Vitrinde “İşsizliğe Çözüm”, Mutfakta “İşçi Kıyımı”
Berat Albayrak’ın açıkladığı Yeni Ekonomik Programının (YEP) ardından Cumhurbaşkanı Yardımcısı, 24 Ekim'de TBMM Plan ve Bütçe Komisyonundaki konuşmasında hükümetin “Çalışma hayatını daha da güvencesiz hale getirecek” hedeflerini “İşsizliğe çare” kılıfıyla açıkladı. Bu program 2010'da Ulusal İstihdam Stratejisi'nde de vardı.
TİSK (Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu) Yönetim Kurulu Başkanı, 29 Ekim’de istedikleri “esnek çalışma” nın tam bir “kuralsızlık” olduğunu bir güzel anlattı.
Patronlar sendikası (TİSK) ne istiyor?
1-Deneme süresinin 12 aya çıkarılması: İşçi her an atılma kaygısıyla çalışacak. Patron 1 yıl sonra attığı işçiye bile tazminat ödemeyecek. Şu anda zaten 11,5 milyon çalışanın sadece yüzde 30’u kıdem tazminatı alabiliyor. Yani patronlar güvenceli çalışan işçi istemiyor.
2-Belirli süreli iş sözleşmelerinin yaygınlaştırılması: Sözleşmelerin 24 aya kadar bir kriter olmadan sınırlandırılması, geçici işçiliğin yaygınlaşması, “sözleşme bitti” diye patronun işçiyi kolayca işten çıkarabilmesi.
3-Denkleştirme süresinin en az 4 aya uzatılması, işçinin onayı koşulunun kaldırılması: Patronların fazla mesai ödemeden çalışma süresini artırması. Kriz dönemlerini durma bahanesi olarak kullanıp sonra daha yoğun, ücretsiz çalışmayı dayatması. Yasa dışı uyguladığı ücretsiz izinleri meşru hale getirmesi.
4-Özel istihdam bürolarıyla önü açılan kiralık işçiliğe dair tüm sınırlamaların ve kuralların (iş kolu ve süre) kaldırılması.
5-Kısa çalışma ödeneği (teşvik) süresinin en az 6 aya çıkarılması.
Patronlara kıyak üstüne kıyak!
Kıyak 1-İşsizlik Fonunu Patronlar Kullanıyor.
2018 yılında patronlar İşsizlik Fonu’na yaptığı katkıdan daha çok teşvik aldılar. 2018’de fona 9,2 milyar TL işveren primi ödediler ama 12,5 milyar TL'yi geri aldılar. Yani, ceplerinden çıkıyormuş gibi yapıp bizim cebimizden eklenip yeniden patronun cebine döndü.
Fon kaynağı nasıl oluşuyor? Her işçi için ortalama 100 tl işsizlik fonuna kesiliyor. Bunun 50'si patrondan, 25'i devletten, 25'i işçiden. İşçi bu fondan ancak koşulları yerine gelirse işsiz kaldığında faydalanıyor.
Peki patronlar nasıl kullanıyor?
İlk işe aldığı işçinin, 3 ay boyunca net asgari ücret, prim ve gelir vergisi “İŞKUR” aracılığıyla işsizlik fonundan ödeniyor. 3 aydan sonra 9 ay boyunca da prim ve gelir vergisi desteği devam ediyor. Patronlar, eski işçileri kolayca çıkarıp her seferinde yeni işçi alarak bizim cebimizden bizi işsiz bırakıp, masrafsız çalıştırıyorlar.
Hesaplara göre, fon giderlerinin yüzde 30,3’ü işsizlik maaşı ödemelerine, %48'i işveren teşviklerine, kalanı da 301 madencinin katili SOMA holding gibi çeşitli şirketlere destek ve kurtarmalarda kullanılmış.
