Zindanlarda baskılar, saldırılar devam ediyor. Devlet elinde “rehine” olarak tuttuğu tutsaklara darp, işkence, kelepçeli muayene, çıplak arama, tekli hücreye konulma, kitap ve gazete erişimine getirilen kısıtlamalar gibi pek çok keyfi uygulama dayatıyor ve gün geçtikçe saldırılarının dozunu artırıyor.
Gün geçmiyor ki insan hakları örgütleri, hukuk örgütleri zindanlarda yaşanan “hak ihlalleri” ne yönelik raporlar açıklamasın...
Diyarbakır Kadın Kapalı Cezaevi de son zamanlarda saldırıların oldukça arttığı hapisanelerden biri. Kadın tutsaklar, hastaneye ya da cezaevi dışında bir yere götürüldüklerinde çift kelepçe uygulaması ile karşılaşıyorlar. İlk kelepçe iki el bileğine, ikinci kelepçe ise biri tutsağın bir eline, diğeri jandarmanın eline takılan uygulama, tutsakların kabul etmediği bir konu. Üstelik pandemi koşullarında yüksek güvenlik önlemlerinin olduğu bir cezaevinde ikinci kelepçenin gereksiz ve kabul edilemez olduğunu savunuyorlar. Avukatları, "Çift kelepçe uygulaması olduğu sürece, tutuklu ve hükümlüler hastaneye gidemeyecekler. Sağlık hakkı ihlali beraberinde yaşam hakkı ihlalini doğuracaktır. Bu haliyle çift kelepçe uygulamasının hukuki bir izahı yok” diyor.
Bunun yanı sıra Cezaevinde tuvalet ve banyo gibi özel yaşam alanlarına da güvenlik kameraları konulmuş durumda. Bu da, tutsakların özel yaşamlarını ihlal eden bir uygulama.
Ve bunların yanı sıra, Cezaevi girişinde çıplak arama uygulaması, sürüyor. Zaten gözaltı süreci geçirmiş, dışarıda her türlü aramaya tabi tutulmuş birinin, asker denetimde cezaevine getirildiği zaman bu düzeyde çıplak aramaya maruz bırakılması, hem hukuken hem de insanlık onuru açısından izah edilemeyecek bir durum.
Bunların yanı sıra, tutsakların yönetim ve gardiyanlarla girdiği her tartışma, disiplin soruşturmalarıyla sonuçlanıyor ve bu da beraberinde infaz yakmaları getiriyor. Keyfi sebeplerle tutsakların infazı yakılıyor.