Nancy Holmstarm'ın hazırladığı daha çok kadın yazarların görüşlerini içeren “Sosyalist Feminist Proje”nin ilk cildi, “Sosyalist Feminizm” üstüne bir değerlendirmede bulunmak için yeterli bir fikir veriyor.
Kitabın kendi sıralamasını izleyerek, sosyalist feminizm hakkında görüşlerimizi açıklayacağız.
“Sosyalist feminizm dünya kadınlarının baskı altına alınmasını ve sömürülmelerini açıklamak bakımından en büyük kapasiteye sahip yaklaşımdır.” (Nancy Holmstarm)
Yalnızca bir “kapasiteye” mi sahip. Daha fazlası değil mi? Kapasite burada konduğu gibi kadınların baskı altına alınması ve sömürülmelerini ortaya koyma yeteneğini gösterir, fakat henüz teorik üretimin kendisini göstermez.
Somutlarsak, kadın proleterlerin sömürüsü üstüne “en büyük kapasiteye” sahip çevreler olarak hangi araştırmaları yaptınız. Kapitalist sömürüyü olabilecek en somut ve en detaylı inceleyen bilinen en iyi yapıt Marx'ın Kapital'idir. Marx, Kapital'de kapitalist toplumun ekonomik temellerini açıklamakla kalmıyor, ekonomik temele göre biçimlenen toplumsal ilişkileri, üretim ilişkilerini de açıklıyor. Kadınların baskı altına alınışını ve bunun tarihini açığa çıkarmada, ilk ciddi araştırmayı Marksizm yapmıştır. Engels'in ve Bebel'in bu sorun üzerine yaptığı araştırmalar, sorunun açığa çıkarılmasında ve anlaşılmasında büyük öneme sahiptir. Komünistler bu araştırmaları bugüne dek daha da genişlettiler.
Marksizmin sorun üzerine çalışmaları ve ulaştığı sonuçlar biliniyor, peki o “en büyük kapasiteye” sahip olan sosyalist feminizm hangi ciddi çalışmaları yaptı.
Sosyalist feministlerin “hiçbiri cinsiyete ve ırka dayalı baskı biçimlerini iktisadi sömürüye indirgemezler. Cinsiyet ve ırka dayalı baskı biçimleri ifadesi tamamen yanlış. Doğrusu, cinsiyet üzerine -kadınlar üstünde- uygulanan baskı biçimleridir. “Irklar” yerine ezilen halklar, ezilen ulusal topluluklar denmelidir.
Sosyalist feministler, “iktisadi sömürüye indirgemezler” sözüyle, baskı biçimlerinin iktisadi temelini gözardı ediyor aslında. İktisadi temel açıklanmadan baskı biçimleri açıklanamaz. Her tarihsel dönemin özgül ekonomik biçimi -üretim biçimi- vardır; ve bu temele bağlı olarak erkeğin kadın üzerinde, egemen sınıfın ve devletin ezilen ve sömürülenler üzerinde baskısı şekillenir. Toplum üzerinde uygulanan baskı her zaman ekonominin birebir yansıması değildir. Burada pek çok etken rol oynar. Engels'in açıkladığı gibi politik, ideolojik yapı, savaşlar vb. ekonomik yapı üzerinde kuvvetli bir etkide bulunurlar. Fakat iktisadi temel tüm bu olanlara tarihsel bir çerçeve çizer. Diyalektik ve tarihsel materyalizme dayanılmadan hiçbir tarihsel olay doğru olarak açıklanamaz.
Nancy Holstarm, onsekizinci yüzyılda kamuouyunun dikkatini çeken görüşler ortaya koyduğunu söylediği Mary Wallstone-Craft'nın kitabından söz ediyor:
“Wallstone-Craft; her iki cinseyette de ortak olan akıl kapasitesine dayanarak kadınlar için fırsat eşitliğini savunduğu kitabında “Toplumdaki kahrolası cinsiyet ayrımının ortadan kalktığını görmeye dair vahşi istek'ten bahsediyordu.”
