Bir savaş suçlusunun hatıra defteri de diyebilirdik. Bahsettiğimiz zat, “Kosova Cumhurbaşkanı” Haşim Taçi. Zamane için bilinmez bir kişi. Önemsiz. Ama bir dönem için, o dönemin canlı tanıkları için hiç de öyle değil.
Taçi, Lahey’de hakkında düzenlenen “savaş suçları iddianamesi” kabul edilince, görevinden istifa etti ve tutuklandı.
İddianamede “Yasadışı veya keyfi tutuklama, zalimane muamele, işkence ve cinayet gibi savaş suçları ve insanlığa karşı suçlar; işkence, cinayet, kişilerin zorla kaybedilmesi ve zulüm gibi diğer insanlık dışı eylemler en az Mart 1998'den Eylül 1999'a kadar işlendi. Suçlamaya konu olan filler, Kosova'nın çeşitli yerlerinde ve Kuzey Arnavutluk'taki Kukës ve Cahan'da işlendi” diyor.
Haşim Taçi ile birlikte eski Meclis Başkanı ve UÇK yöneticilerinden iki kişi de tutuklandı. Taçi gibi UÇK adını da bilmez günümüz gençliği. “Kosova Kurtuluş Ordusu”nun kısaltması. Gençler, internette bir araştırma yapacak olursa, mesela Wiki’de “Mart 1999'da, Taçi, Kosovalı Arnavut tarafının lideri olarak Rambouillet'de görüşmelere katıldı. Haşim Taçi diğer isyancı liderlerin tam ulusal bağımsızlık için bir çözümü reddeden bir zamanda Kosova'nın Sırbistan içinde özerkliğini kabul etmeye istekli olduğunu gösterdi” ifadesini görecektir. Rambouillet neresi, görüşmeler neymiş, nasıl olmuş, taraflar neler söylemiş, sonuç ne olmuş... öğrenemeyecekler yine. NATO adını görecekler ve “NATO bombardımanı ile savaş sona erdi” sözüne inanacaklar!
UÇK liderliğinden “Kosova Cumhurbaşkanlığı”na uzanan bu yolda, Taçi’nin nasıl olup da “savaş suçlusu” olabildiğini anlayamayacaklar pek. Ve dahası, bu “savaş suçlularının” görünmez suç ortaklarından da haberleri olmayacak.
Mesela 97’de patlayan silahlı çatışmalarda, adı “Kosova Kurtuluş Ordusu” olan Arnavut menşeli UÇK’nin, Sırpların yanı sıra birlikten yana olan Arnavutlar’ı da öldürdüğünü; daha o zaman, Romanlar dahil, siviller arasında kelimenin gerçek anlamında pogromlar yaptığını; Haşim Taçi ve UÇK şeflerinin insanları kaçırıp “organ kaçakçılığı” yaptığını... göremezler çoğu yerde. Ama dahası, bu kaçakçılığın diğer ucunu, “saygın ve nezih Avrupa”yı hiç göremezler. Kosova’nın Avrupa için nasıl bir fuhuş merkezine döndüğünü, genç kadınların ve çocukların kaçırılarak Avrupa başkentlerine haraç mezat satıldığını (tıpkı bugün IŞİD’in yaptığı gibi, tek fark, öyle aleni yapılmaması) yazmaz o siteler. Daha o zaman, savaş sürüyorken kurulan bu melanet ağ, büyük bir itinayla örtülmüştür.
Devam edelim. Çatışmalar Kosova denilen küçücük bir kesimdeydi. Rambouillet’ye gidildiğinde, ABD ve AB emperyalizmi, Miloseviç yönetimindeki Yugoslavya’nın önüne nasıl bir anlaşma koymuş olabilir mesela? Çatışma bölgelerine “barış gücü” konuşlandırmak olabilir mi? Normal mantık böyle düşünür. Ama öyle olmadı. Emperyalistler, sadece Kosova’ya değil, Yugoslavya’nın dört bir yanına askeri güç konuşlandırmayı dayattı. Yani “tam teslimiyet” idi istedikleri. Yugoslavya ya tam teslimiyeti seçecekti ya da savaşı.
Ne oldu Rambouillet Şatosu’ndaki görüşme sonrası? Miloseviç teslimiyeti kabul etmedi. Mart 1999’da NATO, okullar, köprüler, hastaneler, barajlar, televizyon istasyonu, toplu taşıma araçları... dahil, aklınıza gelebilecek her yeri (bu arada Çin Büyükelçiliği’ni de) 79 gün boyunca bombaladı. Her günü savaş suçuyla yüklü 79 gün! “Uygar dünyanın” tüm “saygın” devletleri bu suçun ortaklarıydı.
ABD seçimlerinde “değişim umudu” diye başlık atıp, Biden kazanıyor diye gizlemeye tenezzül bile edilmeyen sevinç gösterileri yapılıyorken, Biden gibiler karşısında bir aziz mertebesinde resmedilebilecek bir şekilde dünya halklarına takdim edilen “eski 68’li” Bill Clinton’ın, bu insanlık suçu bombardımanın başrol oyunculuğunu üstlendiğini vurgulamakta fayda var. (98 yılında Sudan’daki ilaç fabrikasının bombalanmasını, Afganistan’ın bombalanmasını vb. anımsayın yeter.)
Bu insanlık suçunun müsebbipleri, daha sonra Miloseviç’i Lahey’de “savaş suçluları” mahkemesine çıkardıklarında, Miloseviç, belgeleriyle bu aşağılık çetenin tüm suçlarını ortaya dökmeye başladığında, önce duruşmaları kamuoyundan gizlediler, ardından Miloseviç’i zindanda öldürdüler.
Taçi’nin “görünmez suç ortakları” ya da daha doğru bir söylemle, bu savaş ve insanlık suçlarında Taçigilleri piyon olarak kullanan “saygın” efendiler, şimdi Taçigilleri kızağa çekiyorlar. Onlar üzerinden geçmiş kirlerini yıkayıp paklıyorlar.
Son söz de, o dönem “emperyalizmin paralı askerleri, UÇK”yi destekleyen sosyalist harekete. Bu neo-nazileri, bu insanlık müsveddelerini, bu kiralık katilleri şu ya da bu gerekçeyle desteklemiş olmak, Türkiye sosyalist hareketinin bir kısmının utançla taşımak zorunda oldukları bir madalyadır.