Teknoloji sağolsun. Bir telefon, yahut dijital bir kamera, bir de küçük mikrofon... Milyonlarca insan artık gazeteci. Devletin verdiği basın kartı sahiplerinin çok büyük çoğunluğundan çok daha nitelikli hem de. Üstelik plazalarda kaybedecek bir koltukları da yok. İşin aslı, zincirlerinden başka kaybedecek bir şeyleri yok. Bu yüzden, eğer böyle bir ad verebilirsek, “halk gazeteciliği” çok daha cesur ve yaşamın içinden.
Kendisine mikrofon uzatılan insanlara gelince... Asıl dikkatle dinlenmesi, üzerinde durulması gereken onlar. Onların refleksleri, söyledikleri veya söyleyemedikleri önemli. Toplumsal basıncı ölçmeye yarayan bir barometredir sokak röportajları. Öte yandan, toplumsal bilinci görmeye de yarar. Kuşkusuz burada da nereye bakılması gerektiğini bilmek gerek.
Damat gitti. En azından şu ana kadar durum bu. Havuzun lağımlarında yaşayanların ödü patlıyor konuşmaya. Şaşkın, korkak... İnanılmaz kölelik zincirleriyle bağlanmışlar bir yerlere. Sadece bilgileri cüzdanlarına endeksli değil. Ruhları, vicdanları... etiyle, kanıyla, canıyla banka hesaplarında basit bir satır hepsi.
Sokaktaki sade yurttaşlara bakın bir de. Mikrofonu uzatıp soruyorlar, “Damat istifa etti, ne diyorsun” diye. En baba burjuva “muhalefeti”nden kat kat üstün, korkusuz sözler dökülüyor ağızlardan. Saray’a, Saray’ın başındakine, dinci faşizme... Söyleşinin en sonunda da ısrarla vurguluyor: “Bu söylediklerimin hepsini harfi harfine yayımla! Korkmuyorum. Hapse de atsalar, yayımla. Yalansa yalan desinler!”
Düşünün. Sosyal medya paylaşımlarından gece yarısı evleri basılıyor insanların. Yaka paça gözaltına alınıyor, emme basma tulumba hesabı çalışan mahkemeler eliyle tutuklanıyor. Milletvekilleri, belediye başkanları tutuklanıyor. Partiler basılıyor. Hukukçuları, avukatları tutukluyorlar. Dizginsiz bir terör var. Tüm topluma gözdağı veriyorlar. Mafyacısı, çetecisi, uyuşturucu kaçakçısı, tecavüzcü katili, kadın düşmanı... baş tacı ediliyor. Resmi makamların tehdit ve uygulamaları kesmiyor, bu ipten kazıktan kurtulmuşlar tarafından tehdit ediliyor insanlar. Sonuç?
Tek tek insanlar, yahut bir araya gelen ve örgütlenen insan grupları... Dinci faşizme meydan okuyor tüm emekçiler. Tekil örnekler değil. Umutsuzluk çukurundan muazzam bir cesaret yükseliyor. Kelimenin gerçek anlamında muazzam bir cesaret.
Kaybedecek bir şeyleri kalmadı insanların. Ne bir iş, ne bir ev, ne bir gelecek... Daha pandemiden önce “yarını düşünmüyoruz ki, bugünü geçirebilir miyiz diye endişeleniyoruz” sözü alabildiğine yaygındı geniş işçi ve emekçi kesimler arasında. Pandemi ile birlikte neredeyse tüm bir orta sınıflar yuvarlandı aynı umarsız yokluk çukuruna.
Umutsuzluk yeise dönmüyor artık. Kızgınlık ve öfkeye evriliyor. Öfke, homurdanmalara. Uzun süredir geliyorum diyor patlama anı. Elle tutulur bir ayaklanma mayalanıyor. Umutsuzluk umuda evriliyor. “Belli ki yakındır doğayı ve hayatı sarsacak saat.”