Maddi koşulların henüz gelişmediği tarih durumunda, tüm ezilenlerin istekleri ve özlemlerinde olduğu gibi kadınların eşitsizliğinin kaldırılması da tasarımsal olarak, ütopik olarak ortaya konmuştur.
Maddi koşullar, büyük sanayi üretiminin gelişmesine bağlı olarak ancak bir yüzyıl sonra tam anlamıyla gelişebildi. Ondokuzuncu yüzyıldan başlayarak proletaryanın kurtuluşunun maddi, tarihsel koşulları oluştu. Büyük sanayi ev ekonomisi üzerinde devrimcileştirici bir etki yarattı. Küçük ev ekonomisi çöktü, kadınlar toplumsal üretim alanına, fabrikalara çekildi, işletmelerde erkeklerle bir araya geldiler. Böylece kadın işçilerin evde, erkeğe olan ekonomik bağımlılığı sona erdi. Ekonomik olarak bağımsızlığını kazandı. Ama ücretli emekçi olarak bütün işçilerle birlikte sermayeye bağımlı hale geldi. Fakat bu koşullar kadınların kurtuluşunun koşullarıdır aynı zamanda. Böylece kadınların kurtuluşunun yolu açılmış oldu.
Kadınların kurtuluşundan söz edilirken yalnızca kurtuluşun tarihsel koşullarına işaret etmek çok eksik olur. Kurtuluşun koşullarının oluşması kurtuluşun gerçek olacağı anlamına gelmez. Kurtuluş için şu bütünlük olmalı: Birincisi maddi koşulların doğması, ikincisi devrimci eylem, üçüncüsü devrimci bilinç ve dördüncü olarak örgütlülük. Proletaryanın kurtuluşunun dayandığı bu bütünsellik kadınların kurtuluşu için de geçerlidir. Biz bunun altını çiziyoruz.
“... kapitalizm koşulları altında farklı iktidar biçimleri, aile ya da sanat tarzları mümkündür; çünkü kapitalizm tek etkileyen değildir...”
Burada asıl üzerinde duracağımız “kapitalizm tek etkileyen değildir” görüşüdür. Kapitalizm ekonomik alt yapı olarak görüldüğü içindir ki, böylesi bilim dışı bir sonuca varılmış. Kapitalizm denilince yalnızca ekonomik temel değil onun üstünde yükselen toplumsal ilişkiler ve alt yapının belirlediği politik, estetik, felsefi vb. üst yapı kurumları yer alır. Böylece karşımıza alt yapısı ve üst yapısıyla kapitalist toplum çıkar. Ekonomik yapı, üst yapı ilişkisinde, ekonomik yapı tek etkileyen değildir. Üstyapı da alt yapıyı etkiler. Ekonomik temel bu ilişkide son kademede belirleyici olandır.
Bilimsel sosyalizmin kurucularının görüşlerini Holmstarm'ın değerlendirişi çok yüzeysel.
“Marx ve Engels baskı ve sömürünün ücretli işçi ve kapitalist arasındaki ilişkiye içkin olan biçimine odaklanmıştır. Köylülerin ya da ailede kadınların emeği gibi emeğin diğer biçimlerine ve diğer baskı türlerine ise daha az dikkat göstermişlerdir.”
Marx ve Engels bir çok konuda görüş ortaya koydular. Komünist düşünürlerin görüşleri çok zengindir. Onlar hakkında değerlendirme yapılırken, görüşlerinin zenginliği ve bütünlüğü gözönünde tutulmuyor.
Sadece 'Kapital' gözönüne getirilse bile yukarıdaki değerlendirmelerin ne kadar sığ kaldığı görülebilir. Kapitalist üretimin gelişimi, üreticilerin (köylülerin ve kentlerdeki diğer bağımsız üreticilerin) üretim araçlarından uzaklaştırılmaları, yani yüzyıllarca süren mülksüzleştirilme süreci anlatılmadan nasıl açıklanabilir ki. Marx, mülksüzleştirilme sürecini hem sermayenin üretim sürecini açıklarken, hem de birinci kitabın sonunda başlı başına, sermayenin tarihsel eğilimini ortaya koyarken belirtiyor. Kapitalizmin toprakta gelişimi anlaşılmadan, sermayenin üretim süreci anlaşılamaz. Kısacası Marx, 'Kapital'de kapitalist üretim biçimini anlatırken, köylülerin durumunu da anlatmıştır.
