IŞİD'in Kobane'yi işgaline karşı yapılan eylemler gerekçesiyle HDP'nin eş genel başkanları, MYK üyeleri ve yöneticilerinin de aralarında bulunduğu 108 kişi hakkında açılan davanın 3’üncü duruşması 14 Haziran'da Ankara 22’nci Ağır Ceza Mahkemesi’nde başladı.
Sincan Cezaevi Kampüsü Salonu'nda görülen duruşma için Cezaevi Kampüsü önünde zırhlı araçların yanı sıra çok sayıda polis yer aldı, duruşmayı izlemeye gelenler aramalardan geçirildi.
HDP'nin tutsak edilen eş genel başkanları Figen Yüksekdağ ve Selahattin Demirtaş, yerine kayyum atanan Amed Büyükşehir Belediyesi Eşbaşkanı Gültan Kışanak, DBP eski Eş Genel Başkanı Emine Ayna, HDP RTÜK üyesi Ali Ürküt, HDP Dış İlişkiler Komisyonu üyesi Nazmi Gür, eski Kars Belediye Eşbaşkanı Ayhan Bilgen, HDP eski milletvekili Gülser Yıldırım, HDP eski MYK üyeleri Zeynep Ölbeci, Cihan Erdal, Can Memiş, Meryem Adıbelli tutuklu bulundukları cezaevlerinden, tutuksuz yargılanan İmralı Heyeti üyesi Sırrı Süreyya Önder İstanbul’dan SEGBİS ile duruşmaya bağlandı.
Duruşma, mahkeme heyetinin avukatlar ve siyasetçilerin reddi hakim taleplerinin reddedilmesine ilişkin Ankara 23'üncü Ağır Ceza Mahkemesi’ne yapılan itirazın da reddedildiğinin duyurulması ile başladı.
Dava dosyasına eklenen belgelerin okunduğu duruşmada daha sonra dosyada müşteki olarak yer alanların isimleri okundu. Müştekilerden çoğunun katılma talebinde bulunmadığı davaya iktidar yanlısı birçok kurum ve dernek katılmayı talep etti.
Mahkeme heyetinden söz alan sanık avukatlarından Günizi Satar, “6-8 Ekim tarihleri arasında ülke genelinde meydana gelen olaylarda hayatını kaybeden ve yaralanan kişilere dair bilgilerin de yer aldığı yazının ekinde Emniyet Genel Müdürlüğü Terörle Mücadele Daire Başkanlığı Şube Müdürlüğü tarafından benzer şekilde hazırlanan 33 sayfalık rapor, yine Emniyet Genel Müdürlüğü Güvenlik Daire Başkanlığı’nın 71 sayfalık raporu, Ankara TEM Şube Müdürlüğü tarafından tutulan 5 Şubat 2015 tarihli 3 sayfalık tutanak ve ANF haberlerinden oluşan 4 sayfalık çıktı sunuldu. 2015 yılından emniyet tarafından hazırlanan bu araştırma tutanağı 8 Ocak 2021 tarihinde Ankara 22’inci Ağır Ceza Mahkemesi tarafından kabul edilen Kobanê Davasının iddianamesinin temelini oluşturdu” dedi.
Tüm bu süreçte soruşturma dosyasında Ankara Adliyesi’nin en kıdemli 8 savcısının görev yaptığını belirten Satar, "Bu tarihe kadar dosyada görev alan savcılar; Durak Çetin, Tekin Küçük, Hakan Yüksel, Ramazan Dinç, Derya Gökmen, Aytekin Cenikli, Hamdi Çağrı Şahin ve Selda Binboğa Kurtuluş. Kıdemli 8 savcı bir şey bulamadı" dedi.
Dava avukatlarından Maviş Aydın AİHM Büyük Daire tarafından 22 Aralık 2020 tarihinde verilen Demirtaş kararına işaret ederek, “Kararda Demirtaş’ın 2019 yılında ikinci kez tutuklanmasının 4 Kasım 2016 tarihli tutukluluğunun bir devamı niteliğinde olduğunu vurgulamıştır. Serbest kalmasının engellenmesi amacıyla siyasi saiklerle yapılan bu tutuklamanın ifade özgürlüğünü, özgürlük ve güvenlik hakkını ve siyasi saiklerle tutuklama yasağını ihlal ettiğine karar vermiştir" dedi.
