Yaşar Bulut, 1973 yılında Kars'ın Arpaçay ilçesinde doğdu. İlkokulu burada okuyan yoldaşımız, çok başarılı bir öğrenci olmasına ve doktor olmayı istemesine rağmen maddi imkansızlıklar yüzünden okuyamadı. Daha çocuk denecek yaşta İstanbul'a gitmek ve burada inşaatlarda çalışmak zorunda kaldı. Sonrasında tüm yaşamı boyunca onu bir an yalnız bırakmayan disiplinli olma özelliğini bu ilk işçilik zamanlarında kazandı.
Yaşar yoldaş, ilk gençlik yıllarında Kürt Halkının yükselen ulusal mücadelesinden etkilendi; bundan büyük bir coşku duydu. Yine de proletaryanın bir evladı olarak her zaman sınıf mücadelesinin önde olması gerektiğine inandı ve ulusal harekette bu yönde var olan eksikliği kısa sürede görüp bilince çıkardı.
İşyerinde tanıştığı bir Devrimci Emek okurunun davetiyle 1991 yılında Bursa’da yapılan bir işçi mitingine katılmıştı. Bu mitingde ilk defa Leninistlerle karşılaşmış ve onlarla yürümeye karar vermişti; ama henüz kafasında hiçbir şey yerli yerine oturmuş değildi. Bu mitingde faşistler, Devrimci Emek özel sayısını dağıtan yoldaşlara saldırınca, Leninistler, saldırıya anında karşılık veriyorlar ve onbinlerce insan arasından bu saldırıyı yapanı bizzat bularak cezalandırıyorlar. Bu tavır, Yaşar yoldaşı çok etkiliyor. Gerçek bir "kemikkıran parti" ile karşılaştığını o anda anlıyor. Onun aradığı da tam da budur! Hızlı bir tanıma ve öğrenme sürecine giriyor. Bir yandan büyük bir merakla okuyor, bir yandan da sürekli sorular sorarak kafasındaki sorulara cevap arıyor. Yeni tanıştığı yoldaşları onun sorduğu her soruyu sabırla dinliyor ve ihtiyacı olan cevapları eksiksiz veriyorlar. Daha o zamanki bilinci ve sınıfsal sezgileriyle Kürt Halkının gerçek kurtuluşunun ulusal mücadeleden değil sınıfsal mücadeleden geçtiğini görüyor, kavrıyor. Ezilen ulus milliyetçiliği de dahil olmak üzere her türlü milliyetçiliğe karşı çıkıyor. Bu nedenle aile çevresi tarafından eleştiriliyor ve adeta aforoz ediliyor. Ulusal Hareket çevresi tarafından "Kürtlüğünü inkar etmek"le suçlanıyor. O, bu suçlamalara karşı "Ben Kürt Halkının gerçek kurtuluşunu, Kürdistan topraklarında sosyalizmi görmek istiyorum. Bu ise sadece sınıfsal mücadele temelinde mümkündür" cevabı veriyor.
Yaşar yoldaş, artık bir Leninisttir. Paşabahçe Fabrikası’nda işçilerin eylemi sırasında gözaltına alınır. 12 gün boyunca şubede kalır; açlık grevi yapar; devrimci marşlar söyleyerek gözaltındakilere moral verir. O, inatçı bir yoldaştır. Sık sık, "ben de Kürt inadı var" der. Doğru bildiğini herkese karşı sonuna kadar savunur; doğrularından asla geri adım atmaz. Aynı zamanda yaşamayı tutkuyla seven, çocuksu yanını hiç kaybetmeyen bir yoldaştır. Çocukları da çok sever; sürekli "ben eğer komünist toplumda yaşasaydım kesinlikle çocuk bakıcısı olurdum" derdi.
Leninist saflara ilk adım attığında hep askeri alanda görev almayı istemiş olan yoldaşımız, nihayetinde bu isteğine kavuşur. O yıllarda kurulan Leninist Gerilla Birlikleri'nin ilk işçi savaşçılarından biri olur. 25 Ağustos'ta devrimci bir kamulaştırma eyleminde çıkan çatışmada yaralı olarak yakalanır.
Yaşar (Agit) yoldaş, vücudunda tam 14 mermi olduğu halde hastaneye 3 saat geç götürülüyor. Yaralı haldeyken dövülüyor; işkencelere maruz kalıyor; ama ağzından sloganlar dışında hiçbir şey duyulmuyor. Hastane'de yoğun bakıma alınıyor; yoğun bakımdan çıkar çıkmaz Agit yoldaşı sorguya alıyorlar. Sorguda kafasına silah dayıyorlar; sırları vermesini istiyorlar. Artık Kürt inadının yanına sınıf bilinci almış komünist bir işçinin inadı da eklenmiştir. Tüm sorulara parti sloganları atarak karşılık veriyor.
27 Ağustos'ta şubede polis tarafından katlediliyor. Her zaman "Parti’nin devrim yolunda ölümsüzleşen ilk gerillası ben olacağım" diyen Agit yoldaşımız bu hedefine ulaşıyor. Yoldaşlarına devrime adanmış yaşamı ve mücadelesi, bir de okuduğu ve çok etkilendiği Çernişevski'nin Nasıl Yapmalı kitabından aktardığı şu sözler miras kalıyor: "Qui vivra verra/ Et çaira, et çaira" ("Yaşayanlar görecek/ işler yürüyecek, işler yürüyecek").