Krizi İşgal Saldırılarıyla Aşma Konseptine Karşı Devrimci Direniş
TC rejiminin bu konsepte uygun olarak Rojava’ya yönelmiştir. Faşist rejim içerde yaşadığı krizi ve tıkanma halini bölgesel olarak aşma arayışları içindedir. Bu yönüyle emperyalist güçler arasındaki çelişkilerden yararlanan bir siyasi iktidar vardır. Son olarak gerçekleşen Serekaniye ve Gre Spi işgali böylesi bir politikanın sonucudur. Faşizm, ABD başta olmak üzere emperyalist güçlerin onayı ve desteğiyle bu işgali gerçekleştirmiştir.
9 Ekim’de TC devletinin elindeki hava ve teknik üstünlüğünü kullanarak, önde çeteleri arkasında kendi askeri gücünü konuşlandırarak, saflar arasında son derece eşitsiz askeri kapasiteye yaslanarak işgale başvurmasının tarihsel güncel nedenleri vardır. Bölgede emperyalist kapitalist sisteme boyun eğmeyen, ona tabi olmayan Rojava’daki devrimci irade ve yönetimin varlığına ve yaşamasına müsaade edilmemiştir. Emperyalist kapitalist sistemle Rojava’da ortaya çıkan “toplum modeli” bir kan uyuşmazlığı yaşamıştır. Emperyalistler ve bölge gericileri Ortadoğu gibi bir coğrafya da açığa çıkan bu devrimci gelişmeyi kendileri için bir tehdit olarak görmüşlerdir.
İkinci temel neden ise bölgede özgür bir Kürt yapılanmasına göz yummak istenmemesidir. Bu durum özellikle bölge devletleri açısından kendi ulusal sorunları bağlamında sorun teşkil edecektir.
Faşizmin emperyalistlerle iş birliği içinde Rojava’yı işgali beraberinde başka gelişmeleri de gündeme getirdi. Serekaniye direnişiyle birlikte halkların ve devrimci ve demokrat güçlerin Rojava Devrimi’ne, bölgede ve dünyada hiç olmadığı kadar büyük destek ve dayanışması sağlandı. Dört parçada Kürt halkında birlik fikri ve ihtiyacı hiç olmadığı kadar oluştu.
Serekaniye Onur Direnişi birçok başlık altında toplanacak ders ve deneyimler ortaya çıkardı. Aynı zamanda devrim ve direnişler tarihinin ortaya çıkardığı önemli ders ve tecrübelerin bir kez daha doğrulandığı ve sınandığı bir süreç yaşandı.
Dünyanın ve bölgenin bütün haydutları el birliği ve iş birliğiyle her türlü hava, teknik, lojistik üstünlüğüne karşı ortaya konan direnişin tarihe not düşülecek önem ve değerde olduğunu belirtmek gerekir. Mazlum emekçi halklar ve onların onurlu evlatları, NATO’nun 2. büyük askeri gücüne karşı direndi. Uçak saldırıları altında her türlü tank, obüs, roket saldırılarına karşı özgürlük ve ideallere bağlı kalarak örgütlü bir şekilde direnilebileceğini gösterdiler.
Elbette direniş ve teslimiyet arasındaki bir durumda fedai ruhla sonuna kadar direniş esas alınmalıdır/alınmıştır. İşgal saldırısının şiddeti bizlere büyük bedeller ve şehitler vermeyi getirecektir/getirmiştir. Ortaya çıkan ders ve deneyimlerin Serekaniye’de pratiğe geçirilememesi eksiklikler yaşandı. Beklenilen ve öngörülen düşman saldırısına karşı hazırlığın yetersiz ve zayıf kaldığı noktalar oldu. Halkın örgütlenmesi, askeri güçlerin kapsamlı bir saldırıya göre ciddi bir şekilde eğitilip hazırlanmaması; düşman saldırısına karşı yaratıcı taktik zenginliğin uygulanamaması, komuta kademesinde koordine yetersizliği, Bakur ve Türkiyeli ilerici ve devrimci güçlerin harekete geçirilememesi gibi eksiklikler söz konusuydu. Ancak bu saldırılarda alınan kayıplarda yılgınlık ve karamsarlık yaratılmasına müsaade edilmemeli, savunma psikolojisinden saldırı psikolojisine geçerek karşılık verilmelidir.
Süreç içerisinde kendi öz gücüne dayanan bir anlayışla meseleye bakmanın daha doğru olduğu ispatlanmıştır. ABD ve Koalisyon Güçlerinin, hava sahasını TC ordusunun uçuşuna kapatmasını, müdahale etmesini vb. beklemenin yanlış olduğu bir kez daha yaşam tarafından doğrulanmıştır. Teknik olanakların bu denli yoğunluğuna rağmen diplomasiden ve “dış güçler”den bu derece beklenti içine girmek sahada savaşan güçleri zayıflatmıştır.
Rojava Devrimi, emperyalist güçler ve bölgesel güç odakları tarafından kuşatılmış durumdadır. Bu yönüyle Rojava Devrim güçleri zaman zaman bu güçlerden bazılarıyla taktiksel anlamda “yan yana” düşse de aralarında stratejik bir ittifak olamaz. Rojava Devrimi’nin kalıcı tek dayanağı, kendi öz gücü ve onunla dayanışma içerisinde olan dünya halkları ve devrimci güçlerdir.
Faşist rejimin işgal saldırıları karşısında uluslararası alanda ciddi bir duyarlılık oluşmuştur. 2 Kasım Dünya Rojava Günü’nde dünyanın çeşitli coğrafyalarında yaklaşık 4 milyon insan sokağa çıkmıştır. Bu yönüyle Efrin'in işgali sürecinde yaşanan dayanışmayı kat kat aşan bir dayanışma yaşanmıştır.
Resmi kanallar üzerinden bir iki ülke dışında açıktan Türkiye devletinin işgalini onaylayan ülke bulunmamaktadır. Tam tersine dünyanın birçok ülkesi Türk devletinin işgal saldırılarını kınamıştır. Bu durum Rojava Devrimi’nin meşruluğu açısından önemli bir gelişmedir.