< Trelleborg İçin Düştük Yollara

 

Geçtiğimiz Cumartesi günü (11 Ocak) için işçiler ve öğrencilerle birlikte Gebze'de grevde olan Trelleborg işçilerini ziyaret etmek üzerine plan yapmıştık. İçimizden yalnızca bir kişi daha önce uğramıştı yanlarına. Sabah erken saatlerde yollara düştük. İlk önce İstanbul'un Avrupa Yakasından yola çıkan ve Kocaeli'de sonlanan Marmaray'la başladı yolculuk. Bir saati geçkin bir sürede Gebze'ye varmıştık.

Niyetimiz başta Plastikçiler Organize Sanayindeki fabrikayı bulmaktı ve ona göre yol tarifi almıştık. İlk önce Gebze merkeze gitmemiz gerekecekti. Sorduk, soruşturduk, olan tek Kentkart'a para yükledik ve bir otobüse bindik. Gebze merkeze geldiğimizde daha önce Darıca'da başka bir greve gittiğimizde konuştuğumuz bir sendika görevlisinin verdiği bilgiler aklımıza geldi. Trelleborg işçilerinin bir kısmı Gebze merkezdeki ofisin önünde de bekliyorlardı. Cumartesi günü ofis boş olacağından ilk önce orada olup olmadıklarından emin olamadık. Sonra da "Ne kaybederiz ki?" dedik ve ilk tarifi aldığımız arkadaşa sorduk. "Şurada in, şu durağı bul, şu yoldan geç, dümdüz yürü, zaten karşına grev çadırı çıkar." Gebze merkezde, trafiğin yoğun olduğu bir yerde indik ve başladık yürümeye. Yürüdük, yürüdük... Ve nihayetinde gerçekten dümdüz yürüdüğümüz yolda karşımıza çıktı Petrol-İş bayraklı derme-çatma grev çadırı.

Çadırın içinde yakılan sobanın etrafına dizildik, başladık konuşmaya. Toplu sözleşmenin hemen öncesinde alınan grev kararından, tüm fabrikanın sendikalı oluşundan, işçilerin 7/24 fabrika ve ofis önünden ayrılmadığından bahsetti işçiler. Aynı zamanda 9-10 yaşlarında bir misafirleri daha vardı, bir işçinin çocuğu olduğunu öğrendik. Hafta sonu demeyip gelmiş babasının çadırına. Sürekli yüzü gülüyor, sohbet ediyor. Belki de ilerde kendi başına geleceklerin çözümünü şimdiden öğreniyor.

İkram edilen çayları da içtikten sonra yine bir tarifle çıkıyoruz çadırdan. Bu sefer fabrikaya gitmek üzere yola düşüyoruz. Bir hesap yapıyoruz, “şu kadar kişi 3,2 liradan şu kadar yapar”. Otobüse bineceğimiz yere bakıyoruz kalan son şarjımızla. Uzak görünüyor biraz, ama “parasız kalmaktan iyidir” diyoruz ve yürümeye başlıyoruz.

Yaklaşık 20 dakika kadar yürüdük, sorduk, soruşturduk, olan tek Kentkart'a tekrar para yükledik ve bir otobüs bulduk. “Yarım saat sonra kalkar bu araç” denildiği için bir çay molası verdik. Zamanı yaklaşınca bindik otobüse. Plastikçiler Sanayi içinde bir yerde bu fabrika, ama kimse duymamış. Sanayinin içine girdi otobüs. Şoföre tekrar sorduk, “grevde işçiler varmış” “Plastikçiler sanayinde, Trelleborg adında bir fabrikada”.

Otobüsten inene kadar otobüstekiler bizi yanlış yerde olduğumuza ikna etmeye çalıştı, “emin misiniz”, “yanlış sanayi olmasın”, “o kadar gelir gideriz hiç grevi duymadık”, “burası çok büyük kaybolursunuz”... Sanayiden çıkmaya yakın uyardı şoför bizi tekrar. Dışında kalmaktansa içinde kaybolmak yeğdir dedik ve indik otobüsten. Tekrar baktık konuma, yürüyelim dedik. Sokağı bitirmeden bir müzik sesi duyduk. Ooh dedik, başladık yürümeye, yaklaşınca da sloganla girdik yanlarına. Fabrikanın önünde iki çadır kurulmuş, biri dinlenme-çay içme çadırı, diğeri sigara içme-yemek yeme çadırı.

İşçiler ilk önce bize yemek yedirmek için ısrar ediyor. Sendikanın getirdiği kumanyalardan yiyoruz. Sonrasında da çadırdan dışarı çıkıyoruz; kimi ses aracının önünde oturan, kimi çay içip sohbet eden işçilerle konuşmaya başlıyoruz. 12-14 yaşlarında ablalarının baktığı çok şirin bir bebek görüyoruz yanlarında. Başka bir işçinin çocukları olduğunu öğreniyoruz. Grevin maskotu olmuş durumda. Daha sonra orada asılı pankartları soruyoruz. Bir tanesinde “cam işçileri” imzası var. Onun başka bir fabrikadan desteğe gelen işçilerden geldiğini söylüyorlar. Mutlu oluyoruz, çünkü her grevde olan bir şey değil bu.

İşçilerle sohbetimizden sonra ayrılmak üzere vedalaşıyoruz herkesle. Mali durumumuzu tekrar gözden geçirirken durağa yürüyoruz. Durakta bekleyen orta yaşlarda işçi bir teyzeden otobüs tüyosu alıyoruz. Meğer Marmaray’dan buraya gelen bir hat varmış. Olan tek Kentkart'a yüklediğimiz paraların yasını tutuyoruz bir süre.

Yarım saati aşkın bekleyişten sonra teyzeyle birlikte bindik otobüse. Biner binmez tipimizden anlamış olacak ki şoför grevi soruyor bize, otobüse bilgi akışını sağlıyoruz. Gebze merkeze geldikten sonra iniyoruz, tekrar otobüs beklemeye başlıyoruz. Neyse ki bu sefer o kadar beklemiyoruz, gelenlerden birine biniyoruz. Marmaray’ın Gebze durağına geldikten sonra İstanbul’a gelmişiz gibi seviniyoruz. İlk trene biniyoruz. İşçileri iki saat görmek için harcadığımız saatleri düşünüyoruz, içimiz rahat. Olsun, diyoruz. Böyle böyle olacak. Cüzdan boşalacak, otobüs beklenecek, yollarda yürünecek, aç kalınacak, üşünecek… İşçiler greve çıkmak zorunda kalmayana dek yapılacak bunlar.

Bir Mücadele Birliği Okuru