Merhaba İşçi Emekçi Dostlar,
Asgari ücretin belirleneceği günler yaklaşırken konfederasyonlar da bu konudaki görüşlerini, taleplerini ve sözde "eylem" programlarını açıklamaya başladı.
Değerli dostlar öncelikle "Asgari ne demek?" bundan bahsederek başlayayım. "Asgari" en az, en düşük, en aşağı, en alt anlamına gelir. Yani ücretli çalışan, üreten biz işçi sınıfına verilen ücretin en az o yıl için belirlenmiş "Asgari Ücret" kadar olması demektir.
Bugün istatistiklerde de net olarak ortaya çıkıyor ki, ülkede artık işçi sınıfının büyük çoğunluğu asgari ücret alıyor.
İçinde işçilerin emekçilerin olmadığı "Asgari Ücret Belirleme Komisyonu" tarafından biz işçi sınıfına reva görülen ücret açlık, sefalet, ölüm ücreti ve zulüm ücretidir.
Her şeyi üreten her türlü hizmeti sunan bedel ödeyen yoksul işçi sınıfı ve halklar olarak bizleri "Asgari Ücret"e yani en düşük ücrete layık görüyorlar.
Aşağılık burjuva sermaye sınıfı kendi çıkarlarına göre "Asgari Ücret" belirleyerek kârlarına kâr katmak için bizleri sömürüyor ve tabandaki yoksul işçi sınıfını ölüme sürüklüyor
Biz bunu anlıyor ve düşmanımızı tanıyoruz. Burada bir sıkıntı yok. Yalnız bir de bizim gibi olup da (daha doğrusu işçi olduğunu söyleyip de) bize düşman olanlar var. Bunlar kimler?
Bunlar işçi sınıfının içinde var olanlar. Daha sonradan işçiye düşman olanlardır. Sendika bürokratları, sendika ağaları... Onların şatafatlı koltuklar için yapmayacakları asalaklık yoktur. Özellikle bahsetmek istediğim şudur ki, "Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu" adıyla kurulan, tüzüğünde işçi sınıfının haklarını gözetme ilkeleri yer alan DİSK, tamamen amacından sapmış ve siyasi partilere ve patronlara iradesini teslim etmiştir.
Öyle ya, içinde işçi olmayan bir sendika genel merkezinin ve yaltakçılarının tabandaki işçinin ne çektiğini, nasıl yaşadığını mutfağındaki gerçeği, aile sorunlarını anlamasını bekleyemeyiz. Durum bu iken asgari ücret konusundaki açıklamasını yapan DİSK samimi olmayan bir görüntü sergiliyor. "Artık Yeter! Geçinmek İstiyoruz" diyerek ekonomik kriz, dövizdeki yükseliş ve zamlara ilişkin bir açıklamalar yaparak işçi sınıfını eyleme çağırıyor. Ama nasıl?
"Alanlardayız!" diyerek çağrı yapan DİSK kimsenin gelmesini istemiyormuş gibi basın açıklaması düzenliyor ve "Geçinemiyoruz" derken "Asgari ücret 5200 net olsun, vergiden muaf olsun" diyor.
Sermaye iktidarına yalvarırcasına taleplerini sıralaması samimiyetsizliği eylem programı ve biçimlerinden belli olan sözde Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu adına yakışmayan bir şekilde "Emekliye de asgari ücret verilsin" diyerek, bir ömür emek verip çalışmış emekliye de açlık sınırının altındaki ücreti reva görerek iktidarın ekmeğine yağ sürmekten ileri gitmiyor. Açıkladığı taleplerle uzlaşmacı, basit samimiyetsiz ve bir o kadar da yetersiz tavrını net biçimde ortaya koyuyor.
