İnsan Hakları Derneği (İHD) İstanbul Şubesi ve Tutsaklarla Dayanışma İnisiyatifi (TDİ), İstanbul Şişli'de bulunan Nazım Hikmet Kültür Ve Sanat Evi'nde "İnfazda Eşitlik Ve Umut Hakkı" konulu sempozyum düzenlendi.
İnsan Hakları Derneği (İHD) İstanbul Şubesi ve Tutsaklarla Dayanışma İnisiyatifi (TDİ), İstanbul Şişli'de bulunan Nazım Hikmet Kültür Ve Sanat Evi'nde "İnfazda Eşitlik Ve Umut Hakkı" konulu sempozyum düzenlendi.
Etkinliğin yapıldığı salona "Ceza İnfazında Eşitlik İlkesine Uyulsun", "Tecrit Öldürür Öldürür, Dayanışma Yaşatır", "İnsan Haklarıyla İnsandır", "Zindanlar Yıkılsın Tutsaklara Özgürlük" sloganları yazılı pankartlar asıldı.
Sempozyumda açılış konuşmasını yapan İnsan Hakları Derneği (İHD) İstanbul Şubesi Başkanı Avukat Gülseren Yoleri, daha önce "Hapishanelerde Sağlık Ve Tedavi Hakkına Erişim"konulu bir sempozyum yapıldığını ve hapishanelerdeki hak ihlallerini içeren bir sempozyumlar dizisi olarak düşündüklerini ve bugün yapılan "İnfazda Eşitlik Ve Umut Hakkı" konulu sempozyumun dizininin ikinci sempozyumu olduğu belirtti. Sempozyum dizisinin üçüncüsünde ise avukatlar, tahliye olan tutsaklar ve aileler açısından hak ihlallerini işlemeyi düşündüklerini söyledi.
"Sadece Marmara Bölgesindeki Zindanlarda 8343 Hak İhlali"
Bugün sempozyumdaki konuları sıralayan Yoleri "2022 Yılı Hak İhlalleri Raporu Üzerinden Hapishanelerde Durum" başlığıyla zindanlarda hak ihlallerine ilişkin bilgileri aktardı.
Yoleri, zindanlardaki hak ihlallerine ilişkin 2022 yılında başvurularda 52 hapishaneden 395 başvuru yapıldığını ve bu başvurulada 6805 hak ihlali gerçekleştiğini tespit ettiklerini, bununla birlikte, basından tarayarak yaptıkları tespitlerde 1638 hak ihlali bulunduğunu ve sadece Marmara Bölgesindeki zindanlarda 8443 hak ihlali gerçekleştiğine belirterek, raporun hak başvuru sayısı ile hak ihlali sayısına bakıldığında aslında Her bir tutsağın ne kadar yoğun bir hak ihlaline uğradığının da bir göstergesi olduğunu vurguladı.
Ana Başlıklar Altında Onlarca Başlık Oluşturacak Kadar Çok Hak İhlali Uygulaması Var
Hak ihallerine ilişkin bir çok başlık bulunduğunu fakat bu ana başlıklar altında da yine pek çok konunun yer aldığını belirten Yoleri, örneğin Yaşam Hakkı İhlali dendiğinde meselenin sadece ölüm olmadığını, intiharlar, intihara zorlanma, öldürmeye teşebbüs gibi bir çok başlığın yer aldığına dikkat çekti.
İşkence Ve Kötü Muamele başlığı altında onlarca alt başlığın sıralandığını, infaz uygulamalarında çok sayıda başlık altında işkence ve onur kırıcı uygulama şeklinde hak İhlalleri olduğunu belirten Yoleri 141 Yaşam Hakkı İhlaleli var diyoruz bu kapsamda sadece Marmara Bölgesinde 14 ölümlü vaka bulunduğunu, toplamda ise 78 ölümlü vaka olduğunu belirtti.
