Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı tarafından açıklanan İnsani Gelişme Endeksi’nde Türkiye, 189 ülke içerisinde 64. sırada yer alıyor. Toplam 16 milyon 831 bin 210 kişi, aldığı sosyal yardımlarla ayakta durabiliyor.
Yaşlı ve engelli aylığı alanların sayısı 1,4 milyon. Evde bakım desteğinden yararlananların sayısı 513 bin 276’ya yükseldi.
Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı tarafından verilen tüm sosyal yardımlardan yararlanan hane sayısı 3,1 milyondu. 2018’de 3,4 milyon oldu. Yeterli geliri olmadığı için Genel Sağlık Sigortası (GSS) primleri devlet tarafından karşılananların sayısı da 6,6 milyondan 6,9 milyona yükseldi. Muhtaç aylığı (yetim ve engelliler) alanların sayısı 3 bin 734’ten 4 bin 869’a, imaret hizmetlerinden yararlananların sayısı 20 bin 315’ten 84 bin 280’e, MEB’den burs (ilk ve ortaöğretimdeki muhtaç öğrenciler) alanların sayısı 259 bin 481’den 1,5 milyona, Yurt-Kur’dan burs (yükseköğretimdeki muhtaç öğrenciler) alanların sayısı 531 bin 208’den, 557 bin 475’e çıktı. TKİ-TTK’den aldığı kömür yardımları ile ısınabilen hanelerin sayısı ise 2 milyon 65 bin.
Sadece 2018 yılında belediyelerin toplam 4,8 milyar lira yardım yaptığı belirtildi. 2018’de tüm yardımların tutarı toplam 38 milyar 253 milyon 405 bin lira oldu.
Muhtaç kalmamızı istiyorlar. Dizlerimizin üzerine çökmemizi, bedenimizi öne doğru olabildiğince uzatmamızı, başımızı dizlerimize yapışana kadar yere indirmemizi ve avuçlarımızı olabildiğince açıp "Allah rızası için" diyerek dilenmemizi istiyorlar. Az önce size yaptığım bu tarifi İstanbul Edirnekapı metrobüs çıkışında görmüştüm. İlk gördüğüm an peşimden gelen insan selinin ortasında çakılmış ve "aman tanrım" demiştim. Bir insan başka insanların önünde diz çökmüş ve emek sömürü çarkında iliği kurutulan işçilerin cebindeki son paralarını istiyordu.
Bir insanın insanlıktan çıktığı andı bu an. Onur gibi ahlaki kuralları olmadan vücudunu olabildiğince kıvrak bir şekilde eğmek için, ne kadar aç kalmak ve çaresiz olmak gerekirdi ki? Tüylerim diken diken yanından geçtiğim o sessiz ve ağır akan zamanın içinde kimileri 1 lira fırlatıyordu adamın önüne, kimisi hızla geçiyordu. Kimse o dilenciye: "başını kaldır böyle dilenme" demiyordu, ben de bir şey dememiştim zaten. Sadece izlemiş ve “asla onurumu kaybetmeyeceğim” demiştim. Söylendiği kadar kolay yaşanmıyor elbette, fakat ne için yaşadığımızı unutmamak ve yaşamın insana bir kez uğradığını bilerek bunun sorumluluğu ile hareket etmeliyiz.
Öyle bir yaşamalı ki en başa dönülüp yeniden sorulsa yine aynı şekilde yaşamak isteyebilmeliydi. Bir devrimci asla geçmişinden pişmanlık duymaz, hatalarını eksiklerini görür dersler çıkartır ve daima ileri yürür. Körleşmiş gözlere yol, duymaz kulaklara ezgiler mırıldanırdı. Devrimin ezgilerini. Bazen dost ve düşman duysun diye bangır bangır, bazen sadece dostlar duysun diye fısıltıyla ama her daim geleceği taşırdı onlara.
İnsanlığın onuru ile oynuyor kapitalist sistem. Muhtaç bırakıyor, işsizlik kırbacıyla uysal köleleri haline getiriyor milyonları ta ki ilk isyana değin. İşçi sınıfının ürettikleri üzerinden zenginliğine zenginlik katanlar, yoksulluğun, yoksunluğun pençesinde kıvranan işçilere tıpkı bir karınca yuvasına bakar gibi bakıyorlar. Ne kadarını ayaklar altında ezsen de çoklardı nasılsa...
Canından bezenler, borç içinde yüzenler, mutsuzlar, umutsuzlar bize bakın, söylediklerimize ve birlikte yapabileceklerimize. İş yerinden maaşını alamıyor musun ulaş bize birlikte üstesinden gelelim. Kadın olmanın zorluklarını mı yaşıyorsun yanı başındayız işte. Seni yaşamdan kovanlara meydan oku. Başını dik tut, isyanın seni değil kapitalistleri yaksın, kül etsin. Madem bir kez yaşanacak bir ömür var o halde onu buruşturup bir kenara atma, öfkeni kuşan ve aramıza katıl!
Bir Mücadele Birliği Okuru