Kürt ulusunun özgürlük savaşının saflarında gözüküp tüm umutlarını ABD emperyalizmine bağlayan burjuva ve küçük burjuva politik güçleri hüsrana uğratacak itiraflar, ABD emperyalizminin bu özgürlük savaşına yaklaşımını en iyi bilen; bilmekle kalmayıp ilişkileri organize eden eski müstafi yetkilisinden gelmeye devam ediyor.
İtiraflar, Leninistlerin, özel olarak ABD emperyalizminin, genel olarak tüm emperyalist devletlerin Kürt ulusunun özgürlük savaşına ilişkin politikalarına yönelik tahlillerini kanıtladığı için üzerinde bir kez daha ve hatta tekrar tekrar durulmaya değer.
Neydi Leninistlerin tahlilleri? Sonda söylenmesi gerekeni başta söyleyelim, arkasından itiraflarla gelen kanıtlarını sergileyelim. Leninistler, öz ve özet olarak şunu ileri sürmüşlerdi: Hiç bir emperyalist güç, devlet ya da hükümet, her hangi bir ulusun, dolayısıyla Kürt ulusunun devrimci temelde yürüteceği bir ulusal kurtuluş savaşına destek vermez. Aksine bu savaşı çeşitli yol, biçim ve araçlarla tasfiye etmeye çalışır.
ABD emperyalizmi de Kürt ulusunun kurtuluş savaşını desteklemiyor aksine, türlü çeşitli araç ve politikalarla, onu tasfiye etmek için elinden geleni yapıyor. Bunu hep iddia ettik, savaşın asıl yükünü çeken Kürt emekçi sınıflarına bu gerçeği göstermeye çalıştık. Kürt emekçi sınıfları, yoksulları, kadın ve gençliği ulusal kurtuluş davasını zafere ulaştırmak istiyorsa sadece ilhakçı faşist Türk devletine, tekelci kapitalizmle değil, onunla birlikte emperyalizmle de mücadele etmek zorundadır. Bugüne kadar bunu söyledik. Olaylar, olgular ve itiraflar bu söylediklerimizin doğruluğunu tartışmasız kanıtladı.
Nasıl mı? Trump döneminin Suriye özel temsilcisi olan ve bütün ilişkilere vakıf James Jeffrey'in sözlerine kulak verelim.
“ABD'nin, PKK'ya bir terör örgütü olarak muamele etmesinin, çok uzun bir geçmişi, bir tarihi var. Türkiye Cumhuriyeti'nin PKK ile mücadelesine, ABD'nin büyük bir bölümü gizli olarak sınıflandırılmış, çok ciddi ve kapsamlı bir desteği söz konusu. Bu mücadelede ABD, Türkiye Cumhuriyeti'nin tarafındadır, bunda şüphe yok.”
Kesinlikle bu sözlerin doğruluğundan şüphe yok. Şüphe etmememizin nedeni, bu sülük suratlı adamın doğruculuğuna inandığımızdan değil. Böyle bir şey yok. Aksine bu ve bunun gibi adamların her lafını şüpheyle karşılamak lazım. Ama buradaki sözlerinde yalana başvurmasını gerektirecek bir neden yok. 90'lı yıllar boyunca Kürt halkına karşı sürdürülen imha savaşını, başta ABD ve İngiltere'nin sınırsız desteği olmasaydı Türk devleti sürdüremezdi. Almanya şüphesiz buna dahil. Kürt halkının önder kabul ettiği Abdullah Öcalan'ı ABD-İsrail ikilisi ve bunların arkasındaki Almanya, Fransa, İngiltere, el birliği ile tutsak edip Türkiye'ye teslim ettiler. Şimdi arkasından kimsenin ağlamadığı Ecevit “bunu niye yaptılar anlayabilmiş değilim” diyecekti daha sonra.
90'lı yılların tüm hükümetlerinin sürdürdükleri iç savaşın tüm silahları ve finansal ihtiyacı emperyalist devletler tarafından karşılanmıştı. Bunu niye yaptılar? Çok basit; Türkiye emperyalist- kapitalist sistemin, NATO'nun önemli bir halkasıydı ve bu yüzden bu ülkeyi devrimci bir savaşın, birleşik devrimin kollarına terk edemezlerdi. UKH'nin Almanya'da yasaklanması tam da bu yıllara, savaşın en şiddetli aşamasına denk gelir. Öcalan'ın tutsak edilmesi de...
Şimdi Jeffrey'in sözlerine tekrar dönelim. Ne diyordu bu adam? Şunu: “Türkiye Cumhuriyeti'nin PKK ile mücadelesine, ABD'nin büyük bir bölümü gizli olarak sınıflandırılmış, çok ciddi ve kapsamlı bir desteği söz konusu.” Nedir bu “büyük bölümü gizli olarak sınıflandırılmış çok ciddi ve kapsamlı” destek? Jeffrey dahil bir avuç ABD yöneticisi dışında kimse bilmiyor. Dün bilmiyordu, bugün de bilmiyor. Şimdi öğrendiğimiz şey, açık desteğin yanı sıra gizli olarak sınıflandırılmış ciddi ve kapsamlı bir desteğin verildiğidir.
J.Jeffrey bu itirafları bir söyleşi sırasında yapıyor. ABD'nin PKK'ye karşı savaşta Türkiye'nin yanında olduğunu söyleyince muhabir soruyor: “Peki ya YPG-SDG'ye verdiğiniz destek?”
