Dinci faşizmin payandası, CHP'nin Genel Başkanı Kılıçdaroğlu, sözüm ona iktidara meydan okumuş, AİHM'nin Demirtaş'la ilgili kararını iktidarın “tıpış tıpış uygulayacağını” söylemiş. RTE'ye Cumhurbaşkanlığı yolunu açacak referanduma katılmama eğilimi gösteren CHP'lilere de “sandığa tıpış tıpış gideceksiniz” diye meydan okumuştu. Gittiler ve RTE'ye “yürü ya Recep” demiş oldular.
Bu sefer ki “tıpış tıpış” sözüne kendini muhatap gören faşist devlet Bahçeli, hem Kılıçdaroğlu'na meydan okumuş hem de dinci faşist iktidarın önümüzdeki yıl izleyeceği politikayı oldukça açık bir dille ortaya koymuş. Konuşma özürlü olduğu artık herkesin malumu olmuş bu adam şöyle demiş:
“Patır patır cinayet işleyen katilleri azmettiren, bunlara yardım ve yataklık yapan canilerin tıpış tıpış serbest kalacağı bir dünya, bir Türkiye yoktur. 2020’nin karanlığında sonuç alamayanların, 2021’in umut ve huzur ikliminde başlarını kaldırmaları ham bir hayaldir.”
Bu sözlerin, faşizmin her biçiminde görebileceğimiz demagojik içeriğini şimdilik bir kenara bırakalım. MHP'nin başı, burjuva hukuk-mukuk dinlemeden, kendilerine karşı olan herkesi, gerekli gördükleri anda zindana atacaklarını ayan beyan ilan ediyor.
Bu sözleriyle faşist Devlet, tekelci sermayenin baskı ve zor aracı olan faşist devlete, devletin omurgasını teşkil eden bürokratik organizasyona komut veriyor: Bırakmayacaksınız! Hepsi bu!
Keyfiyetten değil, zaruretten. Faşist Devlet'e kalmış bir şey de değil. Tekelci kapitalist düzen, büyük ve kaçınılmaz bir çöküşe doğru dörtnala gidiyor. Her taraftan emekçi sınıfların, Kürt halkının, ezilen, sömürülen, yoksul kitlelerin saldırısı altında. Devletin, iktidarın tepesi ekonomik ve politik krizin bunaltıcı baskısı altında dağılma emareleri gösteriyor. Ana çizgileri ancak bu şekilde tanımlanabilecek bu koşullarda, ne tekelci sermaye sınıfı ne de onun politik iktidarları başka türlü davranamazlar, farklı bir yol izleyemezler.
Dinci faşist iktidardan ve tekelci sermaye egemenliğinden, Biden ya da Merkel'in baskısıyla da olsa hala “reform”, “demokratikleşme” bekleyen liberal, uzlaşmacı, sosyal reformist darkafalılar işte sınıf savaşına ilişkin bu gerçeği anlayamıyorlar. Her şeyi kişilerin keyfi tercihlerinden, kapris ya da ideolojik tutkularından vb vb ibaret sanıyorlar. Ne tekelci sermayenin karakterini ne de emperyalist devletlerin, daha doğrusu, emperyalizmin eğilimlerini, içinde bulundukları koşulları anlayabiliyorlar.
Tekelci sermaye sınıfı, çöküş içindeki düzenini, egemenliğini kurtarmak için daha çok zor, daha çok baskı ve terör politikasına yöneliyor. Faşist Devlet'in feveran ve sözlerini başka türlü anlamak büyük hata olur.
Ama yine de çöküyorlar, yine de yıkılıyorlar. Kendiliğinden değil. Ekonomik ve politik kriz, devrimci durum tekelci sermaye sınıfının egemenliğini kendiliğinden yıkmaz. Ama yıkmak için gerekli koşulları olağanüstü hazırlamış olur. Dinci faşizmi, kapitalist düzeni yıkacak olan işçi sınıfı ve onun müttefiki olacak toplumsal güçlerdir.
İşte bu toplumsal güçler şimdi bir ayaklanmanın eşiğindeler. Yoksulluk, işsizlik, iflas, açlık gibi her biri bir toplumu patlamaya yeten olgular şimdi gittikçe bir araya geliyor ve kazanın altındaki ateşe atılan birer odun işlevi görüyorlar. Covid-19 pandemisi, bunun emekçi sınıflarda, yoksul, ezilen, işsiz, açlığa terkedilmiş kitlelerde yarattığı ölümcül etki kazanın suyunu her gün ve hızla, ısıtıp kaynama noktasına doğru getiriyor. Bu noktaya hızla gidiyoruz.
Sadece Türkiye ve Kürdistan'da değil, dünyanın her yerinde toplumsal ayaklanmalar süreci içindeyiz. Koşulların bir toplumsal devrim için bu derece uygun olduğu süreçte, burjuva egemenliği yıkarak zafer elde etmek, işçi sınıfı ve ezilen kitlelerin, Kürt halkının devrimci demokratik iktidarını kurmak mümkündür.
Bunu başarmak için başlangıçta gücünüzün küçük olmasının bir önemi yok. Devrimci bir komünist parti, bir hareket planına, hedef açıklığına sahipse, yıkılacak olanın yerine ne koyulması gerektiğini biliyor ve bu konuda en ufak bir tereddüt duymuyorsa zafer kaçınılmaz demektir.
Bütün mesele burada düğümleniyor. Düzenin, faşizmin yıkılacağını söylemek, tek başına artık fazla şey ifade etmiyor. Düşünen her kafa, bilimsel ve objektif olabilen her düşünen beyin bu sonuca ulaşabilir artık. Düzenin çöküş sürecinde olduğunu saptamak dün önemliydi. Bu gün ise, önem sırası bakımından bu tespit geriye düşmüştür. Dolayısıyla “faşizmi yıkacağız” demek tek başına çok şey ifade etmez olmuştur.
Şimdi, yıkılacak olanın yerine ne konulacağını söylemek önem kazanmıştır. Bu, devrimci güçler açısından zaferin göze alınıp alınmayacağının da işareti olacaktır. Birleşik devrimin toplumsal güçlerinin şu sorunun yanıtını büyük bir açıklıkla vermesinin zamanıdır: Bir toplumsal devrimle yıkılacak olan burjuva egemenliğin, faşist devletin yerine ne koyulacak? Leninist Parti, bu soruya uzun zamandır net bir yanıt vermiş bulunuyor: Devrimci demokratik iktidar, Geçici Devrim Hükümeti, oradan kesintisiz biçimde sosyalizme yürümek... Leninist Partinin hareket planı işte bu derece açık ve net.
2021, böyle bir hareket planına sahip olanların zafer yılı olacak!