Dinci faşizm, göstere göstere, herkesin görebileceği şekilde ve herkesin görmesini istediği bir biçimde politika değişikliğine; daha doğru bir ifadeyle, reformlar yoluna girdiğini ilan ediyor. “Politikalarımızı değiştiriyoruz” diye duyuruyor dinci faşizmin başı.
Öyle gizli saklı da değil. Mısır’daki sağır sultanın duyacağı bir ses tonuyla. Sanki okyanus ötesine duyurmak ister gibi hali var.
Ama Okyanus ötesinden önce, emperyalist mali sermaye güçlerinin, tekellerin duymasını ister gibi. Gelin yatırım yapın, size çeşit çeşit güvenceyi vermeye hazırız diyor. “Güvene ve istikrara dayalı bir iş ortamı tesis ediyoruz” diye emperyalist mali sermaye ve tekelleri temin ediyor ki, “Türkiye’ye gelirseniz başınıza bir şey gelmeyecek.”
Emperyalist mali sermaye bu vaatlere kanar mı, bilmiyoruz. Bildiğimiz, özellikle yerli ve emperyalist mali sermayenin sözlere değil, icraata baktığıdır. Onlar, yani burjuvalar boğayı boynuzundan tutmayı bilirler, kolay kolay yaş tahtaya basmazlar.
Fakat, bir şey daha var; hiçbir burjuvanın hayır diyemeyeceği yağlı lokmalar gibi...Örneğin, %100 kar oranı pek iştah kabartıcıdır sermaye için; ama %300’lük kar oranı için göze almayacağı hiç bir risk, işlemeyeceği hiç bir cinayet yoktur sermaye sınıfının; tek tek her kapitalistin. Haliyle, RTE’nin vaatleri emperyalist sermayeyi getirtip, işbirlikçi sermayenin yurt dışına kaçışını durdurabilecek mi, şimdiden bilemiyoruz.
Buradan şu ara sonucu çıkarabiliriz: Sermayenin, emperyalist ya da işbirlikçi, farketmez, Türkiye’ye gelmesinin, Türkiye’de kalmasının koşulu, ahmak liberallerin sandığı gibi, “hukuki güvenceler” değil, garantilenmiş yüksek kâr oranlarıdır. Yüksek kâr oranları ve buna devlet güvencesi -mahkeme, yasa vb güvencesi değil- emperyalist sermaye için olsun, işbirlikçi sermaye için olsun yeterlidir.
Öyle olmasaydı, burjuva hukukun “h”sinin bile olmadığı; “asmayıp da besleyelim”in tek geçerli yasa olduğu 12 Eylül döneminde tek “cent” emperyalist sermaye girişinin olmaması gerekirdi. Çok bilmiş liberal ahmakların akıl edemediği “ufak” nokta budur.
Ama biz devam edelim.
Dinci faşist iktidar ve onun başı, bu politika değişikliğinde ne kadar ciddi(!) olduğunu göstermek için ufak tefek pratik adımlar da atmıyor değil. Damadını ıskartaya çıkardığı gibi, geçmişte ıskartaya çıkardığı mallarını, pardon, adamlarını şimdi tekrar göreve çağırıyor. Dahası, ekonomide olduğu kadar hukukta da reform vaat ediyor.
Söylemeye gerek yok, bu vaatler liberal tayfayı fazlasıyla umutlandırmıştır. Sadece o da değil. Küçük burjuva uzlaşmacı partiyi, sosyal reformistleri de umutlandırdığından emin olmak için çok neden var. Yoksa “kısmi af mı geliyor.” Hadi o olmasa bile infaz yasasını genişleten bir değişiklik!
Yani RTE ve iktidarı fabrika ayarlarına mı dönüyor? Ah bi dönse! Bu saydığımız darkafalı tayfanın ruh halinin bu minvalde olduğuna isteyen bahse girebilir; mutlaka kazanır.
Söylenen her söze, yapılan her vaade, oltaya takılan her yeme tav olmaya hazır bu darkafalı tayfanın bir türlü anlayamadığı olgu şu: Dinci faşizm, daha somut olmamız istenirse RTE ve partisi diyebiliriz, her zaman fabrika ayarlarındaydı.