Duruşma sanık avukatlarından Kenan Maçoğlu soruşturma dosyasına ilk olarak gizli bir tanığın eklendiğinin, fakat ‘Mahir’ isimli bu gizli tanığa nasıl ulaşıldığına dair tek bir bilgi ve belgenin dosyada mevcut olmadığının altını çizdi. Savcının dosya klasörleri içerisinde bazı çalışma belgelerini unuttuğunu da dile getirdi.
Mahkeme heyetinin salona gelmesiyle duruşma, görevi gasp edilen Kars Belediye Eşbaşkanı Ayhan Bilgen’in savunmasıyla başladı. Sincan Cezaevi’nden SEGBİS ile savunmaya yapan Bilgen, üç bölüm halinde savunmasını yapacağını belirtti. 6-8 Ekim Kobanê eylemlerinde asıl provokasyonun DAİŞ tarafından yapıldığını dile getiren Bilgen, “Suriye’de akrabalarına yönelik saldırılar, insanları harekete geçirdi. Kadınların, çocukların kaçırıldığı ortamda benzerlerinin yaşanmamasına karşı eylemler yapıldı. Toplumsal olaylarda hem göstericilerin güvenliğini sağlamak hem de provokasyon çıkaranları tespit etmek güvenlik güçlerinin görevidir. Maraş, Çorum olayları bunun örnekleridir. 6-8 Ekim olaylarında faillerin bulunması noktası önemli. Hem geçmişin aydınlatılması hem de gelecek dönemlerde benzerlerinin yaşanmaması için çok önemli. Bu olayların ortaya çıkarılması için yıllar geçmesine rağmen bir sonuç elde edilememişse demek ki etkin bir siyaset yapamamışız defalarca dile getirmemize rağmen.
37 kişinin ölümüne sebebiyet verme lafı bile insanın içini karartan bir durum. Ölümlerin ortaya çıkardığı acı, en çok onların yakınları tarafından hissedilmiş. Ama ne olursa olsun bir canlının hayatını yitirmesine sebebiyet vermek kolay değil. Odamızda karıncalara zarar vermekten çekiniyorum. Bir canlının hayatını korumasını dert edinirken, 37 kişinin ölümüne soğukkanlılıkla sebep vermek deniliyor. Karşıma 37 kişi koyulsa, başıma da silah dayansa ve denilse ki ‘Bunları öldür yoksa sen öleceksin’, ben haksız yere birilerini öldürmektense ölmeyi tercih ederim. Tehdit altında bile bunu kabul edemem.
Bir kimsenin haksız yere öldürülmesini, kim olursa olsun doğru bulmam. Kişileri kimliklerinden bağımsız bir şekilde hiçbirinin ölümüyle ilişkilendirilmeyi kabul etmiyorum. Siyasete girme amacım ölümleri durdurmaktı. Çocuklar ölmesin, anneler ağlamasın diye siyasete giren bir isim olarak bunu çok ağır bir itham olarak görüyorum. Bir makam, bir koltuk hevesiyle siyaset yapıyor değilim."
Gizli tanık beyanlarının gerçeği yansıtmadığını dile getiren Bilgen, “İddianamede yer alan 3 basın açıklaması da suç sayılıyor. Bunlar, ANF’den alınmış. Bu haberlerin içeriğinin ne kadar delil oluşturup oluşturulmadığının incelenmesi mahkemenin takdirinedir. Ancak haberlerin içeriği incelemeyle ortaya çıkabilir” dedi.
Savunmanın ardından Bilgen’in çapraz sorgusuna geçildi. Mahkeme başkanının sorularına salondan tepkiler geldi. Ayhan Bilgen ve avukatının savunmasının ardından mahkeme heyeti duruşmaya yarına kadar ara verdi.