Lenin, politik özgürlüğün bir devrimle elde edilmesi temel anlayışından hiç bir koşulda bir milim sapmamış; politika ve taktiklerini oluştururken, acil görev olduğu gerçekliğini büyük bir hassaslıkla gözetmiştir.
Somut koşullar hangi imkanları tanıyorsa, onlarla kuşanıp, temel hedefine ulaşma savaşı vermiştir. Sadece bu savaşı vermekle yetinmemiş, her daim, özgürlük savaşının öncüsü olma iddiasını ve iradesini ortaya koymuştur. Onun için, “gerçekte sorun ya devrimci mücadele ya reformlar üzerine boş gevezeliktir.”
1909 Ocak ayında, yani devrimin yenildiği ve gericilik yıllarının başladığı dönemde, Lenin’in kendi anlatımıyla “parti için bir dağılma yılı, bir ideolojik politik çözülme yılı, bir çözümsüzlük yılı” olan 1908’in hemen ardından kaleme aldığı makalede Lenin, bir yandan geçmişe bir yandan ise an’a dair şu tespiti yapar.
“... mücadelenin yeni yöntemleri ve araçları içinde, yeni koşulları hesaba katmayı bilmek zorunda olan Parti’nin taktik çizgisi aynı kalıyor. Devrimci sosyal-demokrat taktiğin doğruluğu 1905-7 yıllarının kitle mücadelesi deneyimiyle doğrulanmıştır. Bu birinci kampanyanın sonucunda devrimin yenilgisi, görevlerin yanlışlığını, EN YAKIN HEDEFLERİN ‘ÜTOPİKLİĞİ’Nİ, araç ve yöntemlerin yanlışlığını değil, güçlerin yetersiz hazırlanmış olduğunu ve devrimci krizin derinlik ve boyutunun yetersiz olduğunu göstermiştir.” (c-4/16)
Görüldüğü üzere Lenin, devrimin yenilgisinin etkisiyle (ya da fırsat bilerek), politik özgürlüğün elde edilmesinin acil görev olarak belirlenmesini mahkum etmeye çalışanlara kesin bir dille karşı duruyor. Lenin bu değerlendirmesiyle sadece acil politik hedefin, şiarların ve taktiklerin doğruluğunu savunmuyor. Aynı zamanda, verili anda da taktik çizginin korunması gerektiğini söylüyor.
Mücadelenin yeni somut duruma uygun yöntem ve araçların da yardımıyla ama aynı taktik çizgi doğrultusunda, politik özgürlüğün elde edilmesinin acil görev olduğu anlayışıyla yürümesi gerektiğini, “Mevcut Durum Ve Partinin Görevleri Üzerine Bir Karar Taslağında” daha açıkça ifade edecektir.
“... 3- RSDİP’in devrim döneminde oluştuğu gibi sağlamlaştırılması; onun gerek otokrasiye ve gerici sınıflara, gerekse de burjuva liberalizmine karşı uzlaşmaz mücadele geleneklerinin korunması; devrimci marksizmden uzaklaşmaya RSDİP’in şiarlarının budanmasına... karşı mücadele” (c-4/24)
1908-11 yılları arasında hakim olan gericilik dönemine ilişkin toplu bir değerlendirmeyi ise, mart 1911’de kaleme aldığı “Tasfiyecilik Üzerine” makalesinde yapacaktır. Önce tasfiyecilerin dergisinde ortaya konan reformist programdan şu bölümü aktarır:
“...Günün görevi, daha iyi zamanları verimsizce beklemek değil, aksine Rus yaşamının başlamış olan bu yeni tarihsel döneminde, işçi sınıfının ‘devrim için’ değil, ‘devrim beklentisiyle’ değil, bilakis yaşamın tüm alanlarında kendi özel çıkarlarını ısrarla ve planlı bir şekilde korumak için; bu çok yönlü ve karmaşık çalışma içinde güçlerini toplamak ve eğitmek için; bu yolla genelde sosyalist bilinci eğitmek ve çoğaltmak için... ve düşmana göğüs germeyi(!) bilmek için örgütlenmesi gerektiği yönetici düşüncesinin geniş çevrelere kabul ettirilmesidir.” Ve bu aktarımdan sonra devam eder Lenin,
“... Bu tirad (ki bu tirad EMEP’inden, TKP’sine kadar tüm sosyal reformistlerin ve Kızıl Bayrak’tan Atılım’ına kadar tüm oportünistlerin de tiradıdır. Okur, bu tür çevrelerin güncel görev olarak önlerine koydukları “AKP-MHP faşizminin geriletilmesi” hedefini gözönünde bulundursun.)... tüm tasfiyeci yazılarının tüm ruhunu ve anlamını dile getirmektedir. Bu tirad en son ve en mükemmel reformizmdir... Solcu kadetler, partisiz sosyalistler, küçük burjuva demokratlar ve Marksist sayılmak isteyen kişiler arasındaki reformistler, işçilere şu programı vaaz ediyorlar: bekleyen meşruti yenilenmede düşmana göğüs gerebilmek için güç toplayın, kendinizi eğitin, öğrenin, basitçe kendi çıkarlarınızı savunun. Böyle bir program, işçi sınıfının 1908-11 yıllarındaki politik görevlerini, tıpkı ekonomistlerin bu görevi 1896-1901 yıllarında hadım ettikleri gibi hadım ediyor, kırpıyor, kısıtlıyor...” (c-4/98)
Evet o yıllarda devrimin yenilgisinin yarattığı koşulları bahane ederek, işçi sınıfının mücadelesini toplumsal-reformculuk çizgisine geriletmeye çalışanlar oldu. Bugün de, işçi sınıfının mücadelesini toplumsal-reformculuk düzeyine hapseden politikalarını farklı çıkarmak için devrimci durum ve iç-savaşın gerçekliğini 30 yıldır yadsıyıp duranlar, yarım ağızla telaffuz edenler var. Ama yüzyıldır reformistlerin anlamadıkları, anlamak istemedikleri hep şu oldu: Proleter devrimcilik adına savunduklarının, ister devrimci durum koşullarında ister devrimin yenilgisinin olduğu koşullarda olsun, proleter devrimcilik adına savunulabilir bir yanı hiç olmamıştır. 30 yıldır ortaya koydukları tirad, devrimci taktik adı altında Leninizmin çarpıtılması olmuş, Lenin’in deyimiyle, “katıksız reformizm” olmuştur.
