Bir yanda bir bütün olarak çökmekte olan kapitalist sistem, diğer yanda bir taç misali gelip bu çöküşün tepesine yerleşerek bu sistem ve onun partilerinin cellat yüzlerini, en geri kesimlerin bile anlayabileceği şekilde ortaya seren pandemi. Bu durum, daha çok kısa süre öncesine kadar her yerde coşa gelip “padişahım çok yaşa!” diye bağıranların ciddi bir kısmını bile dinci faşist parti karşıtı bir pozisyona sokmuş durumda.
Zordur hep; hep de en zorudur anlatmak ve önden gidenlerin öyküsüne dair söz söylemek. Bırakalım anlatabilmeyi, imkansızdan da öte bir uğraşıdır bir hayatı olduğu gibi söze sermek. Hani mutluluğun resmini yapmak gibi ya da acının; fırçasıyla bitmez bir savaşa sokar ressamını ki tuval anlatamamış olmanın başı önde iç isyanında kalır, şahdamarına saplanmış bir bıçak misali çeksen ölecek çekmesen ölecek. Söz söyleyen için de durum farklı olmaz. En iyi tanım, en özenle seçilmiş sözcükleri bile yetmez. Yetemez bunu söyleyen de sözü bilir ki: En güzel betimleme bile en önde gidenin hayatı değil, hayatından sadece bir andır.
Hani çokça söylenen bir Kürt sözü vardır: Hattin siwar bun peya çun! (Atla gelip yaya döndüler!) Yalnız geldiğiniz yer Karadeniz’se karşılaşacağınız o muhteşem misafirperverlik, bu sözden çok daha fazlası olur.
Burjuvazinin kapitalist devletlerinde sık sık kanalizasyon taşar ve bu sınıfın işlediği bütün suçlar etrafa saçılır. Evet, anlaşıldığı üzere; “atık su bertaraf etme” sistemlerinden söz etmiyoruz, bürokrasinin tüm kademelerinin bir şekilde içinde olduğu bir şeyden söz ediyoruz.
Bir yıl boyunca pandemi her geçen gün daha da çok yoksul insanları kırıp geçerken, her geçen gün yoksulluk daha da çok dipsiz uçurumlara dönüşürken, her geçen gün, işçiler fabrikalarda ve iş yerlerinde birer, beşer, onar can verirken (Vestel’de ölen yirmi işçiyi düşünelim!); her geçen gün daha da çok insan işsiz kalırken ve her geçen gün daha da çok onurlu insan zindanlara tıkılırken, küf tutmuş yüreğiyle asrın Dehakları, Adolfları emirlerindeki korkaklara aynı emirleri vermeye devam etti.