Baroların ve sendikaların Genel Kurulları pandemi nedeniyle ertelenedursun, partisinin il kongresine katılmak için Malatya’ya giden RTE, şehrin girişinde otobüsünün etrafını saran insanlara çay dağıtıyordu ki, orada bulunan halktan biri, doğrudan kendisine “Evimize ekmek götüremiyoruz” deyiverdi...
Bugüne kadar küçük burjuva sosyalist hareketleri eleştirirken, genel olarak bunların taşıdıkları eğilimler üzerinde durduk. Ancak zorunlu ve kaçınılmaz durumlarda tek tek hareketler hakkında değerlendirmelerde bulunduk.
Yok; bu defa üzerinde duracağımız “varlık-yokluk” Türk devletinin “beka sorunu” değil. Burada üzerinde duracağımız “varlık-yokluk”, zenginlik- fakirlik meselesidir. Hani şu bütün sınıflı toplumların kaçınılmaz yazgısı... Hani şimdi bize “tanrı kelamı gibi” kabul ettirilmeye çalışılan; kadermiş gibi lanse edilen; büyük bir tevekkül içinde boyun eğmemiz vazedilen şey...
Damat Berat, “artık kurun kontrolü bizim elimizde” diyedursun, dolarla maaş almayan, ancak çocuklarına aldıkları bebek mamasının yurtdışından dolarla ya da euroyla ithal edilmesinden dolayı doların / euronun değerinin artması sonucu giderek pahalanması nedeniyle mağdur olan aileler isyan ediyor.
Üzerinde yaşadığımız topraklarda en fazla baskıya maruz kalanlar her zaman komünistler olmuştur. Cumhuriyetin kuruluşundan bugüne devlet, kendisini hep anti-komünizm üzerinden şekillendirmiştir. Mustafa Suphilerin tuzağa çekilerek Karadeniz’de boğdurulması bunun ilk örneğidir.