ABD, covid-19 pandemisi ile daha da şiddetlenen tarihi, yıkıcı bir ekonomik kriz içerisinde. İşgücü İstatistik Bürosu, 21 Mayıs'ta resmi işsizlik oranını %14.7 olarak duyururken, aynı gün sermaye sınıfının sesi olan Fortune dergisi, ABD'nin gerçek işsizlik oranının %22.4 olduğunu söyledi.
Bu ABD'nin 1930 Büyük Bunalımından bugüne en yüksek işsizlik oranı. 21 Mayıs itibarıyla 38 milyon 600 bin kişi işsizlik ödeneği için başvurdu. Bu neredeyse 21 ülkenin toplam nüfusundan daha fazla... Hawai'de, Michigan'da ve Nevada'da işçilerin 1/4'ü işsiz. Ve bu istatistikler, çoğunluğunu kayda geçmemiş göçmen işçilerin oluşturduğu tahmini 2 milyon tutuklu işçiyi içermiyor.
Kapitalistler bu rakamları sınıflarına olan ekonomik zararı değerlendirmek ve karlarını güvence altına almak için kullanıyorlar.
Komünistler bu rakamlara bunlar biz olduğumuz, bizim ailemiz arkadaşlarımız olduğu için, artık yiyecek için araba hatları boyunca 6 millik yolu bekleyenler, işini kaybettikleri için sağlık sigortalarını katbettiklerinde bir doktordan acil bakım almaya çalışanlar, kirasını ödeyemediği için kapı önüne konmaktan kaçmaya çalışanlar olduğu için bakarlar.
Komünistler bu rakamlara işlerini kaybeden çoğu insanın zaten düşük ücretli oldukları, çünkü 18 ile 64 yaş arası işçilerin neredeyse yarısı düşük ücretli işlerde istihdam edildikleri ve yıllık ortalama 18 bin dolar ücret aldıkları gizli gerçeğini bildikleri için bakarlar.
Ulusal olarak ezilen düşük ücretli işçiler, yerli, siyahi, latin, Asya-Pasifik adalılar, her zaman daha da az, yoksul beyazlardan bile daha yoksul, bazıları iki kat daha düşük ücret alırlar. Irkçılık, çoğunluğu siyahi, latin ya da Asyalı olan ABD'li müslümanların 1/3'ünün yoksulluk sınırı altında yaşadığı gerçeğinde o çirkin başını yeniden uzatır.
23 milyonluk düşük ücretli işçilerin 2/3'ü kadındır. Kadınlara genelde beyaz erkek işçilerden %15 daha az ödeme yapılır ve bu fark siyahi-melez kadınlar için daha büyüktür.
İşgücü İstatistik Bürosu'na göre, 2019'da engelli insanların sadece %19'u istihdam edilmiştir.
Komünistler bu gerçeklere bakar ve kimin acı çektiğini bilirler; ailemize, arkadaşlarımıza ve iş arkadaşlarımıza bakar ve kimlerin militanca örgütlendiğini biliriz.
(...)İnsanların hayatları için savaşması bir metafor değildir(...) Milyonlarca insan şimdi Komünist Manifesto'da söylendiği gibi, "zincirlerinden başka kaybedecek bir şeyleri yok" durumundadır...
Şimdi en önemli şey, yüzyıllar boyunca ABD sömürgeciliğine, köleciliğine ve kapitalizmine karşı savaşanların bize bıraktıkları mücadele derslerini hatırlamaktır.
İlki ve en önemlisi, her birimizin savaşının hepimizin savaşı olduğunu gösteren sempati,birlik ve güç tesisi için gerekli olan dayanışmadır. Beyaz üstünlüğüne karşı mücadele bu dayanışmanın merkezinde yeralıyor.
Bizden önceki savaşçıların bize bıraktıkları bir diğer ders, bizi ezenlerin bize sundukları dünya için değil bizim hayal ettiğimiz dünya için mücadele etmektir. Şimdi bizi hayalini kurduğumuz dünyaya yakınlaştıracak olan istemleri ileri sürme zamanı.
Diyoruz ki: Yiyecek bir haktır! İş bir haktır! Yaşamak için gerekenden fazla garanti edilmiş bir ücret/ gelir haktır! Sağlık bakımı bir haktır! Irkçılıktan ve her türlü baskıdan kurtulmak bir haktır! Hapishane ve gözaltı merkezlerinden, sınırdışı edilmekten kurtulmak bir haktır!..
Bu ekonomik pandemi krizi sırasında her gün en çok ezilenler mücadeleye öncülük ediyorlar. Ve her gün onlar bize Siyahi özgürlük savaşçısı Friedrick Douglass'ın eski dersini tekrar öğretiyorlar: "Mücadele olmadan gelişme olmaz".
Nerede olursak olalım bu karşıkoyuşa uygun davranmak için ileri atılalım. Dayanışma daima...