HDP milletvekili Ömer Faruk Gergerlioğlu'nun milletvekilliğinin düşürülmesi nasıl anlaşılmalı? Hiç şüphe yok, bu basit, sıradan, herhangi bir milletvekilinin vekilliğinin düşürülmesi gibi bir olay değildir. Bir sürecin, dinci faşizmin, kendini her türlü engelden kurtarmış bir faşist diktatörlük kurmak için izlemeye karar verdiği yol haritasının başlangıç vuruşudur diyebiliriz.
Bu yol haritasına yeni karar verilmiş değil. Bu kararın uzun süre önce alındığının emareleri, şurada burada; şu ya da bu olayda; şu ya ya da bu açıklamada karşımıza çıkıyordu. Örneğin, Çavuşoğlu'nun,
“Hayrola, ne oluyor? Siz de mi Biden'dan umut bekliyorsunuz yoksa? Ülkede seçim yok. Seçim olsa da iktidarın size verilmeyeceğini biliyorsunuz. Yoksa darbe beklentiniz mi var nereden devralacaksınız, kimden devralacaksınız?” sözleri bu yönde güçlü bir işaretti. Daha önce de altını çizerek belirtmiştik ki, bu sözler aslında alınmış bir kararın bildirimiydi.
Ne var ki liberaller, uzlaşmacılar, “sandıktan umut kesilmez” diyenler, sosyal reformistler ne bu sözleri görmek istediler ne de anlamı üzerinde durdular. Halen de seçim/sandık hikayelerini sayıklayıp duruyorlar. Oysa bu cümlelerin her bir kelimesi üzerinde dikkatle durmak, sınıf savaşıyla ilişkilendirip yorumlamak gerekirdi. Çavuşoğlu, dinci faşist iktidarın bu Joachim von Ribbentrop'u boş konuşmuyordu ve burjuva muhalefete “iktidarın size verilmeyeceğini biliyorsunuz” derken, burjuva muhalefetin de bu planlardan haberdar olduğunu ifşa ediyordu.
“İktidarın” seçim de olsa verilmemesi nasıl olacaktı? Bunun için bir yol haritası izlenmesi gerekiyordu. Bu yol, uzun süre öncesinden döşenmeye başlanmıştı bile. CHP'nin eşsiz desteği ile milletvekili dokunulmazlıklarının kaldırılması ilk taşlar olmasa bile, önemli bir kilometre taşıydı. Kılıçdaroğlu'nun “Anayasaya aykırı da olsa evet” deme kararıyla dinci faşist iktidar önemli bir avantaj elde etti.
Dinci faşist iktidar, CHP'nin kendisine sağladığı bu avantajı iyi kullandı ve HDP'li vekillerin dokunulmazlıklarını kaldırarak birer ikişer zindana atmaya başladı. Gerçi Meclis'in hiç bir etkisi, önemi kalmamıştı ama yine de dinci faşist iktidar için HDP'nin Meclis'teki varlığı rahatsız edici bir durumdu; kurtulmak istiyordu. Neden?
Olabilecek en kısa şekliyle ifade etmek istersek şöyle demek mümkün: Tekelci sermaye sınıfı ve emperyalist güçler Türkiye ve Kürdistan'da yıllardır süregiden iç savaşı kazanmak için tüm yetkileri tek merkezde toplamaya karar vermişlerdi. Ancak bu, uzun vadeli, bir kaç yıla yayılması gereken bir plandı. Deniz Baykal-Kılıçdaroğlu bu planın bir parçası olarak sahnede yer alıyorlardı. Ancak böyle baktığımızda, “adam kazandı” tweetiyle Cumhurbaşkanlığının RTE'ye altın tepsi içinde sunulmasını; burjuvazinin kendi anayasasına göre muhtar bile olamayacakken RTE'nin başbakan yapılmasını; seçimleri kaybettiği halde Kılıçdaroğlu'nun seçim sonuçlarına itiraz etmekten imtina ederek RTE'ye yol açmasını; yine “anayasaya aykırı” olduğu halde dokunulmazlıkların kaldırılmasına destek vermesini vb vb. doğru anlayabiliriz.
Evet tüm yetkilerin tek merkezde toplanmasına (liberaller, uzlaşmacılar, sosyal reformistler ve düşünmesini bilmeyen oportünistler buna “tek adam rejimi” diyorlar) karar verilmişti. İç savaşı kazanmak, Kürt ulusunun özgürlük savaşını kanla bastırmak, eli kulağında bir halk ayaklanmasını kan deryası içinde boğmak için başka yol yoktu tekelci sermaye sınıfı ve emperyalist güçler için. Birkaç yılı alan bir hazırlık sürecinden sonra şimdi yeni bir aşamaya geçmeye karar verdikleri anlaşılıyor.
Ömer Faruk Gergerlioğlu'nun vekilliğini düşüren fezleke hikayesi işte budur; önemi buradan geliyor. Faşist Devlet, partisinin son kongresinde fezlekenin arkasında faşist devletin olduğunu o bet sesiyle haykırırken doğruyu söylüyordu.