Ölüm Nedenleri Yaşam Hakkı İhlaleli, Tedavi Engeli, İntihara Sürükleme
Ölüm vakalarında 36 kişinin sağlık hakkının korunmaması, sağlık hakkının engellenmesi, tedavisinin engellenmesi nedeniyle yaşamını yitirdiğini söyleyen Yoleri, diğer ölümlerin ise intihar ya da şüpheli ölüm olduğunu, intiharlarda ise hapishanelerdeki hak gaspı işkence ve kötü muamele nedeniyle buna sevk eden bir sürecin yaşandığını, birçok intihar denilen vakada işkence, sürgün tek kişilik hücreye konulduktan sonra gerçekleştiğini vurguladı.
Yaşam hakkı ihlalinde konusunda 177 başvuru bulunduğunu belirten Yoleri, iletişim hakkı konusunda bin 894, işkence ve kötü muamele konusunda 3 bin 79, adil yargılama ve infaz yakma konusunda 593, sağlık konusunda 1450, adalete erişim konusunda 124, temiz suya erişimde 984 ve açlık grevleri nedeniyle ise 142 hak ihlali yaşandığını aktardı.
Yeni açılan S ve Y Tipi cezaevlerine dikkat çeken Yoleri, bu cezaevleriyle birlikte yüz binlerce tutuklunun da yine pekçok konuda hak ihlali yaşandığını söyledi.
Son yıllarda ard arda S ve Y Tipi zindanlar açıldığını hatırlatan Yoleri, bu zindanların açılmasındaki amacın yalnızlarştırma yaşamda koparma ve tecrit ederek teslim alma meselesi olduğun birlikte yüz binlerce tutuklunun tecrit altına alındığını vurguladı.
“İnfaz Rejiminde Ayrımcılık” ana başlığı altında Av. Gülizar Tuncer, "Ağırlaştırılmış Müebbet Hapis Cezası ve Umut Hakkı" konusunda sunum yaptı.
Zindanlarda pek çok hak ihlali olduğunu belirten Tuncer, fakat devletin özellikle siyasi tutsaklara karşı bir “öç alma” politikasıyla hareket ettiğini vurguladı.
Zindanlarda ayrımcılığın ise Kürtler söz konusu olduğunda daha da arttığını ifade eden Tuncer, sonrasında çıkarılan tüm düzenlemelerin politik tutsaklara karşı bu ayrımcılık gözetilerek yapıldığını söyledi.
Salgın döneminde zindanlara ilişkin düzenlemeler yapıldığını burada da adliler ve siyasiler arasında ayrımı yapıldığını hatırlatan Tuncer, siyasi tutsakların infaz süreleri dolmasına rağmen ‘iyi halli’ olmadıkları gerekçesiyle serbest bırakılmadıklarını söyledi. İktidar gücünü elinde bulunduran yöneticilerin yaptığı bu ayrımcılığın her dönem olduğunu ve olmaya devam edeceğini belirten Tuncer Hukuk devleti deniliyor ancak bunun söz konusu olmadığını biliyoruz” dedi.
Benzer cezalar alan adli tutuklular bir süre sonra tahliye olurken siyasi tutsakların “ölünceye kadar” zindanlarda tutulduğunu vurgulayan Tuncer, bu ceza infaz sisteminin aslında bir “yasal işkence sistemi olduğunu ifade etti.
