Teorik bir mesele gibi duran bu konu gerçekte son derece güncel ve yaşamsal bir önem taşıyor.
Belki de devrimci teorinin pratik adımlarımıza yol göstermesinin hiç bu kadar güncel ve yaşamsal olmadığı bir süreçten geçiyoruz.
Soru şudur: Faşizmin alternatifi burjuva demokrasisi olabilir mi? Somut, elle tutulur bir kanala sokmak için soruyu şöyle de sorabiliriz: Türkiye ve Kürdistan’da düzenin her bakımdan çöküş içinde olduğu genel kabul gören günümüz koşullarında, emekçi sınıfların uğruna dövüşmeleri gereken alternatif burjuva demokrasisi mi olmalı?
Aynı sorunun devamı olarak, örgütlü devrimci güçler, komünistler emekçi sınıfların önüne, dinci faşizme ve tekelci sermaye egemenliğine karşı burjuva demokrasisi hedefini mi koymalılar? Değilse, hangi hedefi koymalılar?
Konunun güncel pratik önemi, kimi devrimci güçlerin “faşizme karşı en geniş birlik” sağlama düşüncesiyle kitlelerin önüne en geri talepleri sürme eğilimden ileri geliyor. Bu eğilim, ne yazık ki var ve her türlü politik gerilikten, sosyal reformist, oportünist, uzlaşmacı düşüncelerden güç alıyor.
Her devrimcinin çok iyi bildiğinden emin olduğumuz faşizmin tanımı üzerinde durmaya gerek yok. Fakat şu noktaya değinmeden geçmek olmaz: Faşizm, burjuva demokrasisi içinden çıkar, onun içinde yeşerir ve gelişir. Burjuva demokrasisi, faşizmin kuluçka yatağıdır.
Dolayısıyla, salt teorik olarak düşünüldüğünde bile burjuva demokrasisinin faşizmin alternatifi olamayacağını görürüz. Başka bir ifadeyle, tarihsel ve bilimsel olarak kanıtlanmış bu gerçek bile, devrimci güçlerin, komünistlerin emekçi sınıflara, ezilen halklara faşizmin alternatifi olarak burjuva demokrasisini neden göstermeyeceklerini; göstermemeleri gerektiğini açıklamaya yeter.
Dinci faşizmin, tekelci kapitalist düzenin her yönden bir çöküş süreci içinde olduğunu tespit edip söylemek, ekonomik ve politik krizin, yani devrimci durumun varlığını kabul etmektir. Devrimci durum ya da başka bir ifadeyle, ekonomik ve politik kriz bir olgudur; varlığı, ispata gerek bırakmayacak kadar açıktır.
Devrimci durum koşullarında bir devrimci hareket, bir komünist parti, sosyal reformist ya da oportünist bir konuma düşmek istemiyorsa devrim sorununu pratik, güncel bir mesele olarak almak zorundadır. Yani, politik iktidarın fethiyle başlayarak tüm iktidarın ele geçirilmesi hedefini emekçi sınıfların, ezilen halkların, yoksul kitlelerin önüne koymak zorundadır.
Burjuva demokrasisi, kapitalizmin serbest rekabet döneminin, koşullarının devlet biçimidir. Sermayenin daha az elde toplandığı tekelcilik, gücün, iktidarın da daha az elde toplanmasına eğilim gösterir. Tekelcilik, siyasi gericiliğe eğilim göstererek demokrasiyi sürekli inkar ederek, ortadan kaldırma eğilimi içinde olur. Faşizmin maddi temeli ve sınıfsal taşıyıcısının tekelci sermaye sınıfı olmasının nedeni de budur.
Bu nedenle, kapitalist gelişmenin tekelci kapitalizme yol açtığı ve tekelci kapitalizmin bir kez egemen olduğu bir ülkede burjuva demokrasisine dönüş isteği, programı, hedefi gerici bir hedef haline gelir. Tarihsel ve toplumsal gelişmenin vardığı bu noktadan daha ileri gitmek, burjuva demokrasisine geri dönüşü değil, daha ileri bir toplum olarak sosyalizm yolunu açacak bir halk devrimi ve halk iktidarını hedeflemeyi gerektirir.
Faşizm dahil, bu toplumdaki bütün kötülüklerin kaynağı, temeli tekelci kapitalizmdir; tekelci kapitalist düzendir. Engels’in dediği gibi, “Günümüzün toplumundaki bütün kötülüklerin temelini koruyup, aynı zamanda, bizzat kötülükleri yok etmeyi istemek, burjuva sosyalizminin esasıdır.”
