Emekçi haneler, kelimenin gerçek anlamında açlık ve yoksulluk yangınıyla kavruluyor. Geçim derdi değil, yaşam derdi, yaşama tutunma derdi var artık işçilerin, işsizlerin...
Hayata tutunabilmek, çocuklarını hayatta tutabilmek sorunuyla karşı karşıyalar.
Yok “Orta Vadeli Program”, yok “kemer sıkma”, yok “yakında tüm sıkıntılar geçecek”... Hepsi lakırdı, hepsi bol keseden sahte hayal. Oysa çocukların gözlerindeki dehşetli açlık, yokluk gerçek. Hem de en dayanılmazından!
Tantanayla ilan ettikleri maaş zamları, zaten hiçbir derde merhem olacak gibi değildi. En sahte enflasyon rakamlarının bile katbekat altındaydı. Şimdi “tasarruf önlemi” adına, “ekonomiyi düzeltme” adına, bu sahte enflasyon oranlarına göre bir düzeltme bile yapmıyorlar. Açlık sınırının altına aylıkla ölüme mahkum köleler haline getirdiler işçileri! Emekliler ise idam cezasına çarptırılmış durumda adeta.
Özel okul öğretmenleri, bayram mesajı niyetine “işten atıldınız” mesajları aldılar patronlardan. Bilfen, Okyanus, Eyüboğlu, İstek, Ted... Yüzlerce öğretmen (yoğun emek sömürüsüne uğrayan eğitim işçisi/emekçisi) bir mesajla işsizler ordusuna katıldı. Sendikalı olmak gibi büyük bir suç işlemişlerdi çünkü hepsi! Öğretmen Sendikası sıcağa, güneşe, yağmura aldırmadan nöbette. Bayrama “direniş nöbeti” ile girdi.
Özcesi, işçi ve emekçiler için durum, “bayram benim neyime”!
Bıçak kemikte idi, kemiği kesmeye başladı uzunca bir süredir. İş talebi, zam talebi dalga dalga yayılıyor işçiler ve emekçiler arasında. Hiç kuşku yok, bu “masum ekonomik talepler” kurtuluş demek değil; ama çok zorlu kavgaları tetikleyecek. Çünkü işin ucu, artık hayata tutunma meselesine vardı çoktan.
Zorlu kavga bir kez başladı mı, mevcut şartlarda hızla büyümek, politik perspektifle güçlenmek zorundadır. “Zam” diye çıkılan yolun sonunun, hükümeti ve iktidarı alaşağı etme kavgasına varması, bugün için sanıldığı kadar uzak değil. İşler o raddeye vardığında, işçi ve emekçiler olarak hep birlikte haykıracağız: “İktidara yürüyoruz, gün damlar yüreğime”!