Kapital kadın emeğinin durumuna da yer verir. Kapitalizm, her tür emeği, -kadın emeği de içinde- ücretli emeğe çevirme eğilimindedir. Sermaye ancak ücretli emekçilerin sayısını artırarak büyür. Bu ücretli emekçiler nereden geliyor. Bunun kaynaklarından biri kadınlardır. Büyük sanayi, küçük ev ekonomisini çökertir ve kadın ve çocukları aile babasının egemenliğinden çıkartarak onları ücretli emekçi olarak fabrikalara gönderir. Sermayenin büyümesi sanayide ve tüm kapitalist işletmelerde kadın işçilerin sayısının gitgide çoğalmasını beraberinde getirmiştir. Kadın emeğini sömüren aynı maddi koşullar, kadınla erkeğin daha yüksek bir ilişkisinin ön koşullarını da yaratmıştır.
Marx ve Engels, toplumsal işbölümünün gelişimini açıklarken, kadınla erkek arasındaki iş bölümünü de açıklıyorlar. Engels, 'Ailenin, Devletin ve Özel Mülkiyetin Kökeni'nde bu iş bölümünün ilk ortaya çıkışını anlatır. İlk toplumsal işbölümü ailede, erkekle kadın arasında ortaya çıkar. Unutmamak gerekir ki, işbölümünün bir ucunda sömürenler, diğer ucunda ise sömürülenler vardır. Burada erkek sömürücü, ailede kadın ise sömürülendir. Dolayısıyla erkek ve kadın arasındaki ilişki, sömüren ve sömürülen, ezen ve ezilen ilişkisidir.
Feministler, A. Kollantai'la kendileri arasında nasıl bir ilişki kuruyorlar.
“Devrimin ilk yıllarında Aleksandra Kollontai, hükümetteyken ve kadınlar komünist parti içinde bağımsız bir örgüt kurmuşken, kadınlar için anlamlı kazanımlar ortaya konmuştu... Bu kazanımların çoğu ilerleyen yıllarda ortadan kalkmış ve Sovyetler Birliği'nde kadınlar kesin olarak özgürleşmemişlerdir.”
Sovyetler Birliği'nde sadece devrimin ilk yıllarında değil, daha sonraki yıllarda da kadınlar burjuva ülkelerdeki kadınların durumuna göre “kesin olarak” yüz kat, bin kat daha özgür oldular. A. Kollontai'da sizi doğrulayan tek bir söz bulamazsınız. Tersine yaşadığı ellili yıllara kadar partisiyle övünç duymuştur.
Sosyalist feministler, kendilerini nasıl tanımlıyor.
“Marksizm ve radikal feminizmin en iyi yanlarını birleştirmeyi hedefleyen bu kadınlar; sosyalist feminizm dedikleri bir teori geliştirdiler.”
Bir an için böyle olduğu kabul edilse bile bu, sosyalist feminizm teorisinin tam anlamıyla eklektik olduğunu gösterir.
Marksizmle feminizmi birleştirmek; bu ancak küçük burjuva bakış açısında yapılabilir. Biri proletaryanın devrimci dünya görüşü, devrimci öğretisi, diğeriyse burjuva bir ideoloji. Aralarında uzlaşmaz sınıf çelişkileri olan karşıt sınıfları birleştirmek; ancak kendini sınıfları birleştirmeye ya da aralarında bir uyum kurmaya yükümlü gören, sınıfların üstünde yer aldığını sanan küçük burjuva çevrelerin bir düşü olabilir. Bu, şu anlama da gelir: Sosyalizmin ve kapitalizmin en iyi yanlarını birleştirmeye dayanan yeni bir toplum kurmak bu ne kadar mümkünse, Marksizm’in devrimci teorisini, feminizmle birleştirmek ve buradan yeni bir teori çıkarmak da o kadar mümkündür.