Proleter sosyalizm yani bilimsel politika, emekçi sınıfların, ezilen halkların, yoksul kitlelerin sınıf çıkarları, kötülükleri ortadan kaldırmak için onların temelini ortadan kaldırmayı gerektirir. Yani dinci faşizmin, onun politik iktidarı dahil emekçi sınıflar üzerindeki tüm kötülüklerin sona erdirilmesi tekelci kapitalist düzeni ortadan kaldırmayı zorunlu kılar.
Böyle bir hedefin, amacın bir devrimi gerektirdiği açık. Faşizmi ve onun maddi temelini ortadan ortadan kaldırmak için mümkün olan en geniş ittifakları kurmak; devrimin birleşebilecek tüm güçlerini birleştirmek şüphesiz önemlidir. Fakat bu hedef, liberal, uzlaşmacı, sosyal reformist bir zemine kayarak değil, tekelci kapitalizmi ve onun politik iktidarını yıkacak bir program etrafında gerçekleştirilmeli.
Basit düşünce biçimi, en geniş ittifaklar için talepleri mümkün olduğunca geri çekmeyi doğru bulur. Çünkü bu düşünce biçimine göre talepler ne kadar geriyse o kadar daha çok kesim bir araya gelir. Uzlaşmacıların, sosyal reformistlerin, oportünistlerin bu düşünce biçiminin bu güne kadar sonuç alamadığı gibi, kitleleri düzen içinde tutmaktan ve burjuva partilerin peşine takmaktan başka bir işe yaramadığını biliyoruz. Böyle bir ittifak, hareketi kötürüm eder, kitlelerin devrimci enerjisini burjuva kanallara yönlendirir.
Devrimci düşünce ise farklı bir yol izler. Devrimci düşünceye göre, en geniş ittifak, liberallerle, sosyal reformistlerle, uzlaşmacılarla kurulacak ittifak değildir. En geniş ittifak, sayıları milyonlarla ölçülen emekçi sınıfları, ezilen halkları, yoksul kitleleri, işsizleri, gençliği bir araya getirmekle kurulur.
Milyonlarca insanı ifade eden devrimin bu saydığımız toplumsal güçlerini bir araya getirmek, ancak onların yaşamsal çıkarlarını temsil eden bir devrimci programla mümkündür. Milyonlarca insan ancak böyle büyük hedefler etrafında; bu hedeflerin gerçekleşeceğine gerçekten ikna olduklarında bir araya gelirler ve ancak o zaman tüm yıkıcı devrimci enerjilerini tekelci kapitalist düzenin, dinci faşizmin, dinci faşist iktidarın üstüne yönlendirirler.
Daha basit ve daha pratik söyleyelim: emekçi, yoksul, işsiz, eve ekmek götüremeyecek kadar çaresiz milyonlarca ve milyonlarca insanı, yakın geçmişe kadar dinci faşist iktidarı destekleyen insanları, diyelim ki liberal popüler isimleri cezaevinden çıkarmak için harekete geçeceğini düşünmek çok safça bir dilek olmaktan öteye gitmez. Tekmeyi yiyene kadar dinci faşist iktidarı destekleyen insanların şimdi “özgürlüğe” kavuşması için bir tek yoksulun, bir tek yoksul Kürdün, işsizin vb vb. büyük riskleri göze alarak harekete geçeceğini düşünmek için bu kitleleri, onların yaşam zorluklarını hiç bilmemektir.
Milyonlarca emekçiyi, yoksulu, işsizi, Kürt halkını bir araya getirecek büyük hedefler nedir? Bu kitleler her şeyden önce, yoksulluktan, işsizlikten, gelecek kaygısından, faşizmin, askerin, polisin baskı ve teröründen tam ve kesin kurtuluş istiyorlar.
Tam da bu nedenle, milyonlarca insanı bir araya getirmek, yani en geniş ittifakı sağlamak ancak bu kurtuluşu içeren, vadeden bir programla mümkündür.
Düne kadar dinci faşist iktidarı destekleyen liberallerin, uzlaşmacıların, sosyal reformistlerin bizi çekmek istedikleri; düzeninin yırtığını söküğünü tamir etmeyi amaçlayan bir program değil.