"İnfaz Yakmaların Hiçbir Hukukî Dayanağı Yok"
Av. Gül Altay, "İnfaz Yakma ve Şartlı Tahliye Hakkına Yönelik Uygulamalar" konulu sunumunda zindanlarda “İnfaz yakma ve şartlı tahliye konusunda kararların İdare ve Gözlem Kurulu’nun verdiğini fakat bu kurullarda hukukçuların değil, zindanlardaki idarecilerden ve hatta gardiyanlardan oluştuğunu belirterek bu yöntemle infaz yakma konusundaki hak ihlallerinin daha da arttığını söyledi. Hiçbir hukuki dayanağı ve kanıtı olmayan gerekçelerle tutsakların infazlarının yakıldığını ifade eden Altay, tutsaklara "Neden üniversite sınavına girdin ama okumadın", "Neden ortak etkinliğe katılmadın" gibi sorular sorulduğunu, ortak etkinlik yapılamayan zindanlarda bile etkinliklere katılmama gerekçesiyle infazın yapılabildiğini, açlık grevine gitme, mülakat sırasında gülmek vs gibi keyfi bahanelerle infazın yakıldığını aktardı.
Tutsakların infazının yakılması durumunu da tahliyesinden çok kısa bir süre önce öğrenebildiğini hatta tahliye olacağı gün öğrendiğini belirten Altay bu durumun bir ağır bir hak ihlali olduğunu, özgürlük ve umut hakkının ihlali olduğunu vurguladı.
"İmralı'ya Özel Güvenlik Sistemi Ve İnfaz Uygulaması"
Av. İbrahim Bilmez ise , "Eşitlik ilkesine Aykırılıkta, İmralı Ada Hapishanesi Uygulaması" konusunda sunum yaptı.
Yaklaşık olarak 20 yıldır PKK lideri Abdullah Öcalan’ın avukatlığını yaptığını ve bu 20 yıllık süre içinde sürekli İmralı'ya ilişkin infaz uygulamalarını kamuoyuna anlatmaya çalıştığını ifade eden Bilmez, İmralı adasında Öcalan tutuklanmadan önce adlilerin kaldığını, Öcalan'ın tutuklanmasıyla adadaki zindanın boşaltılarak özel bir güvenlik sistemi içerecek şekilde tadilat yapılarak Öcalan'ın buraya görüldüğünü aktardı. Uzun süre tek başına kaldıktan sonra avukatların çabası uluslararası tepkiler üzerine 4 tutsağın daha İmralı'ya götürüldüğünü fakat öncesinde yeniden tadilat yapılarak tecritin daha da arttırıldığını hatırlatan Bilmez, İmralı'daki tecritin boyutunun ve yapılan insanlık dışı uygulamanın halen bilinmediğini vurguladı.
"Öcalan Ve 4 Tutsağın Yaşadıklarından Bile Emin Değiliz"
İmralı'daki yüksek güvenilik ve tecrit sisteminin dünyanın hiçbir ülkesinde bulunmadığına dikkat çeken Bilmez, İmralı'daki 4 tutsağın ve Öcalan'ın sürekli verilen disiplin cezalarıyla aileleri ve avukatlarıyla görüştürülmediğini belirtti. Avukatların görüş günlerinde gitmek istediklerinde 'hava muhalefeti', 'gemi bozuk', 'yeterli güvenlik personeli yok' gibi bahanelerle görüşün engellendiğini vurgulayan Bilmez, tam iki yıldır Öcalan ve diğer tutsaklarla hiçbir şekilde görüşemediklerini, telefon, mektup, fax gibi işletim haklarının da gasp edildiğini ifade ederek "Öcalan ve diğer tutsaklardan hiçbir şekilde haber alamıyoruz. Sağlık durumları hakkında bilgimiz yok. Yaşayıp yaşamadıklarından dahi emin değiliz" dedi.
"Tecrit İşkecesi Önce İmralı'da Sonra Tüm Zindanlarda Uygulanıyor"
İmralı’dan 2 yıldır haber alınmamasının salt Abdullah Öcalan’ın, ailesinin ve avukatlarının sorunu olmadığını da vurgulayan Bilmez, hem mekansal olarak tecritin hem de ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası alan tutsaklara uygulanan tecrit sisteminin ve hak gasplarının önce İmralı'da uygulandığını ve sonra tüm zindanlara yayılarak uygulanmaya başlandığına dikkat çekrek, İmralı'daki yüksek güvenilik ve tecrit sisteminin Türkiye’ye yansımaları böyle oluyor. Örneğin ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası diye bir ceza yoktu. Abdullah Öcalan'ın tutuklanması ile birlikte getirildi"dedi.
Ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasının kaç kişiye uyguladığını tam olarak bilmediklerini ifade eden Bilmez, hukuka aykırı olmasına karşın, avukat-müvekkil görüşmelerinin kayıt altına alınmasına dair düzenlemenin de İmralı’dan tüm Türkiye’ye yayıldığını belirterek, Kürt sorunu çerçevesinde tecritin daha da ağırlaştırılarak devam ettiğini vurguladı.
Av. Ahmet Baran Çelik moderatörlüğünde yapılan “Hapishane Tipleri Ve İnfaz Rejimi" ana başlığı altında ise Av. Seda Şaraldı, "Yeni Hapishane Modelleri ( S, Y , vs) ve İnfaz Uygulamaları" konusunda bilgileri aktardı. 19 Aralık Zindan katliamı sonrası tutsakların F tipi zindanlarda gönderildiğini, bunda amacın tutsakların tecrit ve baskıyla yalnızlaştırılarak iradelerinin teslim alınması olduğunu vurguladı.
"Sayıları Giderek Artan Yüksek Güvenilikli Zindanlar"
F tipi zindanlarda bunu başaramayan devletin E, D, T tipi zindanlar yaptığını son dönemlerde ise S, R, Y tipi yüksek güvenlikli zindanların açıldığını söyleyen Şaraldı, amacın yine tutsakların iradelerinin teslim alınması olduğunu belirterek bazı hapishanelerdeki durumu, nasıl bir yerleşim planı ve tecrit uygulaması olduğunu ancak tutsaklarla görüş yapabildikten sonra öğrenebildiklerini aktardı.
S ve tipi zindanlarda tecritin daha da ağırlaştırılmış hâlde uygulandığını, tutsakların hiç insan yüzü görmeden, tamamen toplum dışı bırakılarak her türlü iletişimi kopartarak tutsakların kolektif yaşamının hedef alınarak iradelerini teslim almak olduğunu söyledi.
"Binalar Güneşe Ters Konuma İnşa Ediliyor"
Şaraldı, Y Tipi zindanların mimarı yapısının tecriti en üst boyuta çıkaracak şekilde inşa edildiğini belirtti. Y tipi zindanların bilinçli bir şekilde güneşe ters konumda inşa edildiğini ve tutsakların her birinin tek başına tutulduğunu aktardı.
Y tipi zindanlarda sadece ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verilen tutukluların kaldığının ileri sürüldüğünü ancak başkaca cezalar alan tutukluların da burada kaldığını bildiklerini aktaran Şaraldı, binanın konunlanışından, mimarisine, yerleşiminden uygulamalara kadar her açıdan ağır bir tecrit uygulaması olduğunu vurguladı.
"Tecrit Tutsaklara Saldırı Aracı Olarak Uygulanıyor"
Bu tip zindanlarda ağır tecrit altında, siyasi tutukluların moralinin alt üst edilmeye, psikolojik baskıyla, yalnızlaştırılarak iradelerinin teslim alınmaya çalışıldığını belirten Şaraldı, “Tecrit bir saldırı aracı, bir teslim alma aracı olarak uygulanıyor" dedi.
Devletin özellikle siyasi tutsaklara yönelik uygulamalarının S ve Y tipi zindanların tecritin geldiği son nokta olduğunu belirten Şaraldı, Antalya'da Y Tipi zindandan yazan bir tutsağın mektubunda anlattığı zindanın bir kuyu gibi olduğunu yazdığını belirterek plan çizimini ekrana yansıttı.