Kitapta sosyalist feminizmin geldiği nokta hakkında şu değerlendirme yapılıyor:
“Marksizmden ayrı teorik bir sorun olarak sosyalist feminizm dışsal ... nedenlerle çöküşe uğradı.”
Önce sosyalist feminizmle, Marksizm arasında düşünsel bir bağ kuruluyordu, burada ise sosyalist feminizm teorisinin, Marksizm’den ayrı olduğu belirtiliyor. Gerçek olan, burada söylenendir. Sosyalist feminizm bir küçük burjuva ideolojisidir. Çöken bu ideolojidir. Sosyalist feminizm, ideolojik çöküntüye rağmen yeni bir teori geliştirmede ısrarlı.
“Üzerinde yaşadığımız gezegeni yok etme tehdidini ortaya çıkartan küresel kapitalizmin zalimane sistemine karşı bir alternatif inşa etme ve bunun teorisini geliştirme konusunda sosyalist feminizmin potansiyellerini ortaya koymaktadır.”
Burada da, düşünce yoluyla yeni bir toplumsal sistem üretme ütopik yaklaşımını görüyoruz. Her yeni toplumun koşulları, eski toplumun bağrında çiçeklenir. Yeni toplumun maddi koşulları, eski toplumda ortaya çıkmadan, yeni toplumun uğruna mücadele, boş bir çabanın ötesine geçmez. Ama zaten yeni bir dünyanın koşulları, eski dünyanın yapısında oluşmuştur. Artık yeni toplumsal ilişkiler, eskilerinin yerini alabilir.
Marx, bunu teorik olarak açıkladı; 1917 Ekim Sosyalist Devrimi'nden bu yana da sosyalizme geçiş yeni bir toplumun inşası bir dizi örnekle gösterilmiştir. Kadınlar yüz yıldır bu sürecin içindeler. Bilinçli ve etkin bir rol oynuyorlar.
Kitabın bundan sonraki bölümleri, çeşitli yazarların, ütopik sosyalistlerin, Marx ve Engels'in, komünist kadınların görüşlerini kapsıyor.
“Kökünü kazımamız gereken önemli şeylerden biri kadın emeğinin, erkek emeğinin değerinin düşürülmesi için değersizleştirilmesidir.” (Johne Doherty, 1834)
Kadın işçilerin ücretlerinin erkeklere göre düşük olmasından hareketle, eşit işe eşit ücret istemine varılmıştır. Sermayenin erkek ve kadın işçiler üzerindeki egemenliği sürdükçe bu istem açık olarak ortaya konacaktır. Fakat asıl kökünün kazınması gereken, sermaye egemenliğidir, kapitalist düzendir; işçilerle kapitalistlerin karşılıklı ilişkisidir, yani ücretli emek sistemidir.
Aynı dönemde Fransız ütopik sosyalisti Flora Trista, sorun üzerine dikkat çeken görüşler ortaya atar: “... dünyanın tüm hastalıklarının bugüne kadar kadınların doğal ve sürekli haklarının unutulmasından ve küçümsenmesinden kaynaklandığına ikna oldum.”
Fransız ütopik sosyalistleri Paulina Roland ve Jeanne Dercain, kadınların “Vatandaşlık ve politik hakları” için her iki cinsten emekçilerin birliğini ve dayanışmayı önermeleri ve işçi sınıfının “birlik aracılığıyla bir araya getirme” yönündeki düşüncesi feministlerin tümünün bugün bile ulaşamayacağı ileri görüşlerdir.
Micoela di Leonardo ve Roger Concaster'in görüşleri:
“Feminist teori… teorinin sınırlarını ortaya koydu ve bu sınırlar özellikle cinsellik ve yeniden üretim konuları üzerinden kendini gösterdi.”