1913’e gelindiğinde ise Lenin, “devlet rejiminin tamamen demokratikleştirilmesi” yani demokratik cumhuriyet ve “toprak ve arazinin köylülere devri” kabul edilemez, olsa olsa “propaganda konusu olabilir ama ajitasyon konusu olamaz.” diyen ve sadece “sekiz saatlik iş-günü” talebinin ajitasyon konusu yapılabileceğini söyleyen toplumsal-reformcularla şöyle dalga geçecektir;
“...İşte tasfiyecilerin taktiği... ‘tam demokratikleşme vs’... ‘toprağın köylülere devri’ dediği şey, ‘kitleler için aktüel görünmüyor ve işçi hareketinin gerekleri ve Rus yaşamının tüm seyri tarafından talep edilmiyor!!’ Bu görüşler ne kadar da eski ve Rus marksist pratiğinin tarihi, onu demokrasinin görevlerinden vazgeçen ‘Ekonomistlere karşı uzun süreli mücadelesini anımsayanlar için ne kadar tanış!...” (c-4/51)
İşte bu taktik, bugünün ortalama solunun taktiğidir. İstanbul seçimlerinde, proletaryayı İmamoğlu ve CHP’nin kuyruğuna takılmaya çağıran Kızılbayrak’ın, “bu takdire şayan(!)” taktiklerini açıklamak için söylediklerine bakın bir de:
“... ‘Çözüm devrimde kurtuluş sosyalizmde’ demek ve bununla kalmak, gerçekte bir şey söylememek anlamına gelir. Zira bunlar bizim devrimci stratejik şiarlarımızdır; onları PROPAGANDA ŞİARI olarak her yerde ve her zaman coşkuyla atabiliriz. Ama yalnız propaganda yapmış oluruz...”
Ve bu sözleri, itirafı da diyebiliriz, Lenin’in dalga geçtiği tasfiyecilerin bakışıyla karşılaştırın. Tarihsel bir iz düşümden başka bir şey yok. Kızılbayrak için de devrim ve sosyalizm, sadece propaganda meselesidir. Bir ajitasyon, bir eylem konusu değildir. Devrim ve sosyalizm, Kızılbayrak’a göre, kitleler için aktüel görünmüyor, işçi hareketinin gerekleri ve yaşamın tüm seyri tarafından talep edilmiyor! İşte size katıksız bir ekonomizm, kuyrukçuluk çizgisinin klasik bir örneği...
Lenin’de propaganda ve ajitasyon ayrılmaz iç içelik taşır. Ne Yapmalı’da anlatır bunu. Pratik, ajitasyon ve propaganda ortaya konulanın uygulanmasıdır sadece. Buna çeşitli vesilelerle değinecektir. Çünkü, sözde devrim iddiası olanlar, bunu, devrime dair şiarları, propagandaya havale ederek yaparlar. Devrimi, bildirilerin, tahlillerin satır aralarına hapsederler. Soyut bir olanak, bir süs olarak yayınlarında ve dillerinde tutarlar. Tıpkı Kızılbayrak’ın yaptığı gibi. Siz devrimi savunmuyorsunuz derseniz, “aha, çözüm devrimde diyoruz ya” derler. Pratiğini buna göre belirle derseniz, “yok, biz sadece propaganda yapıyoruz” derler. Ya da Fransız Komünist Partisi’nin 90’lı yıllara kadar, proletarya diktatörlüğü hedefini programında tutması gibi. Ama pratiğe ve ajitasyona gelince tık yok. Siz komünist değilsiniz derseniz, “olur mu ya, biz proletarya diktatörlüğünü savunuyoruz” diyorlardı. Gereğini yap deyince, “yok yanlış anladınız, biz onun sadece propagandasını yapıyoruz” diyorlardı. Fransız burjuvazisinin, FKP’ne tahammül etmesi de bundandı.