"Tutsakların Hiçbir İnsanla Karşılaşamayacağı Tecrit Sistemi"
Bu zindanların, tutsakların, gardiyanlar da dahil olmak üzere hiçbir insanla karşılaşmayacakları şekilde bir mimarisi ve teknik uygulama bulunduğunu belirten Şaraldı, hücre kapılarının dahi otomatik sisteme bağlandığını belirtti. Antalya'dan yazan tutsağın, acil veya zorunlu bir durum olmadıkça gardiyanları dahi görmediğini, kendisinin kullanabildiği bir çağrı düğmesine bastığında ise merkezi sisteme bağlandığını ve ancak bu şekilde sesli bir irtibat kurabildiğini ama kimseyi görmediğini belirttiğini aktardı. Tutukluların kaldığı hücrelerin kapılarının otomotik ve uzaktan açılabildiğini söyleyen Şaraldı, tutukluların bu yönüyle gardiyanları dahi göremez hale getirildiğini belirtti.
"S ve Y Tipleri Kapatılmalıdır"
Y ve S tipi zindanların ard arda açılmaya devam ettiğini söyleyen Şaraldı, yeterli ve tecrübeli personel olmadığı için bir çok konuda sorun ve buna dayalı hak ihlalleride yaşandığını belirten Şaraldı "Tutuklulara yönelik tecrit sistemi gün geçtikçe ağırlaşıyor. Türkiye, ABD hapishanesi sistemine geçmeye çalışıyor. Bu tiplerin özellikle ABD’deki cezaevleri ile pek çok benzerliği var. Tutuklular kabul edilemeyecek insanlık dışı koşullarda tutuluyor ve bu tiplerin kapatılması gerekiyor” dedi.
Avukat Ruken Altun ise “Açık Hapishaneler Ve Denetimli Serbestlik” başlığıyla sunum yaptı. Cezası az kalan, tahliyesi yaklaşan bazı hükümlerinin 'açık cezaevi' denilen ve işlikler, atölyeler bulunan zindanlara geçme hakkı bulunduğunu fakat bu hakkın asla siyasi tutsaklara tanınmadığını vurguladı.
Tutsaklar Ucuz İş Gücü Zindanlar Ticarethane
Tutuklu ve hükümlülerin ucuz iş gücü olarak, görüldüğünü, son yıllarda Adalet Bakanlığı'nın bu zindanlardaki işlikleri ve üretimi özel firmalara ihaleye verdiğini ve bir rant kapısı olarak kullanıldığını belirten Altun Adalet Bakanlığı'nın ihale verdiği firmalardan hiçbir kira gelir talep etmediğini fakat hkümlülerden iaşe bedeli tahsil ettiğine dikkat çekti.
"Tedavi Yerine Ayrımcılık Ve Hak İhlalleri"
“R Tipi Hapishaneler Ve Sağlık Hakkı” konusunda sunum yapan Av. Rezan Gezer ise R Tipi zindanların birer rehabilitasyon merkezi olduğunun ifade edildiğini, sağlık sorunları olan, tedavi edilemsi gereken hasta tutsakların sevk edildiği zindanlar olduğunu fakat tutsakların hastane raporlarında belirtilen şekilde tedavilerinin yapılmadığını, aksine başta siyasi tutsaklar olmak üzere birçok ayrımcılığa ve hak ihlaline maruz kaldıklarını vurguladı.
Sempozyumda son oturum ise, “İnfazda Cinsiyet, Etnik, Kimlik Ve Suç Tipine Bağlı Ayrımcılık Ve Deprem Etkisi” başlığında yapıldı.
Avukat Mehtap Sert, depremin ardından Hatay’da bulunan tutukluların yaşadığı sorunlara değindi.
"Korku İçindeki Tutsaklara Sevk Ve İşkence"
Depremin hemen ardından tutsaklarla ilgili bilgi almak için zindanları aradıklarını ve “hiçbir sorun yok” yanıtı aldıkların aktaran Sert, ı ancak daha sonra zindanlarla bağlantının koptuğunu bu nedenle yaşanan gelişmelere dair hiçbir bilgi alamadıklarını söyledi.