Feminist teori, kadınların özgürlüğünü cinsellik sorunlarına indirgeyerek, sınıfsal baskıyı ve sömürüyü gözardı ederek, kendi sınırlılığını gösterdi. Feministlerin kadın işçilerin durumuyla ilgilenmemeleri, kadın ve erkek işçilerin toplumsal kurtuluş kavgasında kayıtsız kalmaları hatta, “iktisadi indirgemecilik” diyerek küçümsemeleri rastlantı değildir. Feminizm, burjuva bir hareket olması dolayısıyla doğrudan bağıntılıdır. Her iki yazarın da kabul etmek zorunda kaldıkları gibi kadınların üzerinde uygulanan gerçek dünyadaki baskıları gözardı edecek bir noktaya geldiler.
Kadının üzerindeki baskı ve sömürü, evde erkeğin baskısı, fabrikada kapitalistin ve toplumun baskısı biçiminde hayatın bir çok alanında ve çok çeşitlidir. Bu bütünlüğü gözardı etmek, kadının toplumdaki gerçek durumunun üstünü örtmektir.
Feminist ve sosyalist feminist bakış açısı, sınırlı zayıf ve yüzeyseldir. Kadının gerçek durumunu ve dolayısıyla gerçek kurtuluşunu ortaya koymaktan uzaktır.
Marksizmin kadınların toplumdaki gerçek durumu hakkında ortaya koyduğu görüşleri hakkında bir çarpıtma da Emma Goldman'dan.
“Fahişeliğin tek nedeninin iktisadi olduğunu söylemek tek taraflı ve aşırı derecede yapay olacaktır.”
Fuhuş, burjuva evliliğin, burjuva ailenin tamamlayıcı bir parçasıdır. Asıl sorun, fuhuşu yaratan koşulları doğru olarak kavramak ve bu koşulları ortadan kaldırmaktır. Ancak o zaman kadınla erkek arasındaki gerçek arkadaşlık ilişkisi başlayacaktır. Kadınla erkek arasında ekonomik kaygılar olmadan yeni türde bir ilişki kurulacaktır. Kaldı ki, Emma Goldman'ın kendisi şunu söylüyor:
“Evlilik her şeyden önce iktisadi bir düzenleme, bir sigorta paketidir.”
Kadınla erkek arasında yeni türde bir ilişki ancak ekonomik baskının ötesinde ve ilerisinde kurulabilir.
Rosemary Hannssy: “... yirmici yüzyılın son dönemlerinde feminist teori ve politika kapitalizmin verdiği hasarlara karşı eleştirel ve mücadeleci bir konumdan geri çekilerek kendini postmodern analitiğe ve kimlik politikalarının teşvikine adamıştır.”
Burada feminizmin kapitalizme yönelttiği eleştirilerin ve mücadelesinin sınırlılıklarını görüyoruz. Feminizm kapitalizmin kendisine karşı değil, fakat onun sadece hasarlarına karşı eleştirel bir tavır alıyor. Bir burjuva hareket olarak bunun ötesine gidemez. Kapitalizmin kendisi sürsün, ama onun sonuçları olmasın. Feminist hareket bu noktada durmayıp, bunun daha gerisine düşerek, ikincil kısmı ve bireysel sorunlarla uğraşmaya başlamıştır.
Sosyalist feminizm de, feminizmin teori, politika ve mücadelede sergilediği sınırlılıklara, geriliklere, basitliklere sahiptir. Nasıl ki, küçük burjuvazi özel mülk sahibi olarak bir burjuvaysa, burjuvazi gibi düşünürse, sosyalist feministler de feministlerden ayrı hareket etmez ve ayrı olarak düşünmezler. Sonuç olarak onların düştükleri noktaya düşmekten kurtulamazlar.
