Hafife alınacak ya da kulak ardı edilecek cinsten değil; İngiltere Genelkurmay Başkanı Nick Carter yeni bir dünya savaşının riskinin giderek arttığını tespit edip açıklıyor. Bir Genelkurmay Başkanı dünyanın gidişatına ilişkin böyle bir tespitte bulunuyorsa o devleti ordusunun buna uygun hazırlıklar içinde olduğunu düşünmek gerek.
Kısacası İngiltere, olası bir 3. Dünya savaşına hazırlık yapıyor diyebiliriz.
II.Elizabeth’i “Devlet Başkanı” kabul eden Commonwealth bölgesi ülkelerini saymasak dahi, sadece Birleşik Krallık’ın kendi ordusunun büyüklüğü bile, ne büyük bir gücün 3. Dünya savaşına hazırlık yaptığını; tek başına bu olgunun sorunun ne kadar ciddi olduğunu göstermeye yeter. Şöyle diyor İngiltere Genel Kurmay Başkanı:
“Şu anda dünya endişe içerisinde ve belirsiz bir gidişatta yaşıyoruz. Küresel rekabet oldukça yüksek ve sahip olduğumuz risk oldukça büyük. Bunun yanında her geçen gün artan tansiyon da, yanlış hesaplamalar ve planlar yapmamıza zemin hazırlıyor. Bu durum yeni bir dünya savaşı riskini de artırıyor. Bu risklerin bilincinde olmamız gerek. (...)
“Şu anda karşı karşıya kaldığımız en büyük risk, insanların yeni bir savaşa girmenin makul olduğunu düşünmeleridir. Geçmişi hatırlayın. Savaşa girmenin bir süreci, ritmi var. Önceki yüzyılda tansiyon arttı ve bu bazı yanlış hesaplamalara neden oldu ve sonunda da savaş çıktı.”
Bu İngilizin “savaşa girmenin makul olduğunu düşünen” insanlardan kastı şüphesiz, emperyalist devletler ve onların tepesindeki haydutlardır. Yoksa sokaktaki insanın dünya savaşını makul görecek, düşünecek hali yok. Emperyalist devletlerin yöneticilerinin eğilim ve düşüncelerini, en başta da İngiliz emperyalistlerin “savaşı makul” gördüklerini yakinen biliyor olmalı.
Bu generalin şu tespitine katılmamak mümkün değil: “Bazı yanlış hesaplamalara neden oldu ve sonunda da savaş çıktı.” Bu “yanlış hesaplamalar”ın ne olduğunu ve kimin yanlış hesap yaptığını İngiliz general söylemiyor. Onu da biz söyleyelim. ABD’sinden İngiltere ve Fransa’sına kadar, tüm emperyalistler Sovyetler Birliği’ni, sosyalizmi yer yüzünden kaldıracak hesabıyla Hitler’i doğrudan ve dolaylı destekleyerek savaşa kışkırtılar. Hitler, Sovyetler Birliği’ne saldırınca, onun Sovyetler Birliği’ni ortadan kaldırmasını el ovuşturarak beklediler.
Hesap yanlış çıktı. Kızılordu Hitleri, inine kadar kovalayarak gökyüzündeki atalarının yanına gönderdi. Evet, tam da İngiliz generalin söylediği gibi, yanlış hesaplamalar yapmıştı emperyalistler ve “sonunda savaş çıktı.”
3.Dünya savaşı riskinin arttığını düşünene İngiliz Genel Kurmay Başkanı bu konuda yalnız değil. Çek istihbaratı da üçüncü dünya savaşı tehdidine karşı uyarı yapıyor. Savaş hazırlıklarının birinci aşamada olduğunu kabul eden Çek İstihbaratı konuya ilişkin hazırladığı raporda gelinen aşamayı şöyle tanımlıyor:
“Söz konusu çatışmaya aktif olarak katılabilecek olan ve katılmak isteyenlerin dünya görüşü şekillenmekte ve onların kontrol edilebileceği teknolojik araçlar da aşamalar halinde belirlenmekte”
Gerçekte yaklaşık yirmi yıldır, 2001 11 Eylül’ünden beri, yani ABD emperyalizminin kendi ikiz kulelerini kendi eliyle başına yıkıp tarihin en büyük provokasyonlarından birini gerçekleştirdiği tarihten bu yana bir dünya savaşı, küresel bir iç savaş yaşanıyor. Bu savaş, ABD emperyalizmin tarafından dünya proletaryasına, emekçi sınıflarına ve ezilen halklarına karşı ilan edilmişti.