J.Jeffrey’nın yanıtı şöyle:
“Gerçek şu: Yaklaşık 80 ülkeden oluşan IŞİD'le mücadele koalisyonu 2014 yılında çaresiz bir durumdaydı, Suriye'nin kuzeydoğusunda, PKK'nın uzantısı olan YPG'ye destek verdi, çünkü onlar IŞİD'le savaşıyordu ve onlardan başka IŞİD ile savaşan da yoktu.”
Burada, ABD'nin Suriye işgalini gerekçelendirmek için tekrarlamaktan usanmadıkları yalana başvuruyor J.Jeffrey. IŞİD'le mücadele ABD için, Suriye işgalinin bahanesidir. Gerçek budur. Başta ABD olmak üzere, “Uluslararası Koalisyon” denen emperyalist bulamaç, hiç bir zaman IŞİD'le mücadele için ordularını, kara birliklerini ciddi biçimde savaşa sokmadılar. Savaşa soktukları asker sayısı semboliktir. Çünkü onların amacı, tamamen kendi beslemeleri, kendi öz evlatları olan IŞİD'i ortadan kaldırmak değil, IŞİD'i bahane ederek Suriye'ye yerleşmekti. Öyle de yaptılar. IŞİD'e karşı savaşıyoruz diye Kürt halkının savaşçılarının arkasına saklanarak Suriye'de askeri üsler kurdular, askerlerini Suriye'ye soktular, adı konulmamış bir işgal gerçekleştirdiler. Örneğin, Tanf bölgesi halen onların işgali altındadır ve orada kurdukları “mülteci kampı”nda katil ruhlu binlerce dinci faşisti eğitip sahaya sürüyorlar.
Bu arada geçerken belirtelim. Son aylarda Suriye çöllerinde ve Irak'ta eylemler yapan IŞİD için “uyuyan hücreler mi uyandı” gibi abes sorular soranlara tavsiyemiz, Deyr El Zor savaşı sırasında Suriye güçlerinin önünden ABD helikopterlerine bindirilip götürülen IŞİD elemanlarının nereye götürüldüklerine kafa yorsunlar. “Uyuyan hücreler” palavrasıyla ne kendilerini ne de başkalarını uyutmasınlar. Tanf bölgesindeler ve orada uyumuyorlar, ABD'liler tarafından gece gündüz eğitiliyorlar.
Biz devam edelim.
Gerçek bu. Peki ya YPG-SDG'ye verilen silahlar gerçek değil miydi diye sorulabilir. Şüphesiz gerçekti ve J.Jeffrey, bu duruma şöyle açıklık getiriyor:
“YPG'ye, SDG'ye, Türkiye'ye karşı harekete geçmelerine izin verecek herhangi bir silah verdiğimize dair tek bir kanıt var mı? Türk ordusunun Afrin'de ve daha sonra Suriye'nin kuzeydoğusunda YPG'ye yaptıklarına, yapabildiklerine bakın. Türkiye'nin, istese bunu tüm YPG'ye yapamayacağını mı düşünüyorsunuz? Biz onlara makinalı tüfek dışında hiçbir ağır silah vermedik. IŞİD'in El Bab'da Türk ordusuna karşı kullandığı türden, güdümlü tanksavar füzesi gibi silahlar vermedik. Ağır silahlar, toplar vermedik…Etkili bir askeri güçleri yok, Türkiye'ye saldırmaya dönük bir yetkinlikleri de yok, Suriye'nin kuzeydoğusundan Türkiye'ye herhangi bir saldırı düzenlemediler, bu konuya da çok dikkat ettik.”
IŞİD'in El Bab'ta Türk ordusuna karşı savaştığı, güdümlü tanksavar füzesi kullandığı yalanını cımbızla çekip alırsak, geri kalan sözlerin doğruluğundan şüphe etmek için hiç bir neden yok. YPG-SDG'ye silah verdiler çünkü bu güçlerin arkasına saklanıp Suriye'ye girmenin başka yolu yoktu. Ama aynı J.Jeffrey'nin Serakaniye, Tel Abyad işgali için ortam hazırladığını, Afrin işgali sırasında Türkiye'ye her türlü istihbaratı sağladığını, arkasından, Rojava devrimini tasfiye etmek, içten çökertmek için, Afrin işgali sırasında Türkiye'nin safında yer almış ENKS çetelerini “ulusal birlik” bahanesiyle “güce ortak etme”ye -bu kavram J.Jeffrey'ye ait- çalıştığını; bunun için ROJ Peşmergeleri denen çete birliklerini Rojava'ya sokmaya çalıştığını biliyoruz.
Bu kadar değerli itiraflardan sonra ABD'nin Kürt ulusunun özgürlük savaşının düşmanı olduğunu anlamak için daha ne gerekiyor. Bu, J.Jeffrey'nin değil, ABD emperyalizminin politikasıdır, J.Jeffrey'den çok önce vardı bu politika, J.Jeffrey'den sonra da devam edecek. Emperyalist devletlerin politikaları kişilere bağlı değil.
Haliyle, Kürt halkının özgürlük savaşının saflarında görünen burjuva ve küçük burjuva politik güçlere kötü bir haberimiz var. Ne Biden “Kürt”tür ne de Brett McGurk “heval”dir.