Feministler, modern kapitalist ülkelerde ailenin değişimini gözlemlerken, esas aldıkları orta sınıf ailesi ve orta sınıf kadın ve erkeklerin ilişkileridir. Gözlemlerini, proleter aile ve proleter kadınlarla, proleter erkeklerin değişik ilişkilerine kadar götürmüyorlar. Oysa proleter ailesi, bilinen aileden farklılaşmayı ifade ediyor. Kadın burada, ekonomik olarak erkeğe bağımlı değildir. Çalışan kadınla, erkek arasındaki ilişki biçimi, doğmakta olan toplumda kadın ve erkek arasındaki ilişkilerin ilk oluşumunu temsil ediyor. Gerçek yaşama bakıldığında, çalışan kadının daha bağımsız davrandığını göreceksiniz. Tüm toplumda görülen erkeğin kadına karşı baskısı, kabalığı, aşağılamasını burada da görürsünüz. Her geçişte olduğu gibi yeni olan hem eski olandan farklılaşmayı ifade eder, hem de eskinin izlerini, çizgilerini kendi üzerinde taşır. Ama belirleyici olan tüm gidişata son veren yeni olandır, yeni öğelerdir.
Toplumsal üretim sürecine katılan kadınlar, erkek karşısında ekonomik olarak bağımsız olsa da kadının toplumdaki genel durumunun köklü değişimi için yeni bir topluma sosyalizme geçilmelidir.
Kadınların tam kurtuluşu, toplumun nitel dönüşümünü gerektirir. Feminist teori ise, toplumun köklü devrimci dönüşümünü hedeflemez. Kadının kurtuluşu sosyalizme geçilmesiyle başlayan ve devam eden bir süreçtir. Sosyalizmde, kadını köleleştiren eski ilişkilerin kalıntılarına kadını köleleştiren her türlü ideoloji ve anlayışa karşı erkeğin eskiyi sürdürme çabalarına karşı mücadele yaşamın tüm alanlarında devam eder. Burada esas olan kadınların kendi mücadelesidir.
Feministler, kendi teorilerinin en önemli başarılarından birinin kadın ev emeğini ya da aile içi kadın emeğini öne çıkarmaları, görünür hale getirmek olduğunu söylüyorlar. Bu keşiflerini de feminist teorinin, bugüne kadarki en kapsamlı bir teori olduğuna bir kanıt olarak gösteriyorlar.
“Toplumsal üretimle bütünleşmediği ve bu anlamda mübadele değeri taşımadığı için kapitalist patriarka çerçevesinde görünmez olan ve Marx'ın da görünmez bıraktığı bu emeğin adını koyup...” (Gülnur A. Savran, Sol Cilt, İletişim, 1148)
Bu sözler, feministlerin kapitalizmi hiç kavramadıklarını gösteriyor. Kadın ev emeğinin ürünleri, değişim değeri üretmez. Sadece ailenin, kendisinin gereksinimlerini karşılar. Üretken emek değildir. Evde çocuk emeği de üretken emek değildir. Soyut emek içermediği için, toplumsal emeğin bir parçası değildir. Üretken emek, doğrudan sermayeyi büyüten emektir. Ama üretken ve üretken olmayan emek kapitalist açısından belirlenir. Sadece kadın ev emeği mi üretken emek değildir, kapitalistin bahçıvanının, özel şoförünün, aşçısının, ev temizlik işçisinin vs. emeği de kapitalist açısından üretken emek değildir. Üretken olmayan emek kapitalistin sermayesini büyütmez, dolayısıyla gelirini de büyütmez, tersine, kapitalistin gelirinden götürür.
Feministlerin, kadın ev emeği karşısındaki teorisi gericidir. Çünkü tavrı, ev kadınlarının evden çıkıp, toplumsal üretim sürecine katılmalarına yönelik değil, tersine kadınların evdeki durumlarının devamından yana. Ücretsiz ev işçiliğine çevrilmesi kadının evdeki durumunu değiştirmez. Kadının evdeki konumunun sürgit devam etmesini isteyen her anlayışa karşı çıkılmalıdır.
Kadın kesinlikle evin dört duvarının, mutfağın ahmaklaştıran ortamından çıkmalıdır. Kadının evden çıkıp toplumsal üretim alanlarına çekilmesi, kadının kurtuluşunun temel koşuludur.
Şu çok açıktır: Feminizm, sosyalist feminizm, kadınların kurtuluşunun değil, kadınların nasıl kurtulamayacaklarının teorisi ve hareketidir.