleyip Suriye-Irak topraklarına saldıkları bu yılan Avrupalı emperyalistleri ısırır mı? Neden olmasın! Ama hükümetlerin bundan çok muzdarip olduğunu kimse düşünmesin. Emperyalist hükümetler, birincisi, kendi halklarını burjuva gerici hükümetler etrafında toplamak için bu saldırıları kullanacaklar; kullanıyorlar da. İkincisi, dinci faşistlerin örgütlenme ve eylemleri, Avrupa faşistlerinin örgütlenme ve güçlenmelerine; Avrupalı sıradan insanı faşist saflara çekmeye güçlü bir dayanak noktası oluyor.
Öyle olmasaydı, Almanya, devrimcilerin yasal gazete dağıtmalarına bile tahammül etmeyen Almanya, Diyanetin Türkiye’de bile olmayan yaygınlıkta bir örgütlenmesine göz yumar mıydı?