Daha sonra tutukluların sevk edildiğini öğrendiklerini aktaran Sert, Sevk edilen 22 tutuklunun Kuzey ve Doğu Suriyeli olduğunu bu tutukluların sevk sırasında da işkenceye maruz kaldığını söyledi.
Deprem sonrasında sarsıntıların devam ettiğini hatırlatan Sert, "Bizler dışarıda bile sütekli bir sallanma ve çalkantı halinde olmaktan tedirgin korkmuş haldeyken, tutsakların dört duvar arasındaki bu korku ve şiddet halinde ani bir şekilde hiçbir bilgi verilmeden sevk edilmesi bir işkence ve travma yaratacak bir durum. Bir de bu tutsaklara sevk sırasında işkence uygulanması daha da korkunç bir insanlık dışı uygulamadır" dedi.
"Adalet Bakanlığı Bilgi Edinme Hakkını İhlal Ediyor"
Adalet Bakanlığı halen nakil edilenlerin sayısını açıklamadığını, bilgi edinme haklarının ihlal edildiğini vurgulayan Sert "Adalet Bakanlığı'nın bu bilgiyi bize vermesi gerekiyor. Bu onun sorumluluğudur. Ancak bilgi verilmiyor" dedi. İskenderun’da iki zindan bulunduğunu, buradaki tutukluların avukat ve aile ile görüş haklarının kısıtlandığnı, belirten Sert, bu süreçte İmralı’daki tecrit sistemi deneyimleyerek öğrenmiş olduklarını ifade etti.
Av. Jiyan Kaya, "Kadın, LGBTİ+ ve Romanlar Bakımından İnfaz Uygulamaları" konulu sunumunda kadınların toplumda kapatılmaya maruz kaldığını zindanda olması durumunda ise bu kapatılmanın hat safhaya ulaştığını belirten Kaya, kadınlara yönelik ayrımcılığın önlenmesine ilişkin bir düzenlemenin de olmadığını söyledi.
İnfaz düzenlenmesinin “tek tip” için ve erkeklere göre yapıldığını, zindanların bu şekilde inşa edildiğini ve kadınların, çocuklu kadınların ihtiyaçlarını karşılayabilecekleri bir ortamın bulunmadığına dikkat çeken Kaya, zindanlarda kadınların çok daha fazla hak gaspı şiddet ve işkenceye maruz kaldıklarını çıplak arama işkencesinin Bunlardan biri olduğunu ifade etti.
Kadınların erkekler için yapılan zindanlarda ayrı bir blokta ladlıklarını, bütün işlemlerin erkek gardiyanlar tarafından yapıldığını ve kadınların özel alanları ihlal edildiğini söyleyen Kaya, "Bu da başka bir psikolojik şiddettir. Ayrıca koğuş aramaları da erkek gardiyanlar tarafından yapılmaktadır. Kadınlar vücut çukurlarına kadar aranmakta bu ise kadınlarda ciddi travmalara yol açmaktadır” dedi.
LGBTİ+lar Ve Romanlara Ayrımcılık"
Zindanlarda atölyelerin, ortak etkinlik alanlarının de erkeklere göre tasarlandığını ve bu nedenle kadınların yeterli düzeyde faydalanamadıklarına da değinen Ümmühan Kaya, ise LGBTİ+ bireyler ve Roman bir tutuklunun yaşadığı hak ihlallerini de anlattı.
LGBT’lilerin de erkek gardiyanlar tarafından arandığını söyleyen Kaya, cinsel istismara varan saldırıların yaşandığını belirterek “LGBTİ+ bireyler kadın bedeninde olmasına rağmen erkeklerle aynı zindanda tutuluyor” dedi. Kaya LGBTİ+ tutsakların cinsel istismara uğradıklarını, gardiyanların taciz edici notlar gönderdiklerini de söyledi.