“Demokrasi, bizim için bir trendir, hedefimize ulaştığımızda ineriz” derken, AB’ye girmeyi ilk hedefleri olarak ilan ederken, Ordunun vesayetini kaldırıyoruz deyip askerleri tutuklarken, Cizre, Nusaybin, Sur ve daha pek çok yerde katliamlar yaparken vb vb. hep fabrika ayarlarındaydı. Bugün de fabrika ayarlarında zaten.
Sorun şu ki, bu darkafalılar, dinci faşistlerin, koşullara göre, sürekli demagoji ve yalan üzerinden hareket edeceğini, ama bunların özünün olduğu gibi kalacağını başından beri bir türlü anlayamıyor, anlamak istemiyorlar. Bunların özü a) emperyalizme ve işbirlikçi tekelci sermaye sınıfına uşaklıkta sınır tanımamak; b) işçi sınıfı, emekçi halk ve ezilen halklara mutlak düşmanlık; c) anti-komünizmdir.
RTE, reformcu bir politik yola gireceklerini ilan ederken, yani bu sözünü ettiğimiz tayfaya ucunda böyle bir yem taktığı oltayı atarken “acı reçete” uygulamaktan çekinmeyeceklerini de ilan ediyor. Peki “acı reçete” nedir?
“Acı reçete” işçiler, emekçiler, ezilen halkları üzerindeki sömürünün yoğunlaştırılması anlamına gelir her şeyden önce. Zamlar, vergi artışları, hayat pahalılığı, işsizlik, emekçi sınıfların açlık ve yoksulluk koşullarının ağırlaştırılması vb vb demektir “acı reçete”. Burjuva iktidarlar, “acı reçete” dedikleri şeyi ancak kitleler üzerinde uygulanacak şiddetli baskı ve terör ortamında hayata geçirebilirler. “1980 24 Ocak Kararları” işte böyle bir “acı reçete”ydi ve onu hayata geçirmek için 12 Eylül faşizmi gibi kanlı bir faşist diktatörlük gerekti.
RTE’nin emperyalist mali sermaye ve işbirlikçi tekelci sermayeye güven vermek için “acı reçete”ye başvurmaktan çekinmeyeceklerini ilan etmesi, çok bilmiş geçinen liberalleri, uzlaşmacı küçük burjuva partiyi, sosyal reformistleri ayıltmaya yeter mi, bilemiyoruz, ama umutlu olmak için fazla bir nedenimiz de yok.
Fakat tüm bunlar bir yana, artık şu bir olgudur: Dinci faşizm, bir manevraya, bir politika değişikliğine şiddetle ihtiyaç duyuyor. Dinci faşizmi buna zorlayan şey, derin ekonomik ve politik krizdir. Sokakların fokur fokur kaynadığını artık herkes görüyor. Emekçi sınıflarda, ezilen halklarda ayaklanma havası giderek güçleniyor.
Dinci faşizm bunu görüyor ve gördüğü şeyden büyük bir korkuya kapılmış durumda. Kendi adamlarından “günah keçisi” imal ederek ve bu günah keçilerini kurban ederek yaklaşmakta olan fırtınaya karşı önlem almaya çalışıyor. Boşuna!
Yaklaşan fırtınayı dindirmenin tek yolu, kitlelerin maddi yaşam koşullarında, derhal, hemen hissedilebilir iyileştirmeler yapmaktır ki, dinci faşizmin bu olanakları ve koşulları yoktur. Toplumda yaklaşmakta olan patlamayı önlemenin yolu, işsizliği, açlığı, sefaleti en azından, derhal ve yaşamda hissedilebilir şekilde azaltmaktır. Bu derin ekonomik kriz koşullarında bu yolda en ufak bir adım dahi atacak halleri yok! Yani dinci faşizm, verili koşullarda, gerçek anlamda bir manevra yapma kabiliyetinde değil.
“Acı reçete” uygulamaktan ve bu acı reçeteyi uygulamak için baskı ve terörü artırmaktan başka yolu yok.
Ve bu ne kadar kesin ise, bir halk ayaklanması da o kadar kesindir.