“Türkiye'nin belirsizlik, istikrarsızlık, siyasi ve mali boyunduruk çukuruna yuvarlanacağı gerçeğiyle karşı karşıyayız”
Bu sözler RTE’ye ait. Dinci faşist partinin Tekirdağ il kongresinde söylenmiştir. RTE yani devletin tepesindeki kişi, Türkiye’nin belirsizlik, istikrarsızlık, siyasi ve mali boyunduruk çukuruna yuvarlanma” durumuyla karşı karşıya olduğunu söylüyor. Buna tespit ediyor diyebiliriz.
Devletin tepesindeki adam bilmeyecek de biz mi bileceğiz! Yine de bu sözlerin ufak bir düzeltmeye ihtiyacı var. Düzeltilmesi gereken nokta şudur: RTE gelecekten, gelecekte ortaya çıkacak durumdan söz ediyor; oysa sözünü ettiği durumu çoktan ortaya çıkmış bulunuyor.
Buradan çıkış yolu arıyorlar. Aynı toplantıda söylediği, “Ekonomide ülkemizin içinden geçtiği dönemi dikkate alarak reform dönemini başlatıyoruz” sözlerinin nedeni de, anlamı da budur. Bunlar biliniyor.
Son bir iki hafta içinde yaşanan gelişmeler halen akıllarda. Hatırlanacaktır, Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak’ın, çok bilinen unvanıyla, “Damat”ın istifasına kadar uzanan değişiklikler söz konusu olmuştu ekonomi bürokrasisinde. Önce Merkez Bankası Başkanı değişmiş, bu değişikliğin tetiklediği “Damat” istifasından sonra da Hazine ve Maliye Bakanı değişmişti.
Normaldir, istifalar, kadro değişikliği her zaman olabilir denebilir. Eğer bu değişiklikler dinci faşist iktidarın ekonomi politikasında büyük bir değişikliğin habercisi olmasaydı tabii... Göreve gelen bürokrat ve Bakan’ın ilk açıklaması, “gerektiğinde faizlerin yükseltilebileceği”dir. Türkçesi, RTE’nin kaptanlığındaki dinci faşist iktidar yüksek faiz politikasına dümen kırıyor. “Gerektiğinde” sözü, zevahiri kurtarma amaçlıdır.
Özetle, yıllardır “yüksek faiz” politikasına karşı olmakla övünen, ekonomi-politika bilgisi, “faiz sebep-enflasyon neticedir” cümlesinden ibaret olan RTE, “mali boyunduruk çukuruna yuvarlanmak”tan kurtulmak için emperyalist ve yerli mali sermayeye, yerli ve yabancı banka sermayesine, Londra’daki tefeci piyasasına boyun eğiyor, önlerinde diz çöküyor, boyundurukları altına giriyor.
Durum böyle değil miydi ki, diye sorulabilir. 2018’de yaptığı İngiltere ziyaretinde mali sermaye baronlarına nasıl yalvar yakar olduğunu; yine de eli boş döndüğünü hatırlayalım. Eli boş dönmüştü çünkü emperyalist mali sermaye güçlerinin tüm isteklerini eksiksiz yerine getirebilecek durumda değildi. Faizlerin yükseltilmesini isteyen İngiliz asalaklara ekonomi-politik bilgisini döktürdü: “Faiz sebeptir- enflasyon netice”! İngilizler bu derin analizi fal taşı gibi açılmış gözlerle dinlediler.
Yerli mali sermaye güçleri açısından da benzer bir durum söz konusuydu. Bankalar, faizlerin artırılmasını isterken dinci faşist iktidarın başı çevresindeki burjuva güçlerin çıkarlarına uygun değil diye buna karşı direniyordu. O gün bu gündür döviz fiyatları , aralıklarla ama sürekli biçimde yukarı doğru tırmanırken Türk lirasının fiyatı sürekli düştü. Euro 10 TL’ye, dolar 9 TL’ye geldi dayandı.
RTE, bu düşüşü önlemek için Merkez Bankasının rezervlerini kullandı. Ama hazıra dağ dayanmazdı. Merkez Bankasının rezervleri de tükenince geçen hafta tanık olduğumuz, iktidarı derinden sarsan kriz patlak verdi.
Devletin bütçe açığı ve dolayısıyla devletin giderek artan miktarda borçlanmak zorunda kalması yani devlet borçları, emperyalist ve yerli mali sermayenin zenginliğine zenginlik katmasının başlıca aracıdır.
Devletin borçlanması, tam tersine, burjuvazinin yöneten ve meclisler aracılığıyla yasalar koyan kesimi için dolaysız bir çıkar niteliğinde idi. Onun spekülasyonlarının asıl hedefi, zenginleşmesinin başlıca kaynağı, kesinlikle devletin bütçe açığı idi. (Marx)
Emperyalist mali sermaye parasını Türkiye’den çekerek; bankalar devlet tahvilleri alımını ağırdan alarak Merkez Bankasını “70 Cent”e muhtaç hale getirdiler. Faşist devlet, sadece borçlarını yine borçla ödemek için değil ama zorunlu ithalatı yapmak için de dövize şiddetli ihtiyaç duymaya başladı.
Borç para belli bir faiz oranı karşılığı verilir/alınır. Faiz oranını ise paraya ihtiyacı olan değil, parayı elinde tutan, paranın sahibi olan kişi ya da kurum belirler. Swap denen işlemler, devlet tahvilleri, hazine bonoları, hisse senetleri; kısacası kuponlar bu borç alıp vermenin başlıca araçlarıdır.
Ekonomik güç kimdeyse gerçek egemen de odur. Emperyalist mali sermaye ve işbirlikçi tekelci sermaye bu basit gerçeği sadece dinci faşist iktidara değil, ama onunla birlikte, dinci faşist iktidarın başına buyruk hareket ettiğini, yeni bir burjuva sınıf yarattığını, “yeşil sermaye, havuz sermayesi” diye yeni bir iktidar odağının, yeni bir sermaye gücünün oluştuğunu sanan darkafalı liberallere, sosyal reformistlere hatırlatmış oldu böylece.