HBDH Yürütme Komitesi, 2019 yıl değerlendirmesini paylaştı. Yürütme Komitesi’nin politik askeri durum değerlendirmesi şöyle:
Sistemin Krizi Büyüyor, Çelişkiler Keskinleşiyor!
Emperyalist kapitalist sistem kriz içindedir. Bir tıkanma hali yaşamaktadır. Bu nesnel durum bir yandan emperyalist kapitalist devletler arasında çelişkileri keskinleştirip derinleştirirken diğer yandan dünya halklarının sürekli bir devinim halinde olmasına yol açmıştır. Özellikle de 2019’un ikinci yarısında dünyanın dört bir yanında 40’ı aşkın ülkede kitlelerin hareketi bunun somut kanıtıdır.
Emperyalist mali sermayenin 2008’de başlayan ve bir türlü atlatamadığı genel krizinin yanısıra emperyalist kapitalist sistemin siyasi krizi de derinleşmektedir. Bu anlamıyla ekonomik krizin yanına siyasal kriz de eklenmiş durumdadır. Bir avuç tekelci burjuvaziyle işçi sınıfı ve ezilen halklar arasında gelir dağılımı oranları tarihte hiç olmadığı kadar açılmış durumdadır. Bu durum kapitalist toplumsal yapıda yozlaşma ve çürümeyi artırmıştır.
Kriz beraberinde emperyalist kapitalist devletler arasında daha önceden çeşitli alanlarda oluşturulan uluslararası kurumların ya da anlaşmaların yeniden sorgulanır olmasını getirmiştir. Emperyalist kapitalist devletler nezdinde yeni arayışlar, anlaşma ve saflaşmalar gündeme gelmekte ve tartışılmaktadır. Emperyalistler arasındaki çelişkinin keskinleşmesinin şimdilik yeni bir dünya savaşına yol açacağı görünmese de bu olasılık her zaman gündemdedir. Emperyalistler arasındaki çelişki bu süreçte kendini vekalet ya da bölgesel savaşlarda göstermektedir.
Emperyalist kapitalist sistem içinde iki kutbun şekillendiği görülmektedir. Bu kutupların birinde gerileme işaretleri veren ABD emperyalizmi varken, diğerinde ise yükselme ve yayılma işaretleri veren Rusya-Çin emperyalistleri vardır.
Bu gelişmeye paralel olarak başta büyük emperyalist devletler olmak üzere bütün dünyada devletler silahlanma yarışı içine girmiş durumdadır. Yeni ve daha etkili silahlar denenmekte, “savunma” adı altında silah sanayine daha fazla yatırım yapılmaktadır. Silahlanma rekabetine paralel olarak daha önceden yapılan anlaşmalardan bazıları bozulmaktadır. Bu türden gelişmeler emperyalistlerin önümüzdeki döneme dair nasıl bir hazırlık içinde olduklarını da göstermektedir.
Emperyalist kapitalizmin aşırı üretim ve aşırı sömürüsü, dünyanın ekolojik dengesini bozmuş ve geri dönüşümsüz bir iklim krizi yaratmış durumdadır. Aşırı üretim ve sömürünün çevre ve doğaya verilen zarar sonucu ortaya çıkan iklim değişikliği dünyanın çeşitli bölgelerinde binlerce insanın hayatını kaybetmesine neden olan “doğal” felaketler yaşanmasına yol açmaktadır. Dünya Meteoroloji Örgütü, iklim değişikliği nedeniyle meydana gelen “doğal” afetlerin 2018 yılında 62 milyon kişiyi etkilediğini açıklamıştır.
Sistemin ekonomik krizinin doğurduğu yoksullaşma, işsizlik ve geleceksizleşme ve de siyasi krizinin ürünü olarak emperyalist kapitalistlerin doğrudan ya da dolaylı olarak vekalet savaşlarına başvurmaları nedeniyle milyonlarca insan göç yollarına düşmüş ve mülteci haline gelmiş bulunmaktadır. Bu durum beraberinde emperyalist kapitalist ülkeler başta olmak üzere ırkçı faşist hareket ve partilerin güçlenmesi için bir gerekçe olarak kullanılmaktadır.
Başta emperyalist kapitalist devletler olmak üzere, hakim sınıflar ekonomik ve siyasi krizin ortaya çıkardığı sonuçları kendi iktidarlarının devamı için kullanma eğilimi içine girmiş; ırkçı, faşist, göçmen, kadın ve LBGTİ+ düşmanı politikalar içine girmelerine yol açmıştır. Dünya çapında “sağ popülist” anlayışın güçlenmesi, seçimlerin kazanılması bununla ilgilidir. Ve esasen tüm bunlar faşizmin ayak sesleridir. En “burjuva demokrasi”ne sahip devlet bile son tahlilde burjuvazinin diktatörlüğüdür.
Emperyalist burjuvazinin bu yönelimi, başta işçi sınıfı olmak üzere ezilen ulus ve halkların, kadınların, gençlerin kısacası var olan düzene itiraz eden bütün kesimlerin kriminalize edilip “terörist” olarak hedefe konmasını doğurmuş durumdadır.
Bu nesnel durum dünya çapında sınıflar arasında çelişkinin keskinleşmesine, toplumsal kutuplaşmanın giderek derinleşmesine yol açmıştır.
Sistemin ekonomik ve siyasi krizi beraberinde politik olarak da tıkanmasını getirmiştir. Milyonlarca insanın bilincinde artık “böyle yaşanmayacağı”, “gelecekle ilgili umutsuzluk”, “politikacıların hırsız, yalancı ve yağmacı” olduğu algısı yer etmiştir. Bu durum üstü örtük bir biçimde kitlelerin kapitalist sisteme yönelik bir sorgulama içine getirmiş durumdadır. Bu bilinç önemsenmelidir.
Ancak aynı zamanda milyonlarca insanın bilincinde kapitalist emperyalist propaganda etkili olmayı sürdürmektedir.