Önce en son gelişmeden başlayalım: ABD Başkanı Donald Trump, ABD Kongresi'nde onanan, "Hong Kong İnsan Hakları ve Demokrasi Yasası" adlı yasa tasarısını 28 Kasım tarihinde imzaladı.
Hong Kong'taki protestoculara destek veren yasa tasarısına göre, Washington, "Hong Kong'taki insan hakları ihlallerinden sorumlu olan" Çinli yetkililere yaptırım uygulayabilecek. Ayrıca ABD Dışişleri Bakanlığı, yıllık raporlarında Çin'in güvence verdiği Hong Kong'un özerklik haklarına riayet edip etmediğini inceleyebilecek. Yasa tasarısı ile ABD'den Hong Kong'a güvenlik güçlerinin kullanması için yapılan gözyaşartıcı gaz, plastik mermi, TOMA, kelepçe gibi malzemelerin ihracatı da yasaklanmış oldu.
Yasa Tasarısı'nın imzalanmasına tepkiler birbiri ardına geldi. Hong Kong yönetimi, ABD Yasası'nı " tamamen gereksiz ve yersiz" olarak tanımladı. Hong Kong Özel Yönetim Bölgesi Başbakanı Carrie Lam, bu yasaya şiddetle karşı çıktıklarını söyleyerek, bunun Hong Kong'un iç işlerine karışması olduğunu belirtti.
Çin Dışişleri Bakanlığı ise, Washington'un bu adımını Çin'in iç işlerine ciddi bir müdahale olarak gördüklerini açıkladı. Sözcü, "ABD tarafı olguları görmezden geliyor, siyahı beyaza çeviriyor ve bariz bir şekilde yakıp yıkan, masum kent sakinlerine zarar veren, hukuk devletini çiğneyen ve sosyal düzeni tehlikeye sokan, şiddete başvuran suçluları cesaretlendiriyor" dedi.
Trump'ın yasayı bu tarihte imzalaması tesadüf olmasa gerek. Zira Hong Kong'ta halk, 24 Kasım'da yerel seçimler için sandık başına gitti. Katılım yüksek oldu ve Çin yanlısı Carrie Lam seçimleri kaybetti. 18 yerel meclisin 17'sini karşıtlar kazandı. Carrie Lam, "hükümetinin sonuçlara saygı duyduğunu” açıkladı ve “mevcut duruma karşı halkın hoşnutsuzluğunu ortaya koyduğunu” söyledi. ABD başkanı Trump, 3-4 Aralık'ta Londra'da yapılacak olan NATO toplantısına gitmeden önce, Çin-Rusya blokuna kendince gözdağı vermek istedi. Hong Kong'u karıştırarak Çin'i uluslararası alanda sıkıştıracaklarını düşünen aklıevveller, uzunca bir süredir buradaki gösterileri hem finanse ediyorlar hem de kışkırtıyorlar. Bolivya ve Venezuela'daki kışkırtma ve darbe girişimlerinin arkasında kimler, hangi kuruluşlar varsa Hong Kong'taki olayların arkasında da onlar var buna şüphe yok. 3.Dünya Savaşı'nın cephe savaşları bu şekilde veriliyor.
Hatırlanacaktır Hong Kong'taki protestolar, bu yılın Haziran ayında suçluların Çin'e iade edilmesi yasa tasarısının kabul edilmesi üzerine başlamıştı. Tasarı 23 Ekim'de geri çekilmesine rağmen olaylar durulmamış ve ellerinde Britanya İmparatorluğu ve ABD bayrağı olan göstericiler adeta terör estirmişlerdi. Gösteriler karşısında Çin en başından uyarmıştı: "Durumu yanlış okumayın ve sessizliğimizi zayıflık olarak yorumlamayın" diye... En son, 22 Temmuz'da Pekin yanlısı göstericiler sokağa çıkmış ve ABD ve İngiltere yanlısı göstericilere demir çubuklarla saldırmışlardı. Hong Kong'taki durum, soyut "özgürlük", "demokrasi" söylemlerinin "boş kalan kubbede bir hoş seda" olduğunu tüm dünyaya göstermişti. Gelişmeleri doğru okumayanlar Hong Kong'taki gösterilerin "ilerici" olduğuna yemin billah edebilir; "Çin emperyalizmi"ni gelişmelerden sorumlu tutabilirlerdi. Tıpkı Tiananmen Meydanı'nda 1989'da yaşanan olaylarda olduğu gibi... Oysa yaşananların Çin'in "emperyalist" vb olmasıyla alakası yoktu. Emperyalist-kapitalist sistemin sosyalizmin tüm dünyada yaşadığı geri düşüşü fırsat bilerek emperyalist tam ilhak politikasını hayata geçirmesi sözkonusu idi.
Bugün Hong Kong'ta olup bitenleri anlamak için de, emperyalist-kapitalist sistemin içinde bulunduğu sıçramalı çöküş sürecini yani Yeni Evre'yi doğru kavramak gerekiyor. Buradan bakılınca her şey çok daha açık ve net görülüyor.