Söz konusu tarihten bu yana, iç savaşlar, ayaklanmalar, devrimler ve devrim girişimleri dünya yüzeyine sürekli yükselen bir çizgi şeklinde yayıldı. Afganistan’la başladı, Irak, Libya ve daha sayısız ülkeyle devam etti. Dünya burjuvazisinin gerici iç savaşı, dünya proletaryası ve ezilen halklarının, yoksulların, emekçilerin iç savaşıyla yanıtlanıyor.
İngiliz Genelkurmay Başkanı ile Çek İstihbarat servisinin sözünü ettikleri savaşın süregiden küresel iç savaştan tek farkı, birincisinin devletler arasında, düzenli orduların, nükleer silahlar dahil elde ne varsa kullanacakları bir savaş olmasıdır.
Ortadoğu, giderek iki savaş biçiminin iç içe geçtiği bir alan olmaya başladı bile. Suriye, Irak ve Yemen hem iç savaşın sürdüğü, hem de özellikle emperyalist devletlerin kendilerine bağlı paralı çeteler üzerinden “devletler arası” bir savaş yürüttükleri tipik örneklerdir. Benzer savaşlar Afrika’da, hatta Latin Amerika’da da ortaya çıkmaya başladı. Libya bu konuda son derece tipik bir örnektir. Libya iç savaşının, Türkiye, Katar, Mısır, Birleşik Arap Emirlikleri, Fransa, İtalya, hatta İngiltere, Rusya, Almanya ve ABD’nin karışacakları bir savaş haline dönüşmesi her an mümkün.
Hesaplarının doğru çıkıp çıkmayacağı ayrı bir konu ama bu savaşları emperyalistlerin kışkırttığı ortada olan bir gerçektir. Suriye, Irak ve Libya bunun somut örnekleridir. Suriye’de savaşı kışkırtan, başlatan ve sürdüren başta ABD olmak üzere, İngiltere, Fransa, Almanya ve diğer emperyalist devletleridir. Türkiye gibi bölgesel işbirlikçiler bu emperyalistlerin taşeronları olarak savaşın içindeler. Türkiye’nin Suriye’de emperyalistleri, NATO’yu savaşa çekmek için ne kadar çırpındığını biliyoruz. Türkiye’nin savaş kışkırtıcılığı Suriye ile sınırlı değil. Kafkasya’dan Afrika ülkelerine kadar böyle bir kışkırtıcılığı sistemli biçimde yapmaya devam ediyor.
Fakat “turpun büyüğü heybede.” Hesaplarının doğru çıkıp çıkmayacağı ayrı bir konu ama emperyalistlerin, yine ABD öncülüğünde, esas olarak Rusya, Çin ve Kore Demokratik Halk Cumhuriyeti’ne karşı büyük çaplı, nükleer silahların da kullanılacağı bir savaşın hazırlığı içinde oldukları bir gerçektir.
Polonya, Romanya, Ukrayna ve üç Baltık ülkesi NATO’nun Rusya’yı Batı ve Kuzeybatı yönünden kuşatma alanlarına dönüştüler. Türkiye ise Karadeniz, Kafkaslar ve Akdeniz bölgesinden kuşatmaya çalışıyor. Sözünü ettiğimiz devletlerin hiç birinin kendi başına hareket etmediğini; hepsinin NATO, ABD, Almanya, İngiltere ve Fransa’nın planları doğrultusunda hareket ettiklerini düşünmek için çok neden ve kanıt var.
Neden böyle bir savaşa hazırlandıklarını, böyle bir savaşa neden ihtiyaç duydukları ayrı bir konudur. Ama böyle bir savaşı göze alıp alamayacaklarını şimdiden bilmek, hatta kestirmek mümkün değil. İki önemli etken ellerini-kollarını bağlıyor. Birincisi, hepsi sınıf mücadeleleri, ayaklanma ve iç savaşlarla sarsılıyorlar. İkincisi, karşılarında dev bir askeri güce ulaşmış Rusya, Çin ve Kore Demokratik Halk Cumhuriyeti var.
En azından şimdilik gözleri kesmiyor.