Kısacası, devrimci proletarya için, politik özgürlüğün bir devrimle acil olarak elde edilmesi hedefi, her zaman için geçerli olan propaganda, ajitasyon konusudur. Dolayısıyla, eylem konusudur. Koşullar, mücadele araç ve biçimlerini nasıl şekillendirirse şekillendirsin, bunu içermemeleri, bu hedefe yönelmemeleri düşünülemez.
1914 ve sonrasında, yani emperyalist savaşın başlamasıyla birlikte Lenin’in, kendi burjuva hükümetine karşı iç-savaş başlatma taktiğini izlediğini biliyoruz. Bu politika, sadece proletarya enternasyonalizminin en doğru hayata geçirilmesi gayesiyle oluşmamıştır. Bu politikanın belirlenmesinde, politik özgürlüğün kazanılması için iktidarın bir devrimle ele geçirilmesi, temel hedefi de belirleyici rol oynamıştır. Bu temel hedefle bağlantılı olarak oluşturulmuştur. Savaşın yaratacağı yıkımın, devrimci duruma yol açacağını ve bundan yararlanmak gerektiğini, o dönemde kaleme aldığı yazılarda ısrarla vurgular Lenin.
Dolayısıyla, 2. Enternasyonali ihanetle suçlaması, sadece yağmacı bir savaşta burjuvazinin yanında yer aldıkları için değildir. Aynı zamanda, doğan olanaklardan burjuvaziyi devirecek bir politika-taktikle yararlanmak istemedikleri içindir. Krizin harekete geçirdiği kitleleri, burjuvazinin peşine takmaya çalıştıkları içindir.
1914 ve sonrası, iktidar için yani politik özgürlüğün devrimle kazanılması için mücadelenin çok açıktan yürüdüğü yıllar olduğu için, 1905-7 dönemi gibi, bu dönemi anlatan tek bir alıntıyla yetinmek istiyoruz.
“...Kitle hareketinin yardımına devrimin net şiarlarıyla koşmak da proletaryanın görevi olacaktır... monarşinin yıkılması, cumhuriyetin kurulması, büyük toprak mülkiyetine el konması ve sekiz saatlik iş günü… Bunlar eskiden olduğu gibi, sosyal-demokrat proletaryanın şiarları, partimizin şiarları olacaktır. Ve BUNUNLA KOPMAZ BAĞ İÇİNDE PARTİMİZ, EYLEMİNDE, PROPAGANDASINDA ve AJİTASYONUNDA, işçi sınıfının bütün açıklamalarında AYRIM ÇİZGİSİNİ ÇEKMEK ve sosyalizmin görevlerini, burjuvazinin (Plehanov ve Kautsky’ninki de dahil) şovenizminin görevlerinin KARŞISINA KOYMAK için eskiden olduğu gibi, emperyalist savaşı iç-savaşa dönüştürme... şiarını atacaktır...” (c-5/163)
1890’lardan 1914’lere kadarki tüm dönemi yansıtan alıntılarla, Lenin’in yaklaşımını kesintisiz bir biçimde göstermiş olduk. Ki 1914 sonrası Ekim Devriminin öngünü olduğundan alıntılamaya dahi gerek duymadık.
Tüm bu dönem, 1890-1901 gericilik yıllarını, 1901-1905 devrimci yükseliş dönemini, 1905-1907 devrim yıllarını, 1908-1912 gericilik yıllarını, 1912-1914 devrimci yükseliş yıllarını ve 1914-1917 devrim dönemini ifade etmektedir. Yani, siyasal koşulların farklılaştığı üç ayrı dönemi; gericilik, yükseliş, devrim yıllarını kapsamaktadır. Ve sınıflar arası güç ilişkilerinin farklılaştığı bu üç ayrı dönem, bir kaç defa ama farklı toplumsal koşullarda oluşmuştur üstelik.
Ve tüm bu süreç boyunca, işçi sınıfının ve komünistlerin politik görevine yaklaşım konusunda iki ana çizgi olduğu görülmektedir. Biri Lenin ve Leninistler tarafından temsil edilen, politik özgürlüğün bir devrimle kazanılmasını acil görev olarak gören ve her şeyi buna tabi kılan çizgidir. Diğeri de, kimi zaman yenilgi dönemlerinin moral bozukluğunun, kimi zaman da devrimin tüm canlılığı ile egemenlerden ödün üzerine ödün koparabilmesinin ardına sığınarak ekonomik-politik talepler uğruna mücadeleyi öncelleyen, ilk, acil, günün görevi ilan eden çizgi, uzlaşmacı çizgidir. Lenin’in, Leninistlerin çizgisi, toplumsal gelişmeye devrimci ve bütünlüklü bakışı ifade eden devrim çizgisidir. Diğeri ise, gelişmeyi mekanik ve tedrici kavrayan, toplumsal-reformculuk çizgisidir.
Umut Çetiner