“Fezlekelerin önünde hukuk, arkasında adalet vardır. Yetmiyorsa bu sizlere, önünde millet, arkasında devlet olduğunu mutlaka göreceksiniz.” Hiç şüphe olmasın, durum tam da faşist Devlet'in söylediği gibidir, fezlekelerin arkasında “devlet var”. Ya devletin arkasında? Onun da arkasında egemenliğin gerçek sahipleri, tekelci sermaye sınıfı ve emperyalist güçler var. Fezleke olayı tüm bunların onayı ve planı dahilinde cereyan etmiştir.
Bu değerli ifşaattan sonra faşist Devlet Bahçeli, dinci faşist iktidarın, faşist devletle birlikte izleyecekleri yol haritasını açıklamış. “Parlamenter sisteme geri dönüş yoktur” ara başlığıyla verilen haber şöyle:
“MHP olarak 2023 ve takip eden on yılları kapsayan stratejik hedeflerimizin ilki, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'ne, Türk tipi başkanlık modeline sahip çıkmaktır. Buna karşılık, güçlendirilmiş parlamenter sistem teklifleri beyhudedir. Güçlendirilmiş parlamenter sistem kavramını ilk dile getiren, terörist Selahattin Demirtaş'tır. İçi boş, günü kurtarmaya dönük, taktik bir adımdır. Artık parlamenter sisteme geri dönüş yoktur. (Yeni anayasa çalışmaları) Önümüzdeki birkaç ay içinde hazırlıklarımız tamamlanacaktır. Ayrıca siyasi partiler kanunu değiştirilmelidir. TBMM iç tüzüğü yeni sistemle uyumlu hale getirilmelidir. Milletvekilliği dokunulmazlığı yeni baştan ele alınmalıdır.”
Bunların boş laflar olduğu düşünülmemelidir. Dinci faşizmin, hayata geçirmeyi başarıp başaramayacağından bağımsız olarak, devletiyle, tekelci sermaye sınıfı ve emperyalist güçlerle yaptığı plandır bu. Bu plana, yani yol haritasına göre, bir kere tekelci sermaye sınıfı ve emperyalist güçlerin yetkilerin kısmen de olsa faşist devlet kurumları arasında dağıtıldığı eski “parlamenter sisteme” geri dönmeyecekleri kesinleşmiş bulunuyor. Demek ki, tüm yetkilerin tek merkezde toplanmasına devam edilecek. Sermayenin giderek daha az elde toplanmasına uygun olan da budur; tüm yetkilerin tek merkezde toplanmasıdır. Burjuva egemenlik biçimi bunu gerektirir. Ve daha önemlisi, iç savaş tekelci sermaye sınıfını tüm yetkileri tek merkezde toplamayı hızlandırmaya zorluyor. Faşist Devlet'in acelesini böyle anlamak lazım.
Devam edelim. İkinci adım olarak, HDP'nin kapatılmasından sonra, siyasi partiler yasasını değiştirerek muhtemelen faşizmin üzerini örten asma yaprağı gibi bırakacakları parlamentoda kendilerini rahatsız edecek her türlü sesten kurtulmaya çalışacaklar. Şüphesiz, siyasi partiler yasasının değiştirilmesine seçim yasasının değiştirilmesi eşlik etmelidir; edecektir. Bunu, tedbir olarak, Meclis iç tüzüğünün ve dokunulmazlığın yeniden düzenlenmesi izleyecek. Tüm bunlarla yol düzenlendikten sonra yeni bir anayasa hazırlanacak ve Meclis'ten geçirilecek.
Bu arada, devrim güçlerinin her türlü açık alan faaliyetini ortadan kaldırmak için, Baro'lara yaptıkları gibi diğer meslek odalarını, dernekleri, kurumları ya tümüyle kapatacakları ya da tamamen etkisizleştirecekleri düzenlemeler yapacaklar; en başta sendikaların buna dahil olacağını söylemeye gerek yok.
Bunlar dinci faşizmin tekelci sermaye sınıfı ve emperyalist güçlerle birlikte çok daha kanlı bir faşist diktatörlüğe gidiş için oluşturdukları yol haritasıdır. Kurdukları planlar, moda deyimle söyleyelim, hayaller böyle.
Peki ya gerçekler? Gerçekler, ayak sesleri sokaktan gittikçe daha net gelen halk ayaklanması ve birleşik devrim. Faşist Devlet, faşist devletle, Koç'larla, Sabancı'larla, emperyalistlerle birlikte bu kez pilav yemeyeceğe benziyor.
Biden ABD’si ve Avrupa Birliği gibi emperyalistlerin “demokratikleşme” için dinci faşist iktidara baskı yapmasını bekleyen darkafalı liberallere, uzlaşmacılara, sosyal reformistlere son bir not olarak “AB, Biden yönetiminin tavsiyesiyle Türkiye'ye yaptırım planını askıya aldı” ya da “Almanya'dan Türkiye açıklaması: Güvenilir bir ortak” haberlerine bakmalarını öneriyoruz.
Ayrıca ele alınması gereken bu haberler emperyalistlere bakışta darkafalılığı aşmada yardımcı olur mu; bilemiyoruz. Bizimki de bir umut işte!