Kıyak 2-Teşvikler:
Maliye Bakanı şöyle diyor: “2020 yılında patronlara vergi kolaylıkları ve istisnalar dışında 44.4 milyar TL doğrudan teşvik verilecek. Ayrıca 25.2 milyar TL de sosyal güvenlik prim desteği adı altında kaynak aktarılacak. Üç kamu bankamızla (devlet bankaları) istihdam odaklı (işçi başına kredi) kredi paketini devreye alıyoruz. Bankaların, istihdam yoğun sektörlerde özellikle iki yıl anapara ödemesiz, beş yıla kadar vade içinde, düşük maliyetli, ancak uzun vadeli işletme kredisi kullandırmasını sağlayacağız.”
Kıyak 3-Vergi afları:
Krizde olduğunu ve hazinenin boşaldığını söyleyip asgari ücret pazarlığında “batıyoruz” diye bağıranlar bir de vergi verecek değiller ya!
2020’de toplam vergi gelirlerinin % 67’si dolaylı vergilerden alınacak. Bunlar, gelir durumuna bakmaksızın herkesten eşit olarak alınan KDV, ÖTV gibi tüketim vergileri, damga ve harç vergileri vb. % 33’ünü ise doğrudan vergiler yani, kazanç üzerinden alınan vergiler oluşturacak.
2019 bütçesi de gelirin çoğunu KDV ve ÖTV'den karşılamayı planlamıştı. Aşırı pahalılıkla alım gücü düşen halk, beklenenden daha az alışveriş yapmıştı. Bütçe çıkışmayınca temel tüketim ürünlerine %50'leri bulan zamlar yapıldı diyor raporlar. Bizler pazarda bunun daha fazla olduğunu biliyoruz. Aynı durum 2020 yılı için de geçerli.
Kesinti yoluyla alınan gelir vergilerinin çok büyük bir kısmını ücretler üzerinden kesilen vergiler oluşturuyor. Çalışanlar ve emekliler olarak ücretlerimizin %21'ini daha elimize geçmeden gelir vergisi olarak ödüyoruz bir de üstüne KDV ve ÖTV adıyla herşeye yeniden vergi ödüyoruz.
Şirketler ise pek çok yolla vergilerinin büyük kısmını kaçırıyor ya da vergi affını bekliyorlar. Eylül ayının raporlarına göre 1 milyon TL üzeri vergi borcu olan şirket sayısı 47 bin. Listedeki en zengin 100'ünün borcu 44,3 milyar lira. Yani 80 milyarın üzerinde süresi geçmiş vergi bir türlü “toplanamıyor!” Vergi borçları silinen Sabancıları, Cengiz Holdingleri, Ağaoğlularını, futbol takımlarını ve diğerlerini saymıyoruz bile.
Bugüne kadar bir işçi arkadaşımızın devlete bir kuruş borcunun silindiğini, bir ay vergisinin kesilmediğini görmedik! Bir öğrencinin Kredi Yurtlar Kurumu ödemesinin affedildiğini de! Devletin bir işçinin ihtiyaç ya da konut kredisini üstlendiğini de! Hangimizin kredi kartı borcu için 2 yıl geri ödemesiz kredi verdi “devlet” bankalarımız?
Kıyak 4-Ekstra kurtarma yolları:
81 bin maaş mı dediniz? Bir de “Varlık Fonu'na” bakın!
Türkiye Varlık Fonu (TVF) ne mi? Yönetim kurulu başkanı Cumhurbaşkanı, başkanvekili ise Maliye Bakanı! Bunlara “kısaca bal tutan parmak” diyebiliriz. Özellikle inşaat ve enerji sektöründeki borçlu şirketleri kurtarmak için kurulmuş. Yasa şöyle diyor, “Kamuya karşı yükümlülüğünü yerine getirmeyen bazı şirketlerin bütçesini rahatlatmak”. Örneğin; İstanbul Finans Merkezi inşaatını “bitiremeyen” Ağaoğlu, YDA ve İntaş’ın inşaat maliyetleri dahil olmak üzere tüm ihalesi 1,67 milyar TL karşılığında TVF tarafından devralınmış.