DİSK, böyle bir zamanda bu kadar ekonomik krizin enflasyonun yükseldiği, yaşam alanımızda tüm argumanlarin dolar üzerinden zam gördüğü bir durumda, dolar üzerinden asgari ücretin şu anki değeri 1900 lira civarında. Geçtim yaşam kalitemizin düşmesini, zulmün ve işçi ölümlerinin bu kadar çok olduğu bir dönemde "Geçinemiyorum?" diye bas bas bağırarak intihar eden işçileri bile görmezden geliyor.
DİSK'in, yoksulluk sınırının 10 bin lira olduğu bir ülkede 5200 lira asgari ücret rakamını, alım gücü olmayan bu rakamı yoksulluk sınırının altında kalan bu rakamı üyelerine ve tabandaki işçisine nasıl layık gördüğünü anlamamak için akıl sağlığımızı yitirmiş olmamız gerekiyor.
DİSK'in işçiler yararına diye sunduğu "Asgari Ücret vergiden muaf olsun" demek ne demek? Sonuçta yoksulluk sınırının altında ücret istemek, asgariyi, yani en azını, en düşük olanı istemek demek.
Bağırmak geliyor içimden "Kıyamadığınız şey nedir? Kıyamadığınız kimdir? Sen ki iktidarlar yıkan bir DİSK'tin kurulduğunda. Komitelerin, işçi milislerin vardı.
DİSK'in özellikle Asgari Ücret konusunda samimi olup olmadığını anlamak için şu soruyu sormak gerekiyor; "Asgari Ücret 5200 lira olmazsa tüm üyelerinle alanlara inecek misin?
Aslında cevabını bildiğimiz bir soru bu. Çünkü yaptığı açıklamalar ve söylemler işçinin gazını almaktan başka bir anlam taşımıyor.
Şunu burda bilmek ve teşhir etmek de gerekir. 180 bin üyesi olan DİSK'in 125 bin üyesi Genel İş Sendikası, belediyelerde örgütlü. Ama "örgütlü" demeye de bin şahit lazım. Biz üye diyelim. Kıyamadığı ve nemalandığı belediyeleri zor duruma sokmamak için izlediği yol yüce işçi sınıfının yolu değildir. Tarih vefayı da ihaneti de mutlaka yazacaktır. İşçi sınıfı bu karanlık buhrandan kendini mutlaka kurtaracak.
Ama şu bilinmelidir ki, bu süreçte işçi sınıfına ihanet eden emek ve sermaye çelişkisi içinde kendini sermaye çıkarlarına adayan, onun çıkarlarına çanak tutan aşağılık asalak sendika bürokratlarını asla affetmeyecektir. Bizler işçi sınıfının neferleri olarak bu sürecin de üstesinden geleceğiz. Bizden öncekilerden aldığımız proleterya bayrağını en iyi şekilde en iyi yerlere dikmesini bileceğiz, ya da bu uğurda öleceğiz. Kimsenin kuşkusu olmasın. Korku yok, umutsuzluk yok, cesaret var. Ne varsa işçi sınıfının cüretinde var bizim kimseye eğecek başımız yok.
İşçi yoldaşlar şanslıyız ki, kaybedecek bir şeyimiz de yok. Böyle süreçler devrimciyi ve karşı devrimciyi birbirinden net biçimde ayıran süreçlerdir. İşçi sınıfının öncüleri, önderleri korkmuyorlar, korkmayacaklar da. Kaybedecek bir şeyi olmayanları ayaklanmaya direnmeye ve savaşmaya çağırıyorlar.
Bir de şunu vurgulamak istiyorum. Biz böyle buhranlar dönemimde, iktidarların böyle asalak sendikaların, bu aşağılık sistemin muhalifleri değiliz. Bizler muhalefet etmeyeceğiz çünkü savaş halindeyiz ve savaşmaya devam edeceğiz. Sadece birlik olmamız gerekiyor cesaretli ve örgütlü olmamız gerekiyor.
Devrime ve işçi sınıfının iktidarını kuracağımıza olan inancımla sizleri selamlıyorum. Unutmayalım ki, gecenin en zifiri anı, şafağa en yakın olan andır.
Bir Belediye İşçisi