TVF kamu kuruluşu değil ama başında kamu görevlileri var ve hazineden milyarlarca lira kaynak aktarılabiliyor. Kamu kuruluşu olmadığı için de denetlenemiyor. TVF'nin toplam büyüklüğünün 30 milyar dolar civarında olduğu tahmin ediliyor. TVF kamudan özelleştirilmiş onlarca büyük şirketin sahibi ya da büyük hissedarı.
Çalışanlara yük üstüne yük!
Türkiye’de çalışabilir durumdaki her yüz kişiden 54’ü işsiz. Çalışmak isteyenlerin sayısı her yıl ortalama 800 bin artarken, son bir yıl içinde bu sayı sadece 137 bin kişi artmış. İşkur'a başvurular hızla düşüyor ve daha önemlisi çalışma umudu her geçen gün azalıyor. Son bir senede 1 milyon 796 kişi işsiz kaldı. İşsiz kalmak ya da kayıtsız, kuralsız çalışmak geçici değil kalıcı bir sorun. Patronlar için ise yeni bir kar alanı, işçilere daha çok baskı aracı, kuralsız çalışma dayatması haline dönüşüyor. Biz hızla yoksullaşırken patronların tek sorunu “üretilen malların” satışlarının düşmesi!
2020 YEP'inde yeni zamlar, vergi artışları ve borçlanma var! Zamlar ve olası vergi artışlarının asıl nedenlerinden birisi de, başta enerji ve inşaat alanında olmak üzere, çeşitli alanlarda batmak üzere olan şirketleri kurtarmak! Kamu Özel İşbirliği ile yapılan “müşteri garantili” köprü, otoyol, şehir hastaneleri ve havalimanları için patronlara verilen miktar 2020 bütçesinde 3 kat artarak 18.9 milyar TL’ye çıkmış.
2020’de vergi gelirleri bir önceki yıla göre ortalama %20 artacak! Yani, asgari ücrete zam bekleyenler vergi ödemelerinden % 20 daha çekildiğini görecekler. YEP planında gelir vergisinde yüzde 11,1, ÖTV'de yüzde 20,6 artış da var.
2020 bütçe tasarısında yer alan bütçe ödenekleri içinde en fazla pay 468 milyar TL, % 43 ile Hazine ve Maliye Bakanlığı'na ayrılmış. Savunma ve güvenlik harcamaları örtülü ödenekler, savunma sanayii gibi kalemler hariç 2019’da 111 milyar TL iken, 141.1 milyar TL’ye çıkarılmış.
Madem Patronlara kıyak geçecek bu kadar çok para var, öyleyse işsizliğe kesin çözüm için;
Biz işçiler ne istiyoruz?
-Asgari ücretin insanca yaşanacak bir seviyede olması.
-Dolaylı vergilerin (ÖTV-KDV vb) kaldırılması.
-İşçi ücretlerinden hiçbir kesinti yapılmaması.
-İşsizlik fonunun işçiler tarafından kullanılması ve denetlenmesi.
-Çalışma süresinin haftalık 35 saat ve 5 gün olması. Her işçinin yılda 30 gün senelik izin kullanması.
-İşten atılmaların ve taşeron/kiralık işçi çalışmasnın yasaklanması.
-İşçi sağlığı ve iş güvenliğinin işçilerin belirleyeceği kurumlar tarafından sağlanması ve yürütülmesi.
- İşçilerin örgütlenmesinin önündeki tüm yasakların kaldırılması. Patron sendikacılığına ve sendikal bürokrasiye son verilmesi. İşçi sınıfından yana etkili bir mücadele yürütülmesi. İşçilerin bağımsız sınıf örgütleri olan Komite ve Konseylerde örgütlenmesi.
#KonseyHerYere
#KonseyHerYerde
İşçi Temsilcileri Konseyi